KALICI SORUNLARA GEÇİCİ TEDBİRLER!

Dolarla yatıp, dolarla kalktığımız bugünlerde gözden kaçmış olabilir. Sıralamakta fayda var. Son 10 yılın resmi kayıtlarına göre 178 bin çocuk kayıpmış. 500 kişilik zabıta kadrosu için 31 bin genç başvurmuş. Büyük tantanalarla açılan yollar ilk selde yıkılmış, gökyüzünü yırtarcasına yükselen binalara hız kesmeden yenileri ilave edilecekmiş, “milli geliri büyütüyoruz” diye övünen hükümet ülkeyi betona gömmeyi sürdürecekmiş. Çünkü hepimiz aynı gemideymişiz! İyi de biz o geminin kaptan köşkünde miyiz, alt güvertesinde miyiz, ambar yolcusu muyuz, tahlisiye sandalında mıyız önemli değil önemli olan aynı gemide yol almamız…

Talan, yağma, kayırmacılık, yaratılan kin, nefret, baskı ve korku ortamı tavan yaparken, hukuk mumla aranırken, saçma sapan yatırımlar, ekonomiyi yangın yerine çevirirken, tüm bu yaşananlar demokrasi tarihimize kazınan kalıcı çentikler olmayı sürdürürken ilaç acı ama içecekmişiz…

Damadın sözleri evdeki hesabın kim bilir kaçıncı kez çarşıya uymadığının ve uymayacağının kanıtı iken, hergüne yeni bir krizle uyanırken, bu hızlı ekonomik çöküşün nedenlerini, başımıza gelenlerin ve geleceklerin suçunu  şunda, bunda, onda, ötede, beride aramak yerine daha yakınlarda daha doğrusu hane içinde aramamız gerekirken, dik durup eğilmeyecekmişiz...

Delik büyük değil, karadelikken, aradan aylar mı, yıllar mı, asırlar mı geçti bilinmezken, örtülü ödenekten harcamalar hız kesmezken, devlet kemer sıkmayı yurttaşına havale etmişken, bakan “ekonomi tıkır tıkır işliyor” derken, Katar’dan 15 milyar dolar gelecek diye hepimiz şıkır şıkır oynarken, muhalefet yine bizleri şaşırtmazken, krizi fırsata dönüştürmek üzereymişiz…

Taşıma suyla değirmeni döndürmeye çalıştığımız  bugünlerde en ve tek yetkili makam dolarlarınızı bozdurun emri verirken, Katar ekselansları 15 milyar dolarlık yatırım müjdesini dillendirirken, TİK verileri; Son 4 yıl içinde Katarlılar 1109 konut satın almış açıklamasını yaparken, 15 milyar dolar yine konuta gider diye asla düşünmeyecekmişiz…

Kamu binalarına 605 milyon, araçlara 300 milyon kira ödenirken, kullanılmayan kamu binaları hızla çökerken, yeni binalar için ihale açılıyorken, “kamuda tasarrufa gidilecek” sözleri ortalığı inletiyorken, kafayı yemek yerine kafayı yormayacakmışız...

Özel not: Eksiklerine, kusurlarına, gündem gereği tekrarlarıma rağmen yazdıklarımdan memnunum. Neden derseniz son günlerde sizlerden gelen yoğun e.posta yağmurlarına tutuldum. Yazmak insanı yorsa da, mesaisi hiç bitmese de, başka şeyler yaparken bile ertesi günkü yazı planlansa da, elden kağıt kalem, gözden dikkat eksilmese de, yazdıklarınızı kendinize beğendiremeseniz de gelen etkili bir telefon, e.postanızdaki içten bir kutlama, iki satırcık mesaj ayaklarınızı yerden kesince “yazdım ama değdi” demek var ya! Tüm çileye değer…

İtirafımsı reklamlara girince bu yazının sonu gelmez ve bu köşe ister istemez pehlivan tefrikasına döner! İyisi mi  sonra ne olacak diyelim? Sorunun yanıtı “Ne olacak hiç!” olsa da yazmayı sürdürelim…

Genel not: Bu arada kulanılabilir durumdaki eski kamu binalarını denetleyen,  yıkmak yerine onarmak için el atan yok mudur diye sorduk. Yokmuş! Bilginize…

Özel not: Pazartesi günü çıkan yazımla ilgili gelen iletilerden birinde bir okurum; “bayram yazısı biraz tatlı olur” diye not düşmüş. O halde bayram bitmeden durumdan vazife çıkarıp lezzet duraklarında dolaşma ve altın değerindeki önerilerime kulak asma vaktidir…

Efendim!  Hani çocukluğumuzun düş yiyecekleri, özel lezzetleri vardır ya! Bu kimine göre dondurma, kimine göre anne köftesi, kimine göre patates kızartması, ya da yörelere göre değişen yerel tatlardır ya! Ben hepsine evet diyen, tümüyle içli dışlı sıcak dostluklar kuran, hiçbirine hayır diyemeyenlerdenim! Sizin cevabınızı duyar gibiyim. Yoksa sizde mi diyor, bugünlük Canan Karatay hocayı unutun diye hatırlatıyor, kurban etiyle yapılan anne köftesinden girip, dondurmadan çıkın demeye getiriyorum! (böylece bayram bitmeden yazımı tatlıya bağlıyorum!)