BUNU YAZMAK GEREK
Böyle bir kıyaslamayı kendime hakaret olarak kabul ederim
Adı Ülke olan bir TV kanalı var.
Yandaşların önde gidenlerinden.
Bu kanalda, bir kadın program yapıyormuş.
Ekranda hiç izlemedim kendisini, daha önceleri gazetelerde fotoğraflarını görmüştüm. Allah’ın bahşetmediğini, tonlarca makyaj malzemesi ile yok saymaya çalışan biri izlenimi yaratmıştı bende.
Son programına, eski Fetullah cemaatinden olduğu bilinen bir kadını çıkarmış.
Bu kadın da 15 Temmuz’da kimseyi öldüremedikleri için adeta yakınmış demiş ki; “15 Temmuz kursağımızda kaldı, vallahi yapamadık istediklerimizi. Birazcık şeye denk geldik… Boş bulunduk. Yanlış anlaşılmasın, doğru anlaşılsın. Bizim aile şöyle bir 50 kişiyi götürür. Maddi ve manevi olarak çok donanımlıyız. Biz liderimizin yanındayız… Ve asla yedirmeyiz bu ülkede… Onun için ayaklarını denk alsınlar. Bizim sitede var hâlâ 3-5 (komşu), benim listem hazır.”
Tabii ardından kıyamet koptu.
Elbette ortada çok açık bir suç var. Müthiş bir kin ve nefret duygusu var.
Ve bu ilkel duygular, hiçbir filtreye tabi tutulmadan “öldürmekle” dile getiriliyor.
Konunun beni ilgilendiren bir tarafı da var, daha doğrusu, yakıştırma yapanlar benimle de bir bağlantı kurdular.
Aslında iyi niyetle kurulmuş bir bağ bu ama inanın böyle bir bağlantı içimi kaldırıyor, isyan ettiriyor.
Sabah programındaki sohbetlerim nedeniyle biliyorsunuz Tele1’e biri 5 gün, diğeri 3 günlük kapama cezaları verildi.
Ayrıca 150 bin lirayı da aşan para cezaları kesildi RTÜK tarafından.
Şimdi pek çok kişi Ülke TV’deki rezaletten sonra “Can Ataklı’ya bu kadar ceza verildi, bakalım yandaş kanala bir şey yapılacak mı?” diye soruyor.
Şiddetle karşı çıkıyorum buna.
Çünkü benim üzerimden Tele1’e verilen ceza, bu hükümetin iktidarda kalabilmek için kendinden olmayan herkesi sindirme, yok etme planının bir parçası.
Benim sözlerimde en küçük bir suç yok.
Nefret yok.
Kin yok.
Husumet yok.
Zaten böyle olduğu için çok rahatım ki, en önemlisi vicdanen çok rahatım. Bu rahatlık, bana ve benim üzerimden Tele1’e saldıranların hiçbirinde yok, olamaz da.
Bu nedenle Ülke TV adlı yerde yaşananların bana yapılan saldırılarla kıyaslanmasını, en hafif deyimle “hakaret olarak” kabul ederim.
Ülke TV’ye, programı yapan sunucu kadına, konuk kadına bir ceza verilir ya da verilmez, beni bu anlamda hiç ilgilendirmiyor.
İşledikleri elbette çok ağır bir suçtur. Ama bugünkü iktidarın derin zihniyetini yansıttığı için bunun bir yaptırımı olabileceğinden kuşkuluyum.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Moral verelim tabii de işi yalakalığa çevirmeyelim
Kendini büyük sanan gazetelerden birinin “tanrı” yazarı, koronanın Türkiye’yi adeta teğet geçmekte olduğunu yazdı hafta sonunda.
Yazısına ülkelere göre, “milyon kişiye göre ölüm sayılarını” vererek başlamış.
Tablo şöyle;
– İSPANYA: 562
– İTALYA: 500
– İNGİLTERE: 460
– FRANSA: 398
– ABD: 234
– ALMANYA: 88
– TÜRKİYE: 44
Tablonun altına şu notu koymuş; “Çok başarılı” sayılan Almanya’da bile milyon kişiye düşen ölüm sayısı 88… Türkiye ise Almanya’dan çok daha iyi durumda. Buradan Türkiye’nin çok başarılı olduğu sonucunu çıkarmış.
Sonra yine milyon kişiye göre vaka sayılarını sıralamış alt alta.
– İSPANYA: 5563
– ABD: 3927
– İTALYA: 3592
– İNGİLTERE: 3114
– FRANSA: 2678
– ALMANYA: 2022
– TÜRKİYE: 1607
Buradan da büyük başarı tablosu çıkarmış. Almanya’dan daha iyi durumda olduğumuzu yazıyor.
Türkiye’nin bu musibetten bir an önce kurtulması hepimizin ortak dileği.
Ama bu; şişirmelerle, salt moral vermelerle ve tabii ki iktidara yalakalıkla olmuyor.
Elbette tabloya bakınca Türkiye’nin hepsinden iyi olduğu görülüyor.
Ancak bazı eksikler var.
Örneğin Türkiye’de günde en fazla 30 bin test yapılırken, Almanya 20 Nisan’dan bu yana 200 bin kişiye test uyguluyor.
İnsan ister istemez soruyor, “Acaba Türkiye’de test sayısı 30 bin değil de 60 bin olsa, rakamlar yine böyle mi olur?”
İçimden “Keşke böyle olsa” diye geçiriyorum.
Belki de öyledir.
Ama bu iş “keşkelerle veya belkilerle” yürümüyor ki.
Türkiye’deki bilim insanlarının kuşkusu buradan kaynaklanıyor.
Bu iktidarın, rakamları bu tür yollarla sakladığından şüphe ediliyor.
