ATATÜRK ve ALEVİLER HAKKINDA BİLİNMEYENLER
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Anadolu’daki Alevilerin ilişkisi halen tam olarak bilinmemektedir. Siyasette yer kapmaya çalışan bazı Alevi okumuşları, Gazi’yi, “Alevilerin dergâhlarını kapattı. Dersim’de Alevileri katletti!” biçiminde suçlayabilmektedirler.
Bu azınlığa karşın Alevilerin çok büyük bölümü Büyük Atatürk’ü kendi ailelerinden bir büyükmüş gibi görmekteler ve sevmektedirler.
ALEVİLERİ ÇOK İYİ TANIYORDU
Mustafa Kemal Paşa, 1919’da vatanı kurtaracak bir mücadele başlatmak için Samsun’a çıkarken Aleviler hakkında yeterli bilgiye sahipti. Özellikle kendisinin de içinde yer aldığı İttihad ve Terakki Partisi kadroları, Alevilerin öz Türkler olduğunu anlamışlardı ve bu konuda çalışmalar başlatmışlardı.
Mustafa Kemal’in doğup çocukluğunu geçirdiği çevreler de Alevi kültürüne uygun idi. Samsun’dan Sivas’a doğru yaptığı o tehlikeli yolculukta Alevi kökenli eşrafın evinde kalması, kendisine bu toplumu yakın gördüğünün en açık kanıtıdır. Bunun bir de belgesi vardır. Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’na Alevilerin kazanılması için çaba göstermiş ve Alevi toplumunun buna uygun olduğunu bildirmiştir. 26 Haziran 1919 tarihinde Tokat’tan Konya’daki 2. Ordu Komutanlığı’na çektiği telgraf Amasya ve Tokat’taki Alevileri, nüfus oranlarına kadar bildiğini ortaya koymaktadır. (Bu belgenin içeriğini, Türk aleviliği adlı kitabımızda (Kripto Yayınevi) yayımladık.)
Bugünkü Tunceli bölgesini Osmanlı subayları Kürt sanırken, Mustafa Kemal’in Türk kabul ettiğini de biliyoruz. Bunun bilgisini de yaman bir Atatürk düşmanı olan Kürtçü Baytar Nuri’nin anılarından öğreniyoruz. Bu gerçeği de “Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği” adlı çalışmamızda (Kripto Yayınevi) ortaya koyduk. Büyük Atatürk’ün isyancı derebeylerini ikna etmek için Dersim’e elçi olarak yolladığı Ali Cemal Bardakçı’nın raporunda Dersimliler öz Türk olarak anlatılır ki bu da Atatürk’ün görüşüdür. Bu yüzden de kendisi ölene kadar Tunceli halkını Osmanlı zihniyetindeki Sünni mezhepten subayların katliamına karşı korumuştur. Bunun belgelerini de söz konusu kitabımızda verdik.
Düşünün ki başlangıcı ta 1920’ye kadar giden Dersim bölgesi ayaklanmalarında ve 1937 yılındaki kalkışmada sivil halka dokunulmamıştır. Devletin yayımladığımız belgesinde 1937 yılında “Eşkıyadan ölü ele geçirilen insan sayısı sadece 262’dir”. Ancak o ağır hasta iken 1938 yılında Başbakan Celal Bayar ile Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın İçişleri Bakanlığı’nın da katkısıyla yaptığı planlama ile yürüttükleri kırım operasyonu farklıdır. Burada devlet belgesi, eşkıyadan 13160 kişinin ölü ele geçirildiğini gösteriyor. İki rakam arasındaki fark, Mustafa Kemal Atatürk’ün Tunceli halkını korumak için gösterdiği özeni çok açık biçimde ortaya koymaktadır. 1937 ile 1938 arasındaki farkın bilgisine ulaşmak isteyenler Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği adlı kitabımıza koyduğumuz belgelere bakabilirler.
MUSTAFA KEMAL’e KARŞI KULLANILAN ALEVİLER
Bir gerçeğin altını özenle çizelim: Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları vatanı kurtarma savaşını başlattıklarında, bu hareketi ezmek isteyen İstanbul’daki Osmanlı yönetimi ile işgalci İngilizler, bazı Alevi aşiretlerini de kullandılar. Bu iş için de 1918 yılında kurulan Kürt Teali Cemiyeti’ni kullandılar. Bir Kürt devleti kurmak peşindeki bu cemiyetin Alevi kimlikli iki üyesi vardı: Dersimli Baytar Nuri ile Ali Şir.
