ŞAMANİZM'den İSLAMİYETE (2. Bölüm) 

TÜRKLER NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

Aslında Müslüman olmak Türklerin törelerine, gelenek ve göreneklerine oldukça aykırı idi. Türk aile düzeni tamamen farklıydı.  Kadının ikinci planda olması, adalet ve eşitlik anlayışı, çok eşlilik, kölelik, ağır cezalar ve cihat kavramı gibi kurallar Türklere uzak kavramlardı.  Bu yüzdendir ki Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Ömer Hayyam, Yunus Emre, Mevlana gibi düşünür, bilge ve önderler bu dinsel boyunduruğa farklı bir yorum getirmiş, daha insancıl, daha sevecen ve evrensel bir inanç arayışına girişmişlerdir.

İSLAMIYETE GEÇIŞ OLDUKÇA GEÇ ve SANCILI OLDU

Türklerin 70 yıl kadar süren kanlı bir tarihsel süreç ve savaşlar sonucunda Arap ordularına yenilerek kılıç zoruyla Müslümanlığı kabul etmek zorunda kaldıkları artık gizlenmesine gerek olmayan bir gerçekliktir. Müslüman Araplar kafir(!) Türkleri katlederek, mallarına mülklerine el koyarak, kadınları ve kızlarını köle ve cariye yaparak, Türk kentlerine Arap aileler yerleştirerek, Müslüman olmayanlara cizye vergisi ve çeşitli yaptırımlar uygulayarak Türkleri ite kaka Müslüman yapmayı başarmışlardır. Kuşkusuz, Müslüman olan Türkler ile Müslümanlığa direnen kafir(!) Türkler arasında da çatışmalar ve savaşlar olmuştur. Ancak, bu yazı kapsamında buna değinmeye olanak olmayıp Türklerin salt Araplar ile olan savaşları ve ek olarak eski Türk inançları çok kısa bir şekilde anlatılacaktır.

ARAP-TÜRK SAVAŞLARI

Hazreti Ali’nin öldürülmesinden sonra Emevi hanedanlığı (661- 744) hilafeti devralmış ve bu dönemden başlayarak Araplar ile Türkler arasından 670’den 740 yılına kadar sürecek yoğun çatışmalar ve savaşlar süreci başlamıştır. Bu süreci incelediğimizde, yaşananların anlatılanlardan çok farklı olduğunu görüyoruz. Arapların yağmaladığı Türk kentleri, mallarına el konulup katledilen insanlar, köle ve cariye olarak ele geçirilip satılan kadınlar, kızlar,  müslüman olmayanlardan alınan cizye vergisi gibi Türkler için son derece karanlık olan bu süreç içinde bazı Türkler müslümanlıktan o kadar soğumuşlardır ki, tepkilerini göstermek istercesine Yahudilik dinini kabul etmişlerdir.  Hazar Türkleri VIII-IX. yüzyıllarda “Hazar Barışı” diye anılan bir çağda dinsel hoşgörü gelişmiş, halkın çoğunluğu Şamanlığa bağlı kalırken kağan ve yönetici sınıf Yahudilik, tüccar sınıf ise Müslümanlığa geçmiştir. Bugün Kafkasya, Ukrayna ve Polonya’da yaşayan Yahudi Karaylar (Karayim Türkleri) bu soydandır.

658 yılında Batı Göktürk devleti iç karışıklık ve Çin saldırıları sonucu yıkılmıştı. Doğu Göktürkleri ise o sırada Çin baskısı altındaydılar (630- 681). Bu nedenle, “İpek Yolu” üzerinde merkezi bir güç ve dayanışmadan yoksun, birbirinden bağımsız beylikler halinde yaşayan korumasız, zengin Türk kentleri İslam ve cihat inancıyla güçlenen Araplar için kaçırılmaz bir fırsat ve av haline gelmişlerdi. O tarihlerde Türkmenistan (Aşkabat, Merv), Tacikistan-Özbekistan (Buhara, Semerkant, Taşkent, Baykent), Kırgızistan-Afganistan (Talukan) bölgeleri ile Maveraünnehir denilen Seyhun-Ceyhun (Siriderya-Amuderya) nehirleri havzasında yaşayan Türkler, alım, satım, takas ve ticari uğraşın yanı sıra madencilik (altın, demir, bakır) ile de uğraşıyorlardı. Özellikle adı “zengin kent” anlamına gelen Semerkant o devirde çok ünlüydü.

632de Muhammet’in ölümünden sonra Araplarda “halifelik” düzenine geçilmiş, sırasıyla Ebubekir, Ömer, Osman, Ali halife olmuşlardı. İlk kez Halife Osman (644-656) zamanında 2.700 kişilik bir Arap ordusu Fergana’ya kadar geldiyse de Türkler tarafından yok edilmişlerdi ancak Araplar güçleniyorlardı.

Halife Ömer (634-644) döneminde de Hazar Türkleri Bulan Han önderliğinde Arap  istilasına tüm güçleriyle direnmişler, ancak, Halife Hişam Bin Abdülmelik (724 – 743) döneminde çok kalabalık cihat orduları karşısında Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalarak Araplarla barış yapmışlar (737), Araplar bölgeden çekildikten sonra tekrar eski Şaman dinlerine dönmüşlerdir!

TÜRK KENTLERİNİN YAĞMALANMASI

Emevi halifesi I. Muaviye (661-680) zamanında Horasan’ı (Doğu İran) ele geçiren ve burasını Türklere saldırı üssü olarak kullanan Araplar 673 yılında Ubeydullah Bin Ziyat komutasında önce Buhara’yı kuşattılar. Bunu takiben Semerkant’a saldırıp, kenti baştan başa yağmaladılar. Binlerce Semerkantlı köle olarak satılmak üzere Horasan’a götürüldü.

Halife Abdülmelik (685-705) döneminde şu an İran ve Afganistan arasında bulunan Sicistan seferi başlar. Bölgenin Türk hükümdarı Rutbil cihat ordularına direnir ve kanlı çatışmalar olur. Abdülmelik ölünce yerine geçen oğlu Halife Velit’in (705-715) komutanlarından Kuteybe İbni Müslim Baykent ve Buhara’yı ele geçirir. Her iki kent baştan başa yağmalanır, Budist ve Zerdüşt heykellerinden taş olanlar kırılır, altın olanlar ganimet olarak alınır, direnenler kılıçtan geçirilir, kadın ve erkek binlerce kişi köle yapılır . Arap aileler Baykent’e yerleştirilir. Türk aileler evlerini Arap aileler ile paylaşmak zorunda bırakılır. İslami kurallara uymayanlara, sünnet olmayanlara ağır cezalar verilir, her yere camiler inşa edilir, Cuma namazı zorunlu hale getirilir..

Şeriat ordularının amansız ilerleyişi karşısında Talukan (Kuzey Afganistan) kenti teslim olur. Buna rağmen Kuteybe’nin askerleri 40.000 kadar Türk’ü öldürüp sağ kalanları kent girişindeki ağaçlara asarlar. Aral Gölü’nün güneyinde bulunan Harzem bölgesini yakıp yıkıp halkı kılıçtan geçirirler. Bundan sonra Arap ordusu Semerkant üzerine yürür. Taşkent ve Fergana’dan yardım gönderilir, fakat birlikler Araplar tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Semerkant teslim olur.

Yeni halife, Kuteybe’nin yerine sefere çıkan Yezit İbni Muhellep 716 senesinde Hazar denizinin batısına, Dağıstan’a saldırır. Kent yağmalanır ve 14.000 kişi öldürülür. Yezit’in ordusu Hazar denizinin güney doğusunda bulunan Gürgan kentine yönelir. Günümüzde İran’a ait bir kent olan Gürgan (Gorgan) savaşmadan teslim olsa da 50.000 Türk acımasızca öldürülür.

Araplar, Müslümanlığı kabul eden Türklere ekonomik çıkarlar sağlamaya, cizye olarak alınan vergiler düşürmeye ve çok daha yumuşak politikalar uygulamaya başlar. Halife Hişam Bin Abdülmelik (724 – 743) döneminde Taşkent ve Fergana da Arap ordularına teslim olduktan sonra (740) savaşlar sona erer. Araplar Semerkant’a tamamen yerleşirler. Yurtlarını terk ederek giden Türklerin geri dönmeleri halinde vergi borçları affedilir, halkın kendiliğinden Müslüman olması teşvik edilmeye başlanır.

MÜSLÜMAN TÜRKLER

Anlaşılacağı üzere İslam’ın Türklere kabul ettirilmesi hiç de kolay olmamıştır. Bu kanlı süreç sonunda Arap egemenliğine boyun eğen Türkler Müslüman olanlara sağlanan ayrıcalıkların da etkisiyle eski dinleri olan Şaman- Göktürk dinini terk etmeye başlamışlardır. Zaten bir süre sonra Abbasi devleti (750-1258) dönemi başlayacak, Türk savaşçılar Arap ordularına katılacaklardır.

Nitekim 751 yılında Talas Irmağı (Güney Kazakistan) kıyısında gerçekleşen bir savaşta ilk kez birleşik Arap – Türk orduları Çin ordusunu yenince bu başarı da Türklerin Müslüman olmasını hızlandırmış, Karlukların ardından Oğuzlar da İslam’a geçmişlerdir. İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar’dan (840) sonra Oğuzlar Büyük Selçuklu Devleti’ni (1040) kurmuşlardır.

ARAPLARIN TÜRK EGEMENLİĞİNE GİRMESİ!

