“TOPLUMDA KADIN OLMANA GEREK YOK, BİR VAJİNANIN OLMASI YETERLİ”
Daha dün 20 yaşındaki Suriyeli hamile bir kadın, iki cani tarafından önce tevacüze uğradı, sonra da kucağındaki 9 aylık bebeği ile birlikte vahşice, canavarca katledildi.. Ülkece bu olayın şokunu yaşarken kötü haber Çorum’dan geldi. Bu kez 24 yaşındaki bir kadın dövülerek öldürüdü.
Kısacası her gün bir kadın sebepsiz, nedensiz ve uyduruk bahanelerle öldürülüyor. kadincinayetleri.org sitesinin verilere göre Türkiye’de 2010'dan bu yana 1675 kadın öldürüldü. Hemen her gün en az bir kadının vahşice katledildiği Türkiye’de, kadın cinayetlerini önlemek neredeyse imkânsız hale geldi. Yasalar kadını koruya biliyor mu? Toplum bu konuda ne kadar duyarlı? Bu önemli sorunu çözmek için ne yapmalıyız? Merak ettiğimiz tüm bu soruları Haber Koordinatörümüz Hüzün Yücel sordu, İstanbul Barosu Avukatlarından B. Tuğçehan Erdoğan yanıtladı…
H.Y : Önceki gün hepimizi kanı donduran kadın cinayeti haberi aldık. Suriyeli hameli bir kadın kucağındaki 10 aylık bebeği ile iki kişi tarafından canice ve cavanarca önce tecavüze uğradı, sonrada öldürüldü. Ardından dün de çorumda bir kadın dövülerek öldürüldü. Ne oldu bize?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum, kadının olmanın bir milleti yoktur. Kadın dünyanın neresinde olursa olsun kadındır ve sadece kendi çabalarıyla öne çıkıyor. Kadının bir kanadı maalesef hep kırıktır. Bu iki olayda da kadının başına gelenler cehaletten öte, vicdansızlıktır. Her şeyden önce vicdanlı olmak için insan olmak gerekir. Bunu yapanlar insani duygulardan ve vicdandan yoksundur. Bir insanın yaşam hakkının elinden alınması kabul edilemez. Topluma örnek olmak için ve vicdanları rahatlatmak için bu kişiler en ağır şekilde cezalandırılıp, bu tarz olayların önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu hususta toplumsal duyarlılık zaten yüksek… Devletimizde bu konularda çıkardığı ağırlaştırılmış yasalarla kadın şiddetinin önüne geçmeye çalışıyor.
“TOPLUM KADINI BİREY OLARAK ALGILANMALI”
H.Y: Peki, Türkiye’de kadın olmak?
Aslında dünyada da kadın olmak çok zor ama yine de Türkiye’de bir başka zor. Gerek tarihten günümüze kadar gelen yönetimlerin, sosyal ve kültürel etkileşimlerin etkisi ile gerekse coğrafi yapının bölgesel etkileriyle oluşan bir zorluk bu…
Kadının toplumda tutunmasında yaşadığı zorluklar bölgesel olarak değişse de, kadının hep kendini bir ispat mücadelesi var. Kadının “Kadın” kimliğinden çıkıp önce “insan” olma , “birey” olma , “özgür olma” mücadelesi var. Erkek egemen, kadının geri planda olduğu kültür yapısında bu mücadele hep var aslında. Eğitimin de kadının cinsiyetinden sıyrılıp, birey olarak kabul edilmesinde etkisi çok büyük. Kız çocuklarımız okutulması çok önemli çünkü ileride bir nesil yetiştirecekler.
H.Y: Sahada kadın olmak nasıl bir duygu?
Avukatlık mesleğinde, orada kadın ya da erkek olmuyorsunuz. Orada adaleti savunansın, temsil edensin, yönlendirensin, ışık tutansın. Bir meşale gibi… Zaman zaman kadın olmak iş hayatında da olumlu ya da olumsuz karşılanabiliyor. Bu toplumsal bir sistemin yansıması… Ancak doğru iletişimle çözümlenebiliyor.
“EŞİT OLMAYAN GÜÇ İNSAN HAKKI İHLALİDİR…”
H.Y: Kadın bir avukat gözüyle Türkiye’de kadın sorunları hangi aşamada sizce ?
Türkiye nüfusunun yüzde 50’ye yakınını kadın nüfusu oluşturuyor. Yüzde 10’u okuma yazma bilmiyor. Kadın iş istihdamı düşük ve çoğu erkek de zaten “karım çalışmasın, evde otursun” diye düşünüp, evliliği kadının özgürlüğünü kısıtlayıcı bir sınır olarak kabul ediyor. Adeta bir tabu gibi...
Toplumsal hayatta ev işlerinde de, iş paylaşımı cinsiyet ayrımına tabi aslında. Yemeği yapan da hep kadın, ütüyü, temizliği yapan da… Bu bazı kesimlerde hiyerarşi oluşturup, kadını ezen bir düzen haline de gelebiliyor.
Aslında İslamiyet’te de kadın çok kıymetlidir. Peygamber efendimiz de “Cennet, annelerin ayakları altındadır” derken kadının kutsallığını ifade etmiştir.
Özellikle eğitim çok ciddi bir sorun.. Kız çocuklarının okumaması veya okutulmamasının neticeleri çok ağır. Evlendiğinde maddi yönden kocasına bağlı kalmasına, maddi imkânsızlıklar sebebi ile hayat korkusuna, özellikle anne ise çocuklarının hatırına susup katlanmasına sebebiyet veriyor.
Tüm bunlarla beraber en önemlisi kadın ve çocuklar aile içi şiddet mağduru. Bu eşit olmayan güç ilişkisinden doğan bir sorun ve insan hakkı ihlalidir. Kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayalı bir ayrımcılıktır. Şiddet; fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik olabiliyor. Kadının veya çocuğun zarar görmesine, acı çekmesine yönelik baskı, tehdit veya özgürlüğün keyfi muamele ile engellenmesi şeklinde olabiliyor.
H.Y: Kadın ve çocuk üzerine çalışma yapan sosyal toplum kuruluşlarının çalışmaları sizce yeterli mi?
Her ne kadar sivil toplum kuruluşları çalışmalar yapıyor olsa da yeterli olduğunu düşünmüyorum. Çünkü çaresiz, yardıma muhtaç çok kadın var. Devletin de bu hususta kadınların daha fazla ekonomiye katılımlarını, sosyal hayata daha kolay entegre olmalarını destekleyen projeleri beraber yapması gerektiğini düşünüyorum.
H.Y: Son yıllarda cinsel istismara yönelik rakamlar en üst seviyelerde . Bu hususta kanuni yaptırımlar nelerdir? Uygulamada neler var?
Öncelikle birey olarak , kadın-erkek-çocuk gözetmeksizin cinsel istismar , cinsel saldırı, cinsel taciz gibi konularda ceza kanunumuzda yaptırımlar mevcuttur. Öte yandan, imzalanırken çekincesiz kabul ettiğimiz bir uluslararası sözleşmemiz (İstanbul sözleşmesi) var. Ailenin korunmasına ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair kanun hükümlerinde kadın veya çocuk gözetmeksizin koruyucu hükümler mevcuttur. Gerekli kanuni yaptırım ve tedbirler vardır. Korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne “aile konutu şerhi “ konulabilir, koruyucu tedbir kararı talep edilebilir, korunan kişiye Bakanlık bütçesinden geçici maddi yardım yapılabilir, uygun barınma yeri sağlanabilir ve ihlal edilen tedbir halinde tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığı oranında hakim kararıyla 3 günden 10 güne kadar zorlama hapsi verilebilir.
“TOPLUMDA KADIN OLMANA GEREK YOK, BİR VAJİNANIN OLMASI YETERLİ”
H.Y: Kadın ve çocukların karşılaştığı adaletsizliklerde, bir kadın olarak şahsi bakış açınız ne, neler hissediyorsunuz?
Kadınların ve çocukların yaşadığı güçlükleri anlatmak öyle zor ki . Kadın olmak vasfı , “insan” olmak vasfından başka tutuluyor, ötekileştiriliyor. Bu, toplumumuzda günlük konuşmalara bile yansımış. “adam olmak“ , “erkek sözü” , “erkek Fatma” , “eksik etek” gibi erkeği üstte tutan , erk gören bir kültürün içinde kadının da önce insan olduğu, söz hakkı olduğu , kendine ait fikri olduğu görmezden geliniyor. Bir adım geride bırakılıyor. Oysa kadın, toplumun her yerinde... Toplumun can damarı… “Kadın kısmının aklı ermez” diyenlerin anasıdır kadın… Sırtından sopa eksik edilmeyen kadının, karnındaki sıpanın kim olduğunun ve aslında kendisi olduğu manasını bilmeyendir kadını ezen…
Maalesef ki, toplumda kadın olmana gerek yok. Bir vajinanın olması yeterli… Bu sebeple kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesi düşüncesi bile meşrulaştırılabiliyor ya da gece yolda yürüyemiyor. Hatta bazen gündüz bile yürüyemiyor... İşte o kadar zordur kadın olmak. Hele ki Türkiye’de daha zordur. “Dua et kadınsın!” diyebiliyor erkek kadınla tartışırken. Aslında hepimiz insanız. Erkek ve kadın, cinsiyetleri farklı ama aynı duyguları, aynı hayattı paylaşan insanlarız.
“DÜNYADA DA KADININ ETEĞİNİ EKSİLTMİŞLER…”
H.Y: Dünya ile karşılaştırdığımızda Türkiye, kadın ve çocuk sorununda hangi kategoride?
Dünyada da aslında kadının durumu iç açıcı değil. Maalesef, kadının eteğini yine eksiltmişler dünyada da…
Mesela; Arap dünyasında her iki kadından biri okuma –yazma bilmiyor ve yine Amerika’da da kadına yönelik şiddet Türkiye’den farklı değil. Dünyada her 3 kadından 1’i şiddet görüyor. Ortadoğu ülkelerinde bu daha fazla… Dünya sağlık örgütünün verilerine göre de Türkiye; toplumsal şiddet, aile içi şiddet ve cinayetlerde ne yazık ki 13. sırada.
H.Y : Avukattan çok Hollywood yıldızları gibisiniz . Top model gibisiniz. Bu avantaj mı dezavantaj mı?
Teşekkür ederim J bazen avantaj, bazen de dezavantaj . Sorduğunuz tüm sorularda anlattığımız ana konunun tam kalbine vurduk. Elbette kadın olmak ve fiziki özelliklerim, mesleğimi yaparken de zaman zaman işlerimi zorlaştırabilir. Bu da kadının yine daha önce de bahsettiğim gibi ötekileştirilmesi algısından doğan bir netice. Fakat; eğitimli ve bilinçli olmak, kanunu bilmek, hakkını savunmak, olayı doğru algılayıp çözüme yönelik doğru davranmak, kısacası güçlü olmanın karşısında fiziki özellikler yerini mesleki beceriye ve saygınlığa bırakıyor. Böylesi ciddi ve hassas bir konuda dobra dobra bir söyleşi gerçekleştirdiğiniz için size ve haberhabere.com ailesine çok teşekkür ederim.