SATIR ARALARINI OKUMAK…
Hiçbir başarının cezasız kalmadığı yalnız ve güzel ülkemde: Pek çoğumuzun günlük yaşamının arka planında başta ülke sorunları olmak üzere, ayakta ve hayatta kalma mücadelesi var. Nereye gidiyoruz, daha nelerle karşılaşacağız, bugüne kadar şaşırmadığımız, bundan sonra da şaşırmayacağımız ne kaldı? Neleri kanıksadık, alışılmadık, dayatılmadık, beklenmedik ne var? Büyük bir boşluk hissi yaşayarak, ürkerek, korkarak, tartarak nereye kadar? Dünden bugüne tarihe ve arşivlere özellikleriyle, dostluklarıyla, kültürüyle, barışçı diliyle yerleşen ülkemize ne oldu ve daha neler olacak gibi yanıt aradığı sorular var. …
Bir kısmımızın önünde bir türlü kapanmayan, hep kanayan, özellikle de kadın deyince aklımıza gelen gerçekler, ezilme, aşağılanma, hor görülme, yok sayılma, acı çektirme, kurşunlama, boğma, tekmeleme, balkondan atma, kezzapla yakma gibi insanlık dışı görüntüler var…
Bir kısmımızın bagajında ve belleğinde toplumun kültürel tarihinde yer edinen, olanla biteni zamanla anladığı, yanıtlarını bildiği halde sordukları ve fakat asla yanıt alamadıkları var...
Pek çoğumuzun aklında hafızamıza tutunmaya devam eden ve sık sık dilimize gelen; “Yeni bir ülke bulamazsın/ Başka bir deniz bulamazsın/ Bu şehir arkandan gelecektir” diyen Kavafis’in dizeleri var…
Bazılarımızın dilinde; “Aman sana ne? Lafı mı olur, canları sağ olsun, dünya lideriyle çağ atladık, batıyı kıskandırdık” gibi hem teselli mükâfatını, hem üç beş makamı, hem de ballı maaşları garantileyen övgü sözleri var…
Pek çoğumuzun siyasi iktidarın görüş ve tercihlerini topluma dayatmayı esas alan gerçeğin sonuçlarını görmek gibi, sokağın dilini iyi okumak gibi, 100 kişiden 70’inin yoksul olduğu ülkemizde kaynamayan tencerenin yol açacağı sorunları önceden hissetmek gibi deneyim ve öngörüleri var…
Bir kısmımızın gündeminde baş döndürücü gelişmeler arasında yitip gitse de tüyleri diken diken eden, uykuları kaçıran soru işaretleri ve çözümsüz sorunlar var…
Bazılarımızın yanlış, yanlı, zararlı, gereksiz olduğu kadar telafisi imkânsız adımların atıldığı günümüze dair kaygıları, “kimse aykırı bir görüş belirtmesin, karşı çıkmayı kafasından, gönlünden geçirmesin, sussun ve konuşmasın!” diyenlere karşı derin bir güven ve kaygı sorunu var…
Veee bizi yönetenlerin yakın çevresinde gurur, onur, övünç duyduğu, medar- ı iftiharı saydığı, temel taşlarından gördüğü, az bulunduğu için baş tacı ettiği, dört beş makamla taltif ettiği has adamları var. Kısaca gözden çıkardıklarını ve imtihan etmek istediklerini Merkez Bankası’na, iltifat etmek istediklerini saraya alan yönetim var…
Klasik Türkiye tablosuna bakmayı sürdürürsek! Korkutan, ürküten, kontrolden çıkan, güvenin ve inanılır olmanın tarihe karıştığı bu ortamda ne için, ne uğruna yaşıyorum diyenlerin çığ gibi arttığı ülkemizde unutmayalım ki; Tüm bunlar tehdit tonu son yıllarda değişmeyen klasik bir Türkiye tablosudur! Dün de böyleydi, bugün de aynı, yarın da farklı olmayacak, geçen hafta da buna yakındı dedirten…
Hal böyle iken sorulara geçelim! Farklı tonlarda her gün değil, her saat değil, her dakika konuşarak rahatları kaçıran, üzen, kızdıran, çileden çıkaran, can sıkