KONUŞULANLARA BAKARSANIZ SORUN YOK GİBİ!

MEB çıkıyor ekranlara! İçimize sular seller serpen açıklamalar yaparak; “Eğitimin MR’ını çektik, sıra çözümde!” buyuruyor. “Çocuğun eğitiminde ezbere politikalar geliştiremeyiz” diyor! Umutlanıyorsunuz…

Damat bakan çıkıyor ekranlara! Burası çok önemli deyip başlıyor anlatmaya; 100 günlük eylem planından çıkıp, paket aça aça, avuç aça bütçede olmayan paraya, yapılan israflara bakmadan ve aldırmadan başa dönüp büyük bir coşkuyla yol haritasını anlatıp duruyor. İşte damat, işte ekonomi deyip susuyorsunuz…

AKP Grup başkanı çıkıyor ekranlara! Bakan yardımcılığından sonra bu kez de TBMM’de nöbetçi bakan dönemini başlattıklarını, bundan böyle sorunların bu bakanlar aracılığıyla işi başından aşkın(!) esas bakanlara (sırf eş dost, yandaş, yaren faydalansın, talepleri alınsın diye) iletileceği müjdesini veriyor. Son derece adil olan bu çözüm karşısında sevinçten havalara uçuyorsunuz…

Bilim insanları çıkıyor ekranlara! Doğalgaz, elektrik, akaryakıta gelen zamlardan göz açıp bakamasak da önemli bir tehdit var ülkemizde, depremi umursamıyoruz diyor. Devlet okullarının döküldüğüne, pek çok okul hasarlı olduğu için eğitime ara verildiğine, binaların tahliye edildiğine, öğretime devam edilecek binalar belli olmadığı için öğrencilerin panik içinde, ailelerin kaygılı olduğuna, buna karşılık yetkililerin duyarsızlığına dikkat çekiyor. Korku dolu gözlerle kala kalıyorsunuz…

Konunun uzmanları çıkıyor ekranlara! Hazırladıkları Suriye raporuna göre; Kaldıkları süre uzadıkça, dönme ihtimalleri azalan Suriyelilerden 27 bin Suriyeli gencin üniversitede okuduğunu, çocuklar arasında okullaşma oranının yüzde 65 olduğunu, bu oranın ortaokul ve lisede düştüğünü, ezici çoğunluğun ucuz ve kayıt dışı çalıştığını, 102 bin Suriyelinin Türk vatandaşlığına geçtiğini dile getiriyor. Ülkenin gerçekleri, toplumun beklentileri ve siyasilerin söylemleri örtüşmeyince sorun yumağının giderek büyüdüğünü ve çözümden uzaklaştığını, her gün 500’e yakın Suriyeli bebek doğduğunu açıklıyor. Raporun sonuçlarını dinlerken sorunun ne kadar çok yönlü, ne kadar büyük, çözümün ne kadar zor olduğuna, getirdiği maddi- manevi yükün ağırlığına bakınca bu vahim gidişin sonunu merak ediyorsunuz…

Sayıştay açıklıyor! 2006 yılında kurulan Giresun Üniversitesi’nin 122 bölümünde hiç öğrenci olmamasına rağmen 3 profesör, 6 öğretim görevlisinin olduğunu, bu bölümlerde eğitim- öğretim faaliyeti olmamasına rağmen görev yapan 17 personele maaşlarının yıllardır ödendiğini duyunca, kamu kaynaklarının nasıl har vurup harman savrulduğunun binlerce örneğinden biri de olsa MEB’in suskunluğu karşısında şaşırıyorsunuz...

Ekonomiden sağlığa, eğitimden yargıya, süre ve sayı olarak uzayan ve çoğalan konuklarımızdan dibe vuran insan ilişkilerine, deprem gerçeğinden yeni idari yapılanmalara kadar her alandaki batağa bakınca; bunca kaygan zeminde suç nedir, suçlu kimdir sorularına yanıt arıyor, yanıtsız kalan sorulara takılıyorsunuz...

Sonra da olup bitene, alınan yola, gelinen noktaya, gidilecek yere bakınca da cehaletimi bağışlayın! Şaşmış bir yüz ifadesiyle bu sözler ve ortadaki tablo ne ifade ediyor diye dalıp gidiyorsunuz! Birden bire kendinize gelip artık günaydın mı, geçmiş olsun mu, sabah şerifleri hayırlı olsun mu diyor, ya da “Hikmetinden sual olunmaz” deyip susuyorsunuz…

Tam derin uykulara dalacakken içinize sinmiyor! Bugüne kadar bazı şeyleri gözümüze soka soka yinelemeler, sürekli burnumuza doğrultulan parmaklar, hep yüksek tonla ayar verip eleştirmeler ortamı germekten başka ne işe yaradı diye soruyorsunuz! Dayanamayıp yanıtını veriyorsunuz! Devlet geleneğinde iş bölümü esastır, işin tanımı vardır, takipçileri vardır, devlet işleyişinde devamlılığı esas alan, liyakati temel alan teamüller vardır. Her şey benden sorulur demek, denge ve fren mekanizmasını yerle bir etmek demektir. Daha doğrusu “Merak etme ey halkım, sen mışıl mışıl uyu!” demektir!

Tablo karamsar mı ne?