HAYAL KURAMAYAN BİR NESİL
Hayallerimizden mi uzaklaştık yoksa hayal kurmayı mı unuttuk bilinmez ama bir gençlik yetişiyor ki sevgisiz ve umutsuz.
Bu umutsuzluk harmanı içinde Haber Koordinatörümüz Hüzün Yücel usta gazeteci Ümit Zileli ile hem gündemi ve hem de ekonomiyi konuştu. En önemlisi de emekli Öğretmen Ayşe Seyla Ertem’in “Re’leri Söyleyemeyen Çocuk” adlı romanından yola çıkarak tüm öğretmenlerimizin sıkıntılarına ve sorunlarına dair sımsıcak bir söyleşi yaptık.
H.Y: Öncelikle bizleri kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Zira daha önce buluşacaktık. Fakat bir türlü bir araya gelemedik çünkü siz çok yoğundunuz. Türkiye günlerdir seçim karmaşası içinde yüksek adrenalinli günler yaşıyor. Gündem seçim olunca da çok önemli sorunlarımızı konuşmaz olduk. Mesela geçtiğimiz bu bir ay içinde yani mart ayında 27 kadın öldürüldü. Ekonomi çok kötü… Pazarlar yangın yeri… Sizce en büyük sıkıntımız ülke olarak nedir, yoksa biz mi abartıyoruz?
Ü.Z: Olur mu abartmak… Bizim ülke olarak en büyük sıkıntımız işsizlik ve ekonomi. Bakın ben size bir rakam söyleyeyim ki bu daha yeni açıklandı, resmi kayıtlarda da var. Verilere göre son bir yılda 1 milyon 259 bin kişi işsiz. Bu korkunç bir rakam...
Hiç sıkılmadan daha bundan bir iki ay önce damat, yani Maliye Bakanımız çıkıp yüzümüze baka baka “2019’da 2,5 milyon insana iş bulacağız” diyor. Nasıl bulacaksın kardeşim. Türkiye en şaşalı zamanlarında bile yılda 2,5 milyon insana iş bulamamışken siz nasıl bulacaksınız, ki bu açıklanan TUİK’in resmi rakamları… Şimdi ise işsizlik 4-5 milyona yaklaştı. Yine bunlar resmi rakamlar. Sizin de tanıdığınız varsa uzman sorabilirsiniz ben sordum en az 8 milyon… Neredeyse iki misli… Çünkü iş aramaktan vaz geçen insan da çok, iş bulamayanların yanında gizli işsizler de çok. Tarımı söylemiyorum bile… Yani bizimle oynuyorlar, yalan söylüyorlar. İlk sorunuzun yanıtı böyle, ikincisi ise ekonomini…
“Toplumun yüzde 4’ü açlık sınırının altında”
Ekonominin durumu hiç parlak değil, parlak olmayı bırakın 2019 için yurt içindeki ekonomistler değil, dışarıdakilerde aynı şeyi söylüyorlar. Türkiye’de en az yüzde 3’lük, 4’lük bir gerileme olacak. Bu da işsizlik rakamlarını yükselterek yeni milyon işsizler ordusunu oluşturacak. Bu günlerde halkın en az 5’de 3’ü açlık sınırı altında yaşıyor. En az…
Yani sadece yiyip için, çocuğunu zar zor okula gönderen ve bunun dışında hiçbir şey yapamayan insanlar var. Yani ’dışarda bir yemek yiyeyim, sinemaya, tiyatroya gideyim ya da bir kitap alayım’ diyemiyorlar ne yazık ki…
Ancak böyle yaşayabiliyorlar. O yüzden de televizyona mahkûm, gerçeklerden uzak bir kesim var. Şimdiki iktidarın bu kadar çok oy almasının nedeni de bu bence… Kısacası 14 milyon yeşil kartlı yoksul insan var bu ülkede. Eğer bunlar iktidar olmazsa gelecek olanlar yardımı keserler kaygısıyla oy veriyorlar. Yani Türkiye ağır bir dönemin altına girdi.
H.Y: Çok iç karartıcı rakamlar bunlar. Hatta geçtiğimiz günlerde dünyaca ünlü ekonomi profesörü Steve Hanke bir açıklama yaptı. Türkiye ekonomi raporunu açıkladı ve “TÜİK ve hükümetin açıklamalarına bakmayın Türkiye’de gerçek enflasyon yüzde 43” dedi. Doğrumu bu açıklama?
Ü.Z: Tabii doğru ‘TÜİK’e kanmayın sizi aldatıyorlar’ dedi. Kendisine ait bir modelle dolar bazında bir araştırma yapıyor ve yüzde 43 rakamına ulaşıyor. Bu fikre katılmayan bazı ekonomistlerde var ki onlar da modelin içeriği açısından doğru bulmuyor. Fakat önemli bir kısmı da bu verileri kabul ediyor.
H.Y: Dolmalık biberin fiyatına bakınca yüzde 43’lük bir rakam az geldi banaJ
Ü.Z: Şöyle söyleyeyim bir Türk ekonomistin açıklamasına göre de enflasyon rakamları 19.71…
Buna yüzde 20 diyelim. İşte sebzede meyvede yüzde 27,8, işte falanda şöyle, filanda böyle rakamlar diye açıkladılar…
Eeee ne yapalım kablo mu alıp yiyelim, bilgisayar parçası mı alıp yiyeceğiz. Önceden enflasyon araştırmasında onları koyuyorlardı, en ucuz onlardı çünkü. Şimdi onlar ucuz değil. Çünkü dolar üzerinden hesaplanıyordu ama dolar aldı başını gidiyor. O yüzden TÜİK ister istemez, doğru değil yaptıkları yine kısıtlı ama o bile mecburen yüzde 27-28 olarak açıklıyor, bu da demek oluyor ki Türkiye’de enflasyon rakamları yüzde 55 civarlarında…
Yalanda söyleseler artık inandıramıyorlar toplumu… Mutfağınızda zaten yangınınız var, gidiyorsunuz pazara patlıcanı taneyle alıyorsunuz, karpuzu bölerek satıyorlar. Aslında sonunun başlangıcı bu, yokuş aşağıya gidecekler.
“Re’leri Söyleyemeyen Çocuk”
H.Y: Evet geldik asıl sorumuza. Aslında bizleri bir araya getiren emekli öğretmen Ayşe Seyla Ertem’in “Re’leri Söyleyemeyen Çocuk” adlı romanı. Kitap aslında tüm öğretmenlerimizin sıkıntılarını, sevinçlerini, özlemlerini ve beklentilerini çok güzel anlatıyor. Özellikle de 52’inci sayfasında yer alan “Öğretmene Yakarış” bölümü söyleyeceğimiz her sözü özetler nitelikte. Bir öğrencinin öğretmene yakarışı, aslında tüm ulusun bizleri yönetenlere haykırışı gibi. Hatta sevmeyi unutan topluma ders verir nitelikte.
Sizce de öğle değil mi?
Ü.Z: Bakın bunu yorumlamadan önce eğitim sistemiyle ilgili bir şeyler söylemek gerekiyor. Çünkü Türkiye’de eğitim sistemi yok. Hani sistem var olur, sorunlar düzeltilmeye çalışılır ama inanın sistem yok. Niye yok, çok açık söyleyeyim 2010’dan hatta 2008’den bu yana eğitim sistemi neredeyse her yıl tekrar tekrar yeniden düzenlendi. Çocuklar, arkadaşımın çocukları hatta benim kızım neredeyse çıldıracak, “Baba yine değiştirdiler” diyor. İsimlerini dahi hatırlayamıyorum, hatta bana göre kodlu isimler olduğu için ezberleyemiyorum bile. LDS midir nedir kaldırıyorlar, yeniden yürürlüğe sokuyorlar, yeni bir şeyler ilave ediyorlar, çıkarıyorlar, okulların önemli bir bölümünü imam hatipleştirdiler zaten. Aileler o okullara göndermek istemiyor çocuklarını, tam bir kaos hakim…
Eğitim sistemi içinden çıkılmaz bir hal aldığı için öğretmenlerin nitelikli olanları Ayşe Seyla öğretmenimiz gibi emekli olmuş ne yazık ki…
Yeni gelenler ise ne yazık ki niteliksiz. Bunu söylerken sakın yanlış anlaşılmasın yeni öğretmenler eğitim vermek için donanımlı değiller. Bu anlamda öğretmenlerin yetersizlikten bahsediyorum. Maalesef bunu söylemek zorundayım. Nitelikli olan öğretmenlerimiz ise ne yazık ki mesleğe alınmıyor. İntihar edenler var, mesleği öğretmenlik iken başka işler yapmaya mecbur bırakılanlar var, pazarcılık yapan var, iş kazalarında ölenler var. Hatta birçok öğretmen atanamadığı için polis olup, şehit düşenler var. Bunlar normalde öğretmen olması gerekenler insanlar.
Durum böyle olunca öğretmenlik denen kutsal meslek de aşağıya çekilmiş oluyor. Ben hem kendi kızımdan, hem de arkadaşımın kızı var bundan dolayı iyi biliyorum öğretmen bile çocukları sınav yaparken kendi de çalışarak derse giriyor. Nerde o bizim dönemimizdeki öğretmenler. Her şeyi sular seller gibi bilirlerdi, bilgelik konusunda kendilerini aşmış eğitmenlerdi. O nedenle hem öğretmenler, hem de öğrenciler eğitim sisteminden yaka silkiyor ve mutsuz.