Abbasi devletinin son dönemlerinde Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletinin dağılmasıyla Anadolu’da oluşan Türk beylikleri arasında en güçlü hale gelen Osmanoğulları 1224 yılından itibaren hızla devlet olmaya yönelir ve Anadolu birliğini sağlar. Bu arada Abbasi hanedanlığının sona ermesiyle hilafet ve yönetim Memluk hanedanlığına geçmiş ve Memluklar (Mısır) Devleti (1259-1517) dönemi başlamıştır.

1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra Doğu Roma-Bizans’ın mirasına konan Osmanlı Devletinin güneye doğru genişlemesiyle Türk-Arap çatışmaları yeniden başlar. Ancak, bu kere Araplar Kahire yakınında Ridaniye’de çok ağır bir yenilgiye uğrar. Üç gün süren sokak savaşlarından sonra Kahire’nin düşmesiyle, Mısır Osmanlı topraklarına katılır. Yavuz Sultan Selim halifeliği Araplardan devralır (1517). Halifelik Osmanlı’nın yıkılışı (1922) ve hilafetin 1924 yılında kaldırılmasıyla sona erecektir.

BENGİ TAŞLARDAKİ YAZILAR…

Yüzyıllar öncesinin Türk yöneticilerinin halklarına yaptıkları uyarıların, çağrıların bugün bile geçerliğini korumakta olduğunu görmek ürpertici ve şaşırtıcıdır. Uçsuz bucaksız Orhun vadisinde, Yenisey-Yedisu bölgesinde, yükselen dev taş yazıtlarda sonsuzluğa yazılanların geleceğin, hatta bu günlerin bir öngörüsü gibi olduğunu söylemek pek bir abartı sayılmaz sanırım.

Anca kazganmış itmiş ilimiz törümüz erti. Türk Oguz begleri, budun eşiding. Üze tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilirigin törürgin kim artatı ? Türk budun ertin, ökün! Küregürig ün üçün igidmiş bilge kağanırigın ertmiş barmış edgü ilirige kentü yarigıldığ, yablak kigürtüg. 

(Orhun Yazıtları, Doğu Yüzü: 22, 23)

“Bizim onca çabayla kazanılmış, düzene konmuş ülkemiz, töremiz vardı. Ey Türk Oğuz beyleri, ey ulus işitin! Yukarıda gök yıkılmadıkça, aşağıda yer yarılmadıkça, ey Türk ulusu, senin yurdunu, senin töreni kim bozabilir? Ey Türk ulusu girdiğin o yoldan vazgeç, geri dön, pişman ol! Başıbozukluğundan dolayı, özgür ve bağımsız yaşadığın yurduna, Bilge kağanına ihanet ettin, kendini alçalttın.”

DİN SEVGİDİR, GÜZEL AHLAKTIR

Hristiyanlıkta Protestan mezhebinin kurucusu olan Martin Luther, halka para karşılığı Cennet’den tapu satan din adamlarının karşısına çıkmış ve “ben Cehennemi satın almak istiyorum, satın bana” demiş. Adamın deli olduğunu düşünen din adamları da Martin Luther’in eline bir anahtar tutuşturup “al sana Cehennem’in anahtarı, hibe ettik sana” demişler. Bunun üzerine dışarı çıkarak konuşma yapan Luther “sakın artık kiliselere, din adamlarına Cennet’den tapu almak için paralarınızı kaptırmayın çünkü ben Cehennemi satın aldım, kapısını kilitliyorum ve içeri kimseyi almıyorum” demiş!

Sofu her dinde sofu, radikal her dinde radikaldir.

Yoksa 8 yaşında sarışın gözlüklü tatlı bir kız çocuğunun yeterince “iffetli” giyinmediğini söyleyerek olay çıkaran İsrail’li haham, kadınların otobüste arkaya, yani kadınların oturması gereken yere hızlıca gitmediğini söyleyerek hakaret eden New York’lu ortodoks Yahudi, öldükten sonra 8 saat süreyle karınızla ilişkiye girebilirsiniz diyen Mısır’lı imam veya annenizin diz üstünden tahrik olabilirsiniz diyen sözde müslüman din adamı Türk ile “ne yaparsanız yapın kiliseye bağış yapmazsanız Cehennemde yanacaksınız” diyen ve fakir halktan topladığı paralarla bir şatoda kızı yaşında sevgilisiyle yaşayan Amerika’lı babtist papaz aralarında hiç bir fark yoktur. Çalmayan, yalan söylemeyen, dürüst ve çalışkan Japon mühendisin Türkiye’de kendi çalıştığı bir köprü projesinde, köprünün halatlarının kopması üzerine utanıp, üzülerek intihar etmesini din ile değil ancak ahlak ile açıklayabiliriz.

“Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat’ı medeniyettir”.

Din güzel ahlaktır, sevgidir, hoşgörüdür.

İlim ve irfandır.

Bunlar olmadan inanç olmaz. 

https://twitter.com/kboztepe
https://www.facebook.com/kaya.boztepe