İŞİN ÖNCESİ ve SONRASI…
İnsanın eğer toplumsal ve bireysel belleği sıfırlanmamışsa, paraları sıfırlayanları, yolsuzluk yapanları, ülkenin kaynaklarını yağmalayanları, hortumlayanları, kumpasları nasıl unutur? Kafasına her estiğinde bir değeri yerle bir edenleri, ulusal bayramları yasaklayanları nasıl unutur? Yıkılan gururları, çalınan onurları, yaralı yürekleri, dinmeyen gözyaşlarını, evlat- baba acısıyla ateş düşen yuvaları, ortadan kaldırılmaya çalışılan cumhuriyetin hesabını sormayı nasıl unutur?
Eğer normalleşmenin gereği geçmişe sünger çekmekse anormal çok bu ülkede demektir! Toplumu hasta ettikten sonra kalkıp da bu sürece ki -aslında bu bir yoğun bakım sürecidir- normal diyorsanız, hele bir hasta yoğun bakımdan çıksın diye bekliyorsanız o iş yıllar alır zaten! Olan da memlekete olur. Çünkü yüzde 100 Türkiye halimize geri dönmek neden oldukları bu tahribatla çok zaman alacaktır…
Kimyamız bozuldu, herkes tedirgin ve mutsuz.Ülkede facia, kasırga yarattılar. Savcılı,hâkimli, valili, kaymakamlı bir referandum yaptılar. Sonuç ortada iken tüm bu defoları unutalım mı?
Yargı bağımsızlığına indirilen darbeleri, dış politikadaki eksen kaymasını, eğitimdeki tahribatı sormayalım mı?
Bunca sorun yaşanırken öncesinde, sırasında, sonrasında susanlara sözüm yok.
Üzerinde durmadan çalıştıkları hak ve özgürlüklerimizin budanmasına hiç girmiyorum. Siyasetin camilere, öğrenci, öğretmen ve memurların miting alanlarına taşınmasına, mitinglerde okulların tatil edilmesine,camilerden duyuru yapılmasınaçok değinildiği için hiç girmiyorum.
Başkenti plastik dinozor heykelleriyle kaplayan, bunu vizyon ve ileri görüşlülük olarak açıklayan Melih Gökçek’in yeni kitabına yanıtıArınç’a bırakarak hiç girmiyorum.
Bunun dışındaki bazı şeyleri sormak hakkımız değil mi?
Örneğin yüzüncü kez de olsa Suriye’deki savaşa neden müdahil olduğumuzu, bazı kesimlere neden sponsorluk yaptığımızı, eleğe dönen sınırlarımızı ötekileştiren, ayrıştıran nefret dilini sormak hakkımız değil mi? Şeytana parmak ısırtacak hesapları sormayalım mı?
Sadece burnu değil gövdesi de Kaf Dağı’ndan çok yukarıda olanlara, itibar ve iktidar aşkı için toplumsal dokuyu yerle bir edenlere, memleketin kaderindeki bu kırılma noktasında pay sahibi olanlara bu soruları sormayalım mı?
Bu köşenin sıkı ve kadim okurları bilir, aldığımız eğitim gereği soru sormak sıklıkla başvurduğumuz bir yoldur, yanıt alamasak da...
Yazmak bir yolculuktur derler. O zaman susmak durak mı?