OĞUZ ARAL DEMEK "GIRGIR",
"GIRGIR" DEMEK
OĞUZ ARAL...

Daha 17 yaşında  Yusuf Ziya Ortaç’ın  -Türkiye’nin en büyük ve en uzun süreli mizah dergisi "Akbaba"sında karikatür çizmeye başlayan Oğuz Aral, "sarı sayfalı" efsane GIRGIR Dergisi’nin de Kurucusu’ydu. 
"Huysuz İhtiyar" olarak anılırdı(!)
Çalışanlar ona;
"Ovuz Aabi" diye hitap ederdi.
Döneminde (1972-1989) GIRGIR'ın tirajı;
500 binin üstüne çıkmıştı. 
Dünyanın en çok satan üçüncü mizah dergisi olmuştu eseri...
Karikatürleri kadar, kitapları, "Huysuz İhtiyar" imzalı yazıları da ilgiyle okunurdu.
Tip yaratmakta ustaların ustasıydı.
"Köstebek Hüsnü", "Mayk Hammer", "Utanmaz Adam", "Vites Mahmut", "Hafiyesi Mahmut" gibi,
halk tarafından tutulan çizgi roman kahramanları ün yapmıştı.
Hele "Avanak Avni"…
En ünlü ve de "sevimli" tiplemesidir. (Avanak Avni’yi derginin ofis boyu
Rıza Külegeç’ten esinlenerek çizmişti.)

***
Toplumsal sorunları, kendine özgü tipler aracılığıyla,
kitlenin beğenisini ve algı yeteneğini gözden uzak tutmayan
bir görüş doğrultusunda, karikatür dünyasına mal etmekte yeni
bir çizer kuşağının öncüsü olduğunu yazmıştır Gamze Öztürk de...
"40 yıllık dostu" Doğan Hızlan da Hürriyet’teki köşesinde
şöyle anlatır Usta’yı:
"Oğuz Aral, çizginin doruğunda saltanat sürerken,
bu kez de mizah yazısında zirveye koşuyor.
Bir koltukta iki karpuz taşıyor, diye adamı överlerdi, Oğuz'un taşıdıkları maşallah iki Diyarbakır karpuzu.
Kimileri iyi, usta çizerdir ama yazısı yoktur, kiminin de yazısı vardır çizgisi yoktur.
Oğuz'da her ikisi de Allah vergisi."
Sonra da eklemiştir:
"Yazar Oğuz Aral benim yaşadıklarımı, sizin yaşadıklarınızı,
kısaca hepimizin yaşadıklarını öylesine doğal ortamda anlatıyor ki, gerçek ve zekadan doğan mizah budur diyorum."

***
Bizim kuşak  GIRGIR’lı yılları iyi bilir.
O dönemdeki sloganı dillerdeydi derginin:
"Geçim derdini, can sıkıntısını, aşk yarasını, karı-koca kavgasını şipşak keser.
Her derde devadır, GIRGIR da GIRGIR!.."
Kendi çizer kuşağını kendi yetiştiren ustaydı Oğuz Aral...
Onun, kardeşi merhum Tekin Aral'ın, Nuri Kurtcebe, Hasan Kaçan,
merhum Galip Tekin, Mehmet Çağçağ, Mehmet Polat, 
Latif Demirci, 
Hasan Kaçan, 
Ergün Gündüz, 
Gani Müjde, Necdet Şen, Sarkis Paçacı, Atillâ Atalay ve Engin Ergönültaş ile isimlerini sığdıramadığımız çok sayıda sanatçının çizgilerine/esprilerine bayılırdık.

