REFERANDUMA GÜVENMEYİN, ‘HAYIR’ ÇIKARSA HAPİSHANELERDE YER KALMAZ
İktidarın en büyük hayali anayasayı yeni baştan yazmak.
Gerekçe şöyle açıklanıyor: Bu anayasayı askerler yaptı. Türkiye artık askerin anayasası ile yönetilmemeli. Türkiye’ye yakışan çağdaş bir sivil anayasadır.
Hiçbir şey düşünmeden bu gerekçeyi duyarsanız belki kulağınıza hoş gelebilir.
Oysa biraz sorgulayınca yeni anayasanın aslında “çağdaş ve sivil” olmasının değil, ilk üç maddenin de yenileme kapsamına sokularak özellikle “laiklik” ilkesinin tamamen çıkarılmasının amaçlandığı görülüyor.
İktidar bu uğurda aynı zamanda ülkenin bölünmesine de neden olabilecek “özerklik, otonom bölge veya federatif yapı kurulmasını ve bunların tepesinde bir başkan oturtmayı” göze alıyor.
Böylelikle laikliğin yok edilmesi perdelenmiş olacak, asıl amaca giden yol açılacaktır.
Bu konuyu zaten yıllardır tartışıyoruz.
Bugün konuya başka açıdan bakmak istiyorum.
Erdoğan yeni anayasanın en hararetli savunucusu.
Mevcut anayasaya rağmen “ben seçilmiş cumhurbaşkanıyım, diğer cumhurbaşkanları gibi davranmam beklenmesin” diyerek başkanlık sistemine geçişin sağlanmasını istiyor.
Anladığım kadarıyla, yeni anayasanın meclisten referandum için gereken en az 330 oyu alacağına da inanıyor.
Her ne kadar AKP’nin Meclis’teki sayısı 316 olsa ve 14 oya ihtiyacı bulunsa bile, sanki saray bu konuyu kendi içinde halletmiş gibi davranıyor.
Her şey sarayın istediği gibi gelişti ve Meclis’teki 330 milletvekili yeni anayasaya destek verdi diyelim.
Bu durumda referanduma gidilmesi gerekecek.
Sanıyorum saraydaki referanduma gidilmesi halinde “evet çıkacağına” şiddetle inanıyor.
Gerçi haksız sayılmaz, çünkü böyle bir durumda devletin bütün güçleri seferber edilecektir. Medya hiçbir eleştiri yapamayacak hale getirilecek, propaganda sadece “evet” için yapılacaktır.
Bütün bunlara rağmen referandum sonunda “hayır” çıkarsa?
İşte o zaman ne olacak?
Bazı hukukçulara danıştım, ilk tepki olarak “Anayasa reddedilmiş olur, yürürlüğe girmez” cevabını verdiler.
Üsteledim; “Referandum çoktan seçmeli değil, ortaya bir metin konacak, buna evet ya da hayır diyeceğiz. Hayır çıkarsa ortada hiç anayasa kalmayacak.”
Karışık gibi değil mi?
Ama çare elbette eskisinin devam etmesi.
İşte asıl sorun orada.
Yenisine “hayır” dendiği için eski anayasa ile devam edilecekse, o anayasanın en önemli maddesi olan 4. madde işletilmek zorundadır. (Aslında bugün de işletilmesi gerekiyor da, iktidar siyasi gücünü kullanarak yargıya müdahale ediyor ve korkudan kimse bu konuda adım atamıyor.)
O madde diyor ki: “Bu anayasanın ilk üç maddesi asla değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez.”
Bu durumda yeni anayasaya oy veren bütün milletvekilleri eski anayasaya göre “ağır anayasa suçu” işlemiş olacaktır. Bunun da cezası “ağırlaştırılmış müebbet” hapistir.
Bu anayasa maddesi ortada dururken, sadece yeni anayasaya oy veren milletvekilleri değil, bunun propagandasını yapan başta cumhurbaşkanı olmak üzere bütün siyasetçiler, devlet adamları ve görevlileri, ekranlara çıkan, gazetelerde yazan herkes aynı suça ortak olacaktır.
Yeni anayasa hayaline kapılanlar kendilerini bir anda “ömürlerinin sonuna kadar hapiste” bulabilirler.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Merak etmeyin hepsini tanıyoruz
Bir dostum mesaj atmış.
Mesajı sizlerle paylaşmak istedim.
İşiniz düşerse çekinmeyin.
En üst kademelerde tanıdıklarım var,
Katili, hırsızı, haini tanıyorum.
PKK’ya yardım ve yataklık edeni tanıyorum.
Şehitlerle siyaset yapanı tanıyorum.
IŞİD’i kuranları tanıyorum.
Şeriatı getirmek isteyenleri tanıyorum.
Seçim hilesine halk iradesi diyeni tanıyorum.
Suriye’yi kan gölüne çevirenleri tanıyorum.
Suruç, Ankara katliamları sır küpünü tanıyorum.
Halka zulmedenleri tanıyorum.
Ruh hastası ve avanelerini tanıyorum.
Hukuk düşmanı kumpasçıları tanıyorum.
Şehit babasına şerefsiz diyenleri tanıyorum.
Özgül ağırlığı bile olmayanları tanıyorum.
