Atakule’nin Mimarı’yla Kahve Molası

Sevgili okuyucularımız,

Bu hafta sizlerle, ülkemizin uluslararası ödüllü mimarlarından Sayın Ragıp BULUÇ ile yaptığımız sohbeti paylaşacağım. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, bu röportaj ve sohbetlerimize kişiler veya kurumlar arasındaki anlaşmazlıkları,  mahkemeye intikal etmiş konuları taşımak düşüncesinde ve hevesinde değilim. Ben burada gayrimenkul sanatının, hayranlık duyacağınız, beğeniyle izlediğiniz veya izleyeceğiniz yapıtlarını ve bu yapıtların sanatçılarını paylaşmak arzusundayım. Ankara’nın simgesi haline gelmiş bir yapıtın mimarı olan Sayın BULUÇ ile de, sohbetimizin ana konusu mesleğinin sanatçı yönü olsa da, görüştüğümüz günden bir gün önce gündeme düşen haberler nedeniyle, Atakule ile ilgili olarak sürdürdüğü hukuk mücadelesini de sohbetimizin içine ekledik.

 

Son derece misafirperver bir şekilde evinde beni kabul eden BULUÇ, bir yandan bana kendi elleriyle yaptığı Türk kahvesini ikram ederken, bir yandan da sorularıma cevap verdi. 

Erol Canbay:
Sayın BULUÇ, öncelikle mesleğinizin ülkemizdeki geçmişini ve gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ragıp Buluç :
Erol Bey, Aristo’dan beri mimarlık, 6 sanat dalından biridir. Mimarlar bir yapının isimsiz sanatçılarıdır. Portakalımızla, kirazımızla övünürüz ama onu yetiştireni bilmeyiz. Halılarımız dünya çapındadır ama o halıyı dokuyan Anadolu kadınını kimse tanımaz. İşte mimarlar da böyledir, alacağınız evin mutfak markasını sorarsınız ama mimarı sizi hiç ilgilendirmez. Fakat mimarlar o gayrimenkulün gerçek sanatçılarıdır. Türkiye’de mimarlar “rağmen”lere rağmen iş yapan bir meslek dalının  temsilcileridir.  Ülkemizde Osmanlı dönemi, mimari sanatın en güzel sergilendiği dönemdir. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, ülkemizde hizmet veren yabancı mimarların eserleri, sanatsal anlamda göz okşayıcı nitelik taşımamış ve sıradan yapılar birbirini izlemiştir. Ancak bizim dönemimiz ve bizden sonra devam eden jenerasyon içerisinde, uluslar arası projelere imza atmış veya atacak düzeyde bir çok mimar yetişmiştir. Bundan sonrası için daha da iyi olacağına inanıyorum. 

E.C :
Bize Atakule’yi anlatır mısınız? Bu proje nasıl doğdu, Ankara’ya ne kattı, sizin için ne anlam ifade ediyor? 

R.B:
Atakule, 1985 yılında, Anıtsal Yapılar adlı şirketin girişimiyle ortaya çıkmıştır. Mimari proje için 70 civarında mimar davet edildi. İki elemeden sonra geriye kalan son 3 mimar arasında da ben seçildim. Bu proje için şirket yetkilileri ile birlikte, Singapur’dan Kanada’ya kadar tüm dünyayı dolaştık ve benzer projeleri inceledik. Özel bir proje olmasını istedik, çünkü şirket ortaklarından Mete BORA, hem Ankara’ya bir kule yapmak istiyordu, hem de o dönemde ülkemizde, alışveriş kültürünün pasajlardan, modern çarşılara geçişin ilk örneklerinden birini verecektik. Proje böyle doğdu ve 1989 yılında açıldığında, ilk gün 50.000'e yakın ziyaretçiyle bir rekor kırdı, tüm dükkânlar da aynı gün satıldı. Bugün, Ankara’nın bir simgesi olarak anılması, hiç görmeyenlerin bile bilmesi tabii ki benim için bir manevi gururdur. Bu proje aynı zamanda Arjantin Mimarlık Müzesi’ndedir. Uluslararası alanda ödül almış bir projedir. 

E.C:
Bugün Ankara’daki sayısız AVM’lerin varlığı için ne düşünüyorsunuz?

R.B:
Sadece Ankara mı? Tüm Türkiye bugün AVM’lerle dolu. Yapımlarındaki kolaylık ve maliyet ucuzluğu, kolay satılması gibi etkenlerle yatırımcıların en gözde yatırımları ancak her biri diğerinin benzeri değil mi? Her birinde aynı markalar, aynı lokantalar, aynı ürünler.  Rant tabii ki olacak ama her şey ihtiyaçlara cevap verme çerçevesinde olmalı. 

E.C:
Sayın BULUÇ, Atakule’nin şu anki sahipleriyle mahkemelik durumunuz gündemde. Nedir bu konu?

R.B: Sayın CANBAY, Atakule’nin bugünkü sahipleri, buranın 3.sahipleri. Burayı satın aldıkları günlerde, üzerinde fizibilite yapmak için benden projelerini aldılar, ben de verdim. Daha sonradan öğrendiğime göre bir Amerikalı mimara yeni proje çizdirmişler ve bir Türk mimara imzalatmışlar. Kendilerine birkaç kez noter kanalıyla ihtar çektim.  Sonunda ilgili bakanlık ve idare mahkemesi nezdinde girişimlerde bulundum ve bu girişimlerim ile geçtiğimiz günlerde Bölge İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. 

E.C:
Bu inşaat için sizden gerekli izni almaları mı gerekiyordu?

R.B:
Kesinlikle öyle olması gerekiyordu, izin almayı bırakın, yeni projeyi görmedim bile. Bakın, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 16/3 maddesi çok açıktır. Telif hakları devredilemez. Telif hakları bir takım düzenlemelerle budanmıştır ancak temeli, 1866 Berlin Sözleşmesi’ne dayanır. Uluslararası alanda imzaladığınız sözleşmeleri değiştiremezsiniz. Gerekirse hakkımı aramak için İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar giderim. Burada hem telif hakkım söz konusudur, diğer taraftan Türkiye’de konusunda bir ilk davadır, tüm meslektaşlarım için bir emsal niteliği taşıyacak niteliktedir. Zaten gerek meslektaşlarım, gerekse duyarlı vatandaşlar telefonlarıyla, mailleriyle bu mücadeleme destek vermektedirler. 

Sayın BULUÇ’a, ayırdığı zamandan dolayı  teşekkür ediyoruz.  

Bu arada biz bu sohbeti gerçekleştirdiğimiz sırada, Atakule GYO bir basın açıklaması yapmış. Yapılan açıklamada özetle; inşaatın durdurulması ile ilgili herhangi bir karar olmadığı, kendilerine bir tebligat yapılmadığı, inşaatın her türlü yasal izne ve zemine dayandığı, mimar Ragıp BULUÇ ile 2004 yılında imzalamış oldukları sözleşmeyle, mimarın Atakule Alışveriş Merkezi üzerinde proje müellifi sıfatıyla sahip olduğu mali ve manevi tüm haklarını, gayrikabil-i rücu ve süresiz olarak şirketlerine satarak Atakule Alışveriş Merkezi'nde yapılabilecek her türlü değişikliğe peşinen onay verdiği belirtilmiştir. 

Tarafların arasındaki hukuki sorunu mahkemeler çözecektir. Dileğimiz, Ankara’nın simgesinin bir an önce yeniden Ankaralıların  hizmetine açılmasıdır. 

Sağlıcakla kalın...


https://twitter.com/ErolCanbay2
https://www.facebook.com/erol.canbay.9