MOLALAR, DURAKLAR, ÇIKIŞLAR, SINIRLAR!
Şimdi kalkıp bu gizemli başlık neyin nesi derseniz! Başlıkta sıralalanlar hayat yolculuğunun evreleri olduğu için “her daim içinde kocaman bir boşluk kalıverenler!” için kaleme alındı deriz.
Çocuk istismarları, çocuk işçiliği, umuda yolculuğun küçük kurbanları, cezaevlerinde büyümeye çalışan 3 bin çocuk, son 10 yılda yüzde 700 artan istismar vakaları, 6 yılda 120 bin çocuğun anne oluşu, 1 milyonu aşan çocuğun tarikatlara teslim edilişi, artan ve katlanan intiharlar, 2 milyonu aşan çocuk işçi sayısı ve sayılar resmen açıklanmasına rağmen tekzip edilmeyen bir ülke…
Profesör namlı, dekan sıfatlı zatın; “İyi bir çocuk yetiştirmek, iyi bir ev hanımı olmak bakan ya da başarılı bir iş kadını olmaktan elzemdir, seçimde kadınlara oy vermeyeceğim” diye açıklama yaptığı bir akademik ortam…
Açıklanan ve havada kalan strateji planlarıyla, artan anlamsız ve gereksiz yatırımlarla, düşmeyen enflasyonla övünen bakanlar!
Damat bakana göre en kötünün aşıldığı bir ekonomik sistem, ya da “iyiye gidiyoruz!” gibi laf olsun torba dolsun kabilinden içi boş sözler...
Anketlere göre; ekonomide sıkıntı çeken yüzde 68’lik dilimle, refah düzeyinin düştüğünü söyleyen yüzde 59’luk dilimin verdiği yaşam mücadelesi…
Bu dilimlerin dışında kalanların artan bağlığı! Atılan adımlar, ekilen tohumlar sonunda beyin yıkama, zihinsel kalıplar oluşturma, bilgi kalıplarını yıkma, koşullanmış, formatlanmış beyinleri oluşturma da bayağı ciddi olarak alınan yol ve başarılı olunan bir toplum…
Sık sık değişen imar planları, kişiye özel bir gecelik yasalar, yeşili bitmiş, toprağı betonlaşmış, trafiği kitlenmiş, suyu ateş pahası, doğalgazı el yakan, caddesi kirli, sokağı bakımsız bir ülkede kendine iş ve aş arayan Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı, Afrikalı mülteci yığınlarının oluşturduğu hırsızlık, çapulculuk, gasp iklimi...
Eşi TBMM başkanının danışmanı olan, şanslı, arkası güçlü bilgisayar mühendisi eski AKP’Li hanım (!) vekilin Lüksemburg büyükelçisi yapıldığı bir dışişleri düzeyi…
Buraya kadar iyi getirdik, gelelim konumuza…
Ülkece kitlendiğimiz yerel seçimlermiş, cumhurla başlayan, geçici, kalıcı, eş zamanlı, yarı zamanlı, tam zamanlı ittifakmış! Bazılarını yok etmeğe, bazılarını var etmeğe yarayan güçlü adımlar ve adamlarmış! Açıladuran yeni işyerleriymiş, kapanaduran köklü şirketlermiş, kendisini siper ededuranların çokluğu imiş! Kime ne?
Yetişkin insanların devre dışı bırakılarak yandaşlara ikram edilen makamlarmış. Her konuda söylenen “Bizi bağlamaz” çıkışının millete maliyetiymiş. Kime ne! Basarsın KHK’yı sokarsın hizaya olur biter…
Not: Bu arada katıldığım söyleşilerde, konferans verdiğim salonlarda, imza günlerimde insanların yüzüne hakim olan duygunun son derece karamsar bir bakış açısı ve yoğun bir umutsuzluk olduğunun altını özellikle çizmeliyim.
Hele de orta yaş kuşağının gençlere sık sık; “Unutmayın va umutlanmayın” diyerek uyarıda bulunduğunu, dindi, ırktı, mezhepti, Osmanlıydı, ecdattı, geçmişti diyenlerin giderek arttığı bu yeni iklimde sınava girdiğimizi ve sınıfta kaldığımızı hatırlattığını anımsatmalıyım…
Ne diyor Rus şair Andrey Voznesenki; “Zaman yok düşünmeye artık/ Doldurur gibi konserve kutularına/ Brüt ve net. Buralara tıkıldık/ Zaman yok insan olmaya artık!” Bence doğru demiş! Sizce?