Atatürk düşmanlarını tanıyorum.
Cumhuriyeti yıkmak isteyenleri tanıyorum.
Lahey-Yüce Divan arasında mekik dokuyacakları tanıyorum.
Gerekirse benle irtibat kurabilirsiniz, çekinmeyin.
Başaracağız, “sizleri” tanıyorum.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Belediyeye giremeyen başkan eşi
Kasım ayında Yalova Belediyesi’nin düzenlediği bir sohbet toplantısından sonra dinlediğim bir anekdotu yazmıştım.
Başkan, yakınlarının belediyede iş yapmasını yasakladığı gibi sık sık ziyarete gelmelerini de istemiyor.
Bir gün annesi yoğunluk nedeniyle pek göremediği Vefa Salman’ı görmek için belediyeye uğruyor. Kapıdaki görevliler tanımadıkları için “randevu almanız gerek” diyorlar.
Benzer bir olay bu kez Salman’ın eşinin başına gelmiş.
O da belediyeye pek sık gitmiyormuş. Başkan’ın Fransa’dan gelen konuklarını ağırlama görevi kendine düşmüş. Yalova’daki önemli yerleri gezdirdikten sonra bir de “Başkana uğrayalım” demişler.
Ancak kapıdaki güvenlik görevlisi Salman’ın eşini tanımadığı için “Başkan toplantıda sonra gelin” diye kapıda durdurmuş.
Başkanın eşi cep telefonundan Vefa Salman’ı aramış da “Fransız konuklarla” birlikte içeri girebilmişler.
Türkiye gibi ülkede tuhaf geliyor bunlar değil mi? Oysa olması gereken bu değil mi?
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Ya boğalar kaçmayıp üzerinize yürürse
Artvin’de büyük bir doğa direnişi var.
Bu aynı zamanda milli iradenin de direnişi.
On binlerce Artvinli günlerdir doğayı katledecek bir madenin açılmaması için mücadele ediyor.
Artvinlilerin bu direnişine Türkiye’nin her yerinden binlerce insan katkıda bulunmak için bölgeye akıyor.
Ancak çoğu Artvin’e ulaşamıyor. Çünkü asker ve polis yolları kesmiş durumda. Kimseyi Artvin’e sokmuyor.
Rize, Samsun, Trabzon gibi yakın illerde olduğu gibi taaa Bolu’da bile yolları kesiyor.
Buna rağmen Artvin halkı dün “yüzlerce boğa” ile birlikte kent içinde bir gösteri yaptı.
Boğaların getirilmesinin gerekçesi şu: “Biz hayvanların yaşadığı alanları talan ediyoruz. Bakalım hayvanlar bizim yaşadığımız yere gelirse ne olacak?”
Ancak her fırsatta gaz ve su sıkmaya alışmış asker ve polise bir uyarım var. Boğaların üzerine gaz ve su sıkmaya kalkmayın. Anlamazlar, geri kaçacaklarına üzerinize doğru koşmaya başlarlarsa ne yapacağınızı bilemezsiniz.
BUNU YAZMAM GEREK
Bu Meclis yeni anayasa yazamaz
İktidarın yeni anayasa hayali ve dayatması yandaş çevrelerde de en büyük propaganda malzemesi olarak kullanılıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi milli iradeyi temsil ettiğine göre, Meclis yeni baştan anayasa yazabilirmiş.
Oysa bu iddia tamamen yanlış.
Çünkü bütün dünyada anayasalar çok önemli gelişmelerden sonra yazılır ve korunur.
Bu savaş durumu olabilir. Ya da çok büyük bir afet veya ağır bir ekonomik kriz sonunda ülke yönetilemez hale gelmişse yeni anayasa yazılabilir.
Ya da bir darbe, halk ihtilali gibi yaratılan fiili durumlarda yeni anayasa olabilir.
Bunu da “kurucu meclis” yapabilir.
Genel seçim sonucu belirlenmiş parlamento aritmetiğine göre yeni anayasa yazmak ise çok sakıncalıdır.
Çünkü böyle bir durumda aldığı oyla Meclis’te aritmetik dengeyi kendi lehine oluşturan her siyasi parti yeniden anayasa yazmaya kalkar ki, bunun da sonunu alamazsınız.
Buna rağmen yeni bir anayasa yazılamaz mı?
Yazılabilir elbette. Bunun nasıl yapılacağını da Türkiye’nin en değerli hukukçularından Sabih Kanadoğlu yıllardır anlatıyor.
Bir kere de burada tekrarlayayım.
Yeni anayasa ancak halktan gelen yoğun talep üzerine tartışılabilir. Bunun için önce “Yeni anayasa istiyor musunuz” sorusuna cevap aranacak bir referandum yapılır.
Referandumda “evet” çıkması halinde, bu kez bütün partilerin ve bağımsız adayların katılacağı, baraj sistemi uygulanmayan bir seçim yapılır ve “kurucu meclis” oluşturulur.
Mevcut meclis yasama faaliyetlerini sürdürürken kurucu meclis ise yeni anayasayı yazar. Kurucu meclisin hazırladığı ve kabul ettiği yeni anayasa halkın oyuna sunulur. Halk “evet” derse yeni anayasa yürürlüğe girer.
https://twitter.com/can_atakli_