K KUŞAĞI…

Öncelikle şunu teslim edeyim ben de o kuşaktanım. Yani Karamsar olan kuşaktan!

Gençler kalmak ya da gitmek arası ikilemde iken, yönetim bıkıp usanmadan bizim direncimizi, inancımızı, sabrımızı, inadımızı sınıyorken, halkımız ve ihtiyaçları seçimden seçime akla geliyorken gel de karamsar olma! Şimdi dünden bugüne birkaç satırbaşı düşerek soruyu okurlara yöneltiyor aradan çekiliyorum.  Neden derseniz yakıcı bir soruyla karşı karşıyayız derim.  O nedenle ama gönüllü, ama yarım gönüllü, ama gönülsüz olsa da bir yanıt vermeğe değer diyorum. Kalkıp “nasıl cevap verilir, ya da niye cevap verilsin ki?” diyenlere de hak veriyorum…

Efendim! Madem 56 milyon seçmenmişiz. Öncelikle geleceğimiz için, (bazıları buna beka diyor), çocuklarımızın yüzüne nasıl bakarız dememek için, bu güzel ülkede emeği, adaleti, barışı, laikliği, özgürlüğü ve eşitliği yeniden tesis etmek için ayağa kalkmalıyız. Hele de 1789 yılında kullanılan şu sloganı hiç unutmamalıyız! “Biz diz çöktük diye büyükler/ bize büyük görünürler/ ayağa kalkalım!”

Ayağa kalkmaktan ne anladığımızı açmak için sırayla gidersek! Ne olması gerektiği belli, ne olacağı her zaman olduğu gibi belli değilken, çok yüksek sesle konuşanları, uzun ve havalı tümcelerle durmadan bağıranları, aynı ses tonu ve aynı argümanlarla meydanlara çıkanları artık bir kenara bırakalım.

İlkeden, ahlaktan, dürüstlükten, seviyeden söz edenlerin; “Türkiye’ye tuzak kuruluyor, Türk milleti tahrik ediliyor, iç ve dış nifak yuvaları başlarını kaldırıyor” şeklindeki sözlerini unutalım! Siyasi kimliği ve geçmişi bilinenlerin yıllardan beri dillerinden düşürmedikleri fiyakalı, firaklı, ufaktan hava basan, laf olsun torba dolsun kabilinden sözlerine artık yeter diyelim.

Denizle insan arasında beton duvarları yükseltenleri, görsel olarak değil kavram ve bilinç olarak da kentliliği yok sayanları,  üniversitelerden şeker fabrikalarına kadar yapılanları ve yapılamayanları unutmayalım!

Soran ve sorgulayanlara,  yönetim; “alalım biletinizi gidin” diyor, yani bu ekonomik krizde oldukça cömert bir teklifte bulunuyor! Ancak bu öneriyi meydanlarda dillendirirken işin zorluklarını ve sorumluluklarını hiç düşünmüyor. İhmallerin neden olduğu cinayet gibi ölümleri, önlem alınmayan inşaatlardan düşen kalaslarla hayatını kaybeden çocukları ve insanları unutun, geçin diyor. Geçebilir miyiz?

Basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 157. sıraya gerilememizi önemsemeyin diyor! Son 16 yılda yapılan değişikliklerle eğitim kalitesinden geçtik, en köklü üniversiteleri bölüp parçalıyor, ayağa kalkan öğrencileri, akademik kadroları, mezun ve mensupları yok sayıyor. Yok, sayabilir miyiz?

Elimize yüzümüze bulaştırdığımız öngörüsüz politikalar nedeniyle, Ortadoğu’nun lideri olacağız diye diye, 3.5 milyon Suriyeliyi bağrımıza basa basa gelinen noktanın ekonomik boyutunu başbakan yardımcısı; “Suriyelilere şimdiye kadar 31 milyar Euro harcamışız” şeklinde açıkladı.  Bu nasıl bir cömertlik, ya da bonkörlüktür demez miyiz?

23 Nisan’da bir kez daha gördük ki bu ülkede çocuk olmak çok zor. Ancak;  Ulus- devlete giden yolda simgesel anlamı çok büyük olan bir günün arka planına değil önüne ve üstüne çocukları koymak! Onlara bu anlamlı günü bayram olarak armağan etmek,  bu özel günü bu topraklarda çocukluğun ilanı olarak görmek! Bu ülkenin geçmişinde çocuğu da, çocukluğu da çok önemseyen bir liderin varlığını bilmek ne güzel demek varken,  bu büyük ve anlamlı gerçeği görmezden gelebilir miyiz?

Bakın! TÜİK göre verilerine göre Türkiye’de çocukların yüzde 38’i, yani 7.5 milyonu şiddetli maddi yoksulluk içinde yetişiyor. Eğitim-sen’in raporuna göre çocuk işçi sayısı 2 milyonu geçmiş. 1 milyon çocuk tarikat yuvalarında eğitim görüyormuş. Yüzbinlerce çocuk taciz altında imiş, ama biz 23 Nisan’da önceden belirlenmiş üç beş çocuğu göstermelik lider koltuklarına oturtarak görevimizi yaptığımızı zannediyoruz. Şimdi tüm bunlar ortada iken hiçbir şey olmamış gibi ve daha da olmayacakmış gibi davranabilir miyiz? Sakın ha?

Langston Hughes diyor ki; “Sıkı tutunun hayallerinize. Çünkü hayaller ölürse hayat kanadı kırık bir kuş olur uçamayan!” Özgürce uçamayan, kanadı kırık bir kuş olmamak için tek yol hayallere sımsıkı tutunmaksa “K Kuşağı” da olsak bu kez tutunalım bakalım…