İşte bu ikisi önce 1921 yılı başında o sıralar Batı Dersim denilen şimdi Sivas’ın doğusunu kaplayan Koç Kırı bölgesindeki Alevileri ayaklandırdılar ve Ankara hükümetine karşı kullandılar. Batıdan Yunan ordusu saldırırken doğudan aslında tümü Türk olan Koç Kırı’nın gerici derebeyleri vurdular. Ankara hükümeti bu isyanı zar zor da olsa bastırdı.
Bu ayaklanmanın elebaşıları Tunceli bölgesine kaçtılar ve 1925’ten itibaren irili ufaklı ayaklanmalarda rol aldılar. İkinci dünya Savaşı’nın patlayacağı sıralarda Dersim bölgesi, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kullanılacak ayaklanmacıların deposu haline getirilmişti. Bunun belgelerini de Ermeni kaynaklarından söz konusu kitabımızda verdik.
Alevilerin bulunduğu yerlerde çıkan iki önemli ayaklanmaya karşın Mustafa Kemal Paşa asla onlara karşı bir düşmanlık gütmemiştir. Öyle ki 1925’te Seyit Rıza ve öbür Dersim derebeylerine gönderdiği elçisi, Atatürk’ün önerisiyle “Dersim’de Alevilik eğitimi verecek okullar açalım!” demesine karşın, bunların derdi Alevilik olmadığı için bu öneri de reddedilmiş ve devletin bölgeye girmesi çete savaşlarıyla önlenmek istenmiştir. Cumhuriyete ve devrimlere direnen bu derebeylik, 1937 harekâtıyla yıkılmış, elebaşılar da yargılanıp asılmışlardır.
DERGAHLARIN KAPATILMASI YALANI
Atatürk düşmanları, Alevileri onun karşısına dikmek için, “Atatürk Alevi dergahlarını kapatarak inanç kurumlarını yok etti!” yalanını yaymaktadırlar. Bu konuyu, TÜRK ALEVİLİĞİ kitabımızda ayrıntılı olarak inceledik… Alevi dergah ve tekkelerini kapatan Atatürk değildir, Osmanlı padişahı 2. Mahmut’tur. Bu zalim adam binlerce Alevi-Bektaşi’yi öldürttüğü gibi binlerce Alevi-Bektaşi kurumunu yıktırıp yok etmiştir. Sadece Hacı Bektaş Dergahı ile Rumeli’deki Kızıldeli Sultan Tekkesi’ne doknulmamış ama buralara Halidi yobaz şeyhler atanmıştır. 1920’lerde Hacı Bektaş Dergahı’nda resmi yönetici olarak İran’dan gelme Hacı Abdullah adlı Sünni Halidi bir şeyh bulunuyordu.
Atatürk aslında Sünnilerin sayısı binleri bulan dergahlarını ve tekkelerini kapatmış, halkın başına bela olan binlerce softayı sıradan insan haline sokmuştur. Tarikatçıların bugünkü Atatürk düşmanlığının sebebi de budur. Bu arada gayriresmi biçimde çalışan Alevi tekkeleri de kapatılmıştır. Ama zaten bunların sayıları bir elin parmağını geçmemekteydi.
Büyük Atatürk’ün doğrudan Alevileri hedef alan en küçük bir kararı veya uygulaması olmamıştır. O, ülkeyi kasıp kavuran ve 1925 yılında Şeyh Sait isyanına da kaynaklık eden tekke-dergah görüntülü bütün gerici yerleri kapatarak çok doğru bir karar almıştır.
ALEVİ ÇOĞUNLUK ONUN YANINDA YER ALDI
Koç Kırı ve Tunceli bölgesindeki Kürtçü ajanların ayaklandırdığı kesim dışındaki Aleviler bütün güçleri ile Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer aldılar. Kendisi bunu biliyordu ve o yüzden Sivas’tan Ankara’ya giderken Hacı Bektaş İlçesi’ne de giderek buradaki Alevi dedesi Cemalettin Çelebi ile buluşmuştu. Yine buradaki Bektaşi dervişleri ile de konuşmuştu. Geceleyin Cemalettin Çelebi’nin konuğu olan Atatürk buradan aldığı destekle daha bir güçlenmiş olarak Ankara’ya ulaşmıştır. Savaş süresinde ve sonraki devrimler döneminde Aleviler bütün güçleri ile Gazi Mustafa Kemal’in arkasında durmuşlardır.