***
Oğuz Aral’ın darbecilerle başının derde girmemesi mümkün müdür?
Buyrun..
Ünlü "Müşerref Tezcan Vak’ası" Halil Nebiler’den…
"Yaşları müsait olanlar bilirler, 12 Eylül’den önce ortalama bir şarkıcı olan Müşerref Tezcan, 12 Eylül’den sonra söylediği ‘Türkiyem, Türkiyem cennetiiiim’ diye bir şarkıyla darbecilerin gözbebeği olmuştu. 
Müşerref Tezcan, üstünde bayrak kırmızısı bir elbise, elbisenin göğsünde bir ay-yıldız, başında sünnet çocuklarının başlığı türünden ne olduğu pek kestirilemeyen bir başlık, başlıkta yine bir ay-yıldız, bağırıp duruyordu 
“Türkiyem, Türkiyeem cennetiiiim” diye.
Tek kanal TRT’de Müşo’yla yatıp Müşo’yla kalkar olmuştuk.
Sonra bir hafta sonu GIRGIR'ın kapağında bildik bayraklı elbisesiyle Müşerref Tezcan -tam bir cadı görünümünde- çizilmişti. 
O hafta toplatıldı GIRGIR. 
Neydi Müşerref Tezcan Vak’ası?
Oğuz Aral, evinin ortasına kendi kafasında kurduğu sanal hologramında o günleri bir kez daha izledi ve anlatmaya başladı:
"Bu kadın 12 Eylül’ün şarkı-marş simgesiydi. Kocası Mahmut, bunun imaj-maker’ı olmuş. 
Kafasına bir fes, üstüne kırmızı bir bez, memelerinin üstüne bir ay-yıldız, al sana imaj.
Ulan bir baktım, İzmir’de birazcık direnmeye çalışan işçilere karşı bu kadının şarkısı kullanılıyor, işte ‘Yurduma düşman girmiş’ falan diye. 
Kim ulan düşman? 
Düşman bizim İzmir’de direnmeye çalışan işçiler.
Kapağa koyduk karikatürü!
Onun için ilk kapatılan yayın organı olduk elhamdülillah...
Önce dergiyi kapattılar, sonra kapatma gerekçesi aradılar. 
Kim kapatacak dergiyi, nöbetçi hakim. 
Sabahın köründe hakime gitmişler, derginin kapağını dayamışlar burnuna, ‘bunu kapat’ demişler. Adamcağız da bir şey bilmeden, bakmış kapağa, kapatma gerekçesini yazmış. GIRGIR’ın kapatma gerekçesinde aynen, ‘Yaşlı, çirkin, menhus bir kadının üzerine bayrak çizerek Türk bayrağına hakaret’ ettiğimiz yazıldı. 
Bu sebeple Türk adliyesi benim 2.5 yıl hapsime talip oldu.
Ulan bre!..."
Artık Oğuz Aral sıkıyönetim tarafından aranan şahıslardan biridir.
Devamla:
"Ben de bana bu davayı açan sivil mahkemeye teslim oldum. 
Baş hakimi, ayarlamışlar ama mahkemeyi oluşturan diğer nöbetçi iki hakimi ayarlayamamışlardı. Herkes ve her otorite, benim tutuklanacağımdan o kadar emindi ki daha mahkemeye girmeden, mahkeme kapısında kafama bir sürü jandarma dikmişlerdi. Ama o nöbetçi iki garip hakim, bire karşı iki benim serbest bırakılmama, mahkemeden serbest olarak çıkmama karar verince, bizim mahkemenin de kitabına uygun olmasını istediler ve dokunmadılar. (Allah razı olsun!)
O hakimlerin başına neler geldiğini de bilemiyorum tabii!.."
Peki ama o karikatürün ne çizgisi, ne esprisi Oğuz Aral’ındı.
Üstelik karikatürde imza da yoktu.
Derginin sorumlu müdürü de Aral değildi. Neden kendisi gidip teslim olmuştu?
"Karikatürün çizgisi ve esprisi benim değildi ama, o derginin her şeyinden ben sorumluydum. 
Her şeyi ben göğüslemek zorundaydım. 
O çocukları o vahşetin içine atamazdım, atmadım."
       
***
Oğuz Aral’ı, bundan 14 yıl önce -bugün- 68 yaşında yitirdik..
"Üzerine hâlâ yıldızlar yağıyor!"
Anısına saygı ve özlemle…

https://twitter.com/Atikopruluoglu