H.Y: Evet, bizler şanslıydık, öğretmenlerimiz muazzamdı. Her şeyden önce saygı vardı. Öyle değil mi?
Ü.Z: Kesinlikle, bir zamanlar öğretmen denildiği zaman ayağa kalkılır, ceketlerin düğmeleri iliklenirdi. Sende hatırlarsın, ben hatırlıyorum. Şimdi baktığımız zaman öğretmenler, ikinci hatta üçüncü işlerde çalışmak zorunda bırakılıyor. Bir türlü aybaşını getiremeyen, öğrencisini düşünmeden önce kendisini ve ailesini düşünmek zorunda kalan zavallı bir memur haline dönüş vaziyette. O yüzden öğretmenlerin çoğu özel okul ya da kurslara kaçmaya çalışıyor, özel dersler vereye çabalayan öğretmenler var. Bunu becere bilenler para kazanabiliyor, bunu beceremeyenler, ben öğretmenim öğrencilerimi yetiştirmem lazım diyenler maalesef çok fena haldeler. Geçim sarmalında hem kendileri erozyona uğruyor, hem öğrencilerine kafalarını veremiyor, hem de yüreklerini veremiyorlar.
H.Y: Peki, sınav sistemi için ne diyorsunuz?
Ü.Z: O sınavlarda ne numaralar dönüyor bir bilseniz. Sınav derken sözlü sınavlarda... Çocuk 80, 90 hatta 100 ile geçiyor. Fakat mülakatta eleniyor. Sınavda “Bu benden değil” diyorlar ve abuk sabuk sorular sorarak mülakatta eliyorlar. Hâlbuki çocuk bütün sınavlarda Fen bilimlerinde, Matematikte harikalar yaratmış. Geliyor sözlü sınavda orada yandaşın sorularıyla eleniyor.
“Çocuklar fikren ve zihnen özgür olmalı”
Yapılacak genel seçimlerde gelecek daha yurt sever bir hükümetin yapacağı ilk icraat eğitim sistemi yeniden inşa etmek olmalıdır. Çünkü çocukların fikren ve zihnen daha özgür olmaları sağlanmalıdır. Hatta çocukları ortaokuldan itibaren hangi mesleği seviyorlarsa ve yetenekleri hangi doğrultudaysa tercihlerini o yönde yapmalarını sağlamalıdır. Bu Avrupa’da var zaten. Mesela Finlandiya’da notsuz eğitim sistemi var ve dünyanın en iyi sistemi. Çocuklar oyunlarla, becerileriyle eğitim görüyor. En önemlisi de çocuk hayal edebiliyor. Hayalindeki mesleği seçip mutlu birey oluyor.
H.Y: Aslında değerli öğretmenimiz Ayşe Seyla Ertem kitabında bundan dertli, çocukların hayal kuramamasından bahsediyor ve 52’nci sayfasında yer verdiği lise öğrencisi bir gencin “Öğretmene Yakarış”ında geleceğin nasıl tesis edilmesi gerektiği anlatılıyor. Öyle değil mi?
Ü.Z: Bizde ise çocuk gelecek görmediği için hayal kuramıyor. Mesela üniversite bitirenler iş bulamıyor. 1,5 milyon üniversiteli iş bulamamış durumda. Üniversiteye gidecek öğrenciye soruyorlar üniversiteyi bitirince hangi mesleği seçeceksin, “Bilmiyorum, ne iş olsa yaparım” diyor. Yani çok mutsuz bir yeni nesil var ortada, gençlerimiz umutsuz.
Aslında deminde anlattığım gibi çocuklar hayal edemiyorlar. Hayal etseler harika şeyler olur. Mesela Sayın Ertem’in kitabındaki o öğrenci harika bir mektup yazmış öğretmenine.
“Önce sevmeyi öğretmelisin bana, her güzel şeyin sevmekle başladığını bildiğin için” diyor ve ekliyor öğrenci:
“Hepsinden de önce Atatürk’ümü öğret bana. Kalıplaşmış sözlüklere, anlamsızlaşmış tarihlere O; çağımı usumla, emeğimle yorumladıkça ben, yaşasın O yurdumun bayındır toprakları üzerinde.
Öğret bana ki, kara tohumdan çıkıp bir başak gibi ışıklı göklere savrulayım, yurdumun ekmeği, insanlığın yüz akı olayım”
Tüm bunları alt alta koyduğunuzda o lise öğrencisinin öğretmenine yakarışı hayal ettiği geleceğin inşa edilmesini donanımlı bir eğitimle istiyor.
H.Y: Kesinlikle Sayın Zileli, bence de gerçekten tohumların ışıklı göklere savrulması gerekiyor. Bizleri kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Ü.Z: Ben teşekkür ederim Özellikle de Ayşe Seyla öğretmenimize kitap için çok teşekkür ederim. Bir solukta okuyacağım.