Atatürk’ün Hacı Bektaş’taki görüşmelerini, bunları izleyen Cemalettin Çelebi’nin kardeşi Veliyettin Çelebi’nin oğlu rahmetli Celalettin Çelebi’den 1988 yılında ayrıntılı biçimde dinlemiştim. O günlerin anısını çok büyük bir onurla ve coşkuyla anlatıyordu.
İLK KEZ EŞİT VATANDAŞ OLDULAR
Aleviler, Mustafa Kemal’i daha ilk anlardan itibaren o kadar önemsediler ki ona, “Zamanın sahibi Mehdi” bile dediler. Onu kötülüklerle dolmuş olan Osmanlı zulüm düzenini bitirecek Mehdi gözüyle bakmaları boşuna da değildi ve beklentileri de hemen çıkmıştı.
Alevi toplumunu 400 sene boyunca inim inim inleten gerici Osmanlı Devleti’ni Mustafa Kemal yıkmıştı. Yerine de cumhuriyet rejimini getirerek halkı ilk kez kulluktan birey konumuna yükseltmişti. Devrimlerle eski kuruluşları parçalayıp atmıştı. Bundan en çok da Aleviler faydalanmıştı.
Örneğin dünya faşizmin çizmeleri altına girerken Büyük Atatürk 1924’te çok demokrat bir anayasa yaptırmıştı. Bu anayasada “Türkiye’de din ve irk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese Türk denilir (Madde 88)” maddesini koydurmuştur. Böylece insanların dinleri, mezhepleri, ırkları geriye itilmiş, Alevi ile Sünni yasa karşısında eşit duruma getirilmiştir.
Daha sonra anayasaya laiklik ilkesi de doğrudan konularak Sünni mezhepçi din organlarının devleti yönetmesine hem hukuken hem siyaseten son verilmiştir. Sünni tarikatçıların Atatürk düşmanlığının bir sebebi de işte budur. İşlerine yarayan bu büyük devrimleri bugünkü Aleviler anlayacak durumda değil ne yazık ki… Gelin, 1900’ün başında bile Alevileri Kızılbaş diye aşağılayan ve mahkemelerde mezhep üstünden haksız çıkartan Osmanlı’nın yıkılmasının ve mezhep diktasının çökertilmesinin önemini siz o günkü Alevilere bir sorun.
Sünnilerle Alevileri yasa önünde eşitleme, Alevi tarihindeki en büyük devrimdi ve bizim dedelerimiz bu yüzden Kemal Atatürk’e sonsuz saygı duyarlardı. Gel gör ki günümüzde bazı Aleviciler, bu devrimleri tersinden okuyup Büyük Atatürk’e saldırarak hem Sünni tarikatçıların hem de onların iktidarının yanına düşüyorlar.
TUTUNACAK DALIMIZ
Büyük Atatürk’ün toplumun başına bela olan “şeyh, derviş, mürit, baba, dede, molla” takımına karşı yürüttüğü bastırma hareketi, onun ölümünden sonra rayından çıkartılmıştır. 1946’dan itibaren Sünni tarikatlar Amerikancı Yeşil Kuşak projesi için yeniden canlandırılmıştır. Sünni temelli tarikatlar zamanla siyaseti yönlendirecek büyüklüğe ulaşmışlardır. Bugünkü AKP iktidarını Amerikancı Halidi tarikatı yaratmıştır. Böylece, yeniden örgütlenen gericilik Yeni Osmanlıcı bir ideolojiyle Atatürkçü değerlere karşı saldırıya geçmiştir. Bugün işte ülkemizde böyle bir savaş yürütülmektedir.
Belirtelim ki Aleviler eğer Atatürk ilkelerinden uzaklaşırlarsa, yeni Osmanlıcı gericiliğe yem olacaklardır. Alevilerin tutunacak tek dalı vardır: “Sarı saçlım, mavi gözlüm; devrimci Büyük Atatürk’üm!”
Görüyorsunuz… Gericiler ve bölücüler vurdukça Atatürk’ümüz nasıl da büyüyor!
https://twitter.com/r_zelyut