Bunun böyle olmadığını, “tehditlerle, elde sopa, insanları korkutmalarla” anlatmaya kalkmak, kısa sürede çözüm gibi görünebilir ama ülke yararına olmayacağı kesindir.
Hükümet, belki hiç hile hurda yapmıyor bu konuda ama toplumdaki yaygın inanış rakamların gizlendiği yolunda.
AKP, oturup bu algının nasıl çıktığını sorgulamalı.
Bunu da muhalefete yüklemesin, çünkü onların bu kadar gücü yok.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Şu “maksadını aşan” ne demek, hiç anlamadım bugüne kadar
Meydanı boş bulunca sallayan ama bu yüzden başı derde girenlerin pek çoğunun ortak klişe savunma sözleri vardır.
Örneğin, “Yanlış anlaşıldı sözlerim” derler.
Veya “maksadını aştı” klişesini kullanırlar.
Biraz daha cesur gibi davranmaya çabalayanlar, “Sözlerim çarpıtıldı” bahanesini ileri sürer.
Şimdi kadının biri çıkmış, bir yandaş tetikçi kanalda ağzına geleni söyleyerek.
Sunucusu da katılmış kendisine.
Zamanı gelince öldüreceğini ima ettiği komşuları için, “Ayaklarını denk alsınlar” demiş konuk kadın. Sunucu kadın da “Benim neyim eksik? Ben daha nefret ve kin doluyum” dercesine, o kadının komşularını hayvan yerine koyarak, “Bence dört ayaklarını da denk alsınlar” diye tamamlamış.
Muhtemelen kanalın yönetimi de sahipleri de bu yaşananı büyük keyifle izlemişlerdir.
Alkış tutmuş, “Helal olsun be, işte böyle kadınlar davamızı zafere ulaştıracak” diye naralar da atmışlardır ne bileyim.
Ama toplumdan tepki gelince anında çark etti Ülke TV yönetimi.
Hemen bir açıklama yayınlamışlar.
Şöyle diyorlar; “3 Mayıs 2020 Pazar günü Arafta Sorular Programı’na konuk olan Sevda Noyan’ın, kamuoyunda tartışılan ‘darbe söylentileri’ üzerine yapmış olduğu maksadını aşan açıklamaları, Kanal 7 Medya Grubu’nun kurumsal değerleri ve yayın ilkeleri ile hiçbir şekilde uyuşmamaktadır. Sevda Noyan’ın ‘darbe ve darbecileri’ eleştirmenin ötesindeki söylemlerini, Ülke TV ve Kanal 7 Medya Grubu olarak asla tasvip etmiyoruz. Tasvip etmediğimiz ve yayın ilkelerimize aykırı sözlerin Ülke TV ekranlarından sarf edilmesi nedeniyle kamuoyundan özür dileriz”
Şimdi çok basit bir soru sormak istiyorum.
“Maksadını aşan açıklamalar” diyorlar, Allah aşkına bu kadının sözlerinde “maksadı aşan” nedir?
Açıkça diyor ki, “Hevesimiz kursağımızda kaldı ama bir daha olursa bu sefer fena yaparız. Oturduğumuz sitede hâlâ beş altı tane kaldı, ayaklarını denk alsınlar.”
Maksat aslında neydi?
Maksadın aşılması nasıl gerçekleşti?
OKURDAN MESAJ
Şehir hastanesiyle, koca dağı imara açmak istiyorlar
Uşak’ın Sivaslı ilçesindeki bir öğretmenden, bir mesaj aldım.
Bu öğretmen, bölgesinin doğasını korumak için çırpınıyor besbelli.
Adını, soyadını, telefonunu, her şeyini yazmış bana da.
Zaten daha önce de sesini duyurmaya çalışmış hep.
Size mesajı hiç değiştirmeden aynen sunmak istiyorum;
Sevgili Can Ataklı Bey,
7 Mayıs 2020. Ben Z.K. (Adını ben kısalttım).
Emekli öğretmenim, sorunumu size mail olarak gönderdim. Ulaştırabildim mi bilemiyorum, bu sebeple yeniden yazıyorum. Uşak ili Sivaslı ilçesinde yaşıyorum.
Sorun, ilçemin çevre sorunları. Yazmadığım yer kalmadı. İki kez Evrensel Gazetesi’nde haber oldu. Ancak, bu sorunları en etkili siz dillendirebilirsiniz.
Uşak’ın Sivaslı İlçesi’ndeki çöplük, dağın doğasını bozuyor. Çevreyi ve suları kirletiyor.
1.Sorun; Bulkaz Dağı etekleri meşe ve ardıç ağaçlarıyla kaplıdır. Meşe ki; zaferin ağacıdır. Dağın ortasında bir çöplük var. Sivaslının çöpü, atığı burada. Ağaç varlığını bitiriyor, kökü saçıyor, en kötüsü de içme suyumuzu kirletiyor.
2.Sorun; Bu dağın eteğinde, Evrenli Doğal Parkı var. Bu parkın girişine, Sivaslı Devlet Hastanesi yapmak istiyorlar. Hedefleri, dağı imara açmak, betonlaştırmak ve naylon bir hastane yapmak. Mevcut hastanemiz, halkın ulaşacağı uzaklıkta ve yeterli hekim yok burada. Yeterli hizmet alamamaktayız.
Korona nedeniyle hastane iyice ıssızlaştı. Korona girince hayata, çöple ilgili haber yapılamadı.
NOT: 20 Mayıs’ta hastanenin ihalesi yapılacak. O nedenle ısrarla, tekrar ve tekrar yazıyorum.
Sağlığınızı koruyun, başarılar. Saygılarımla.
https://twitter.com/can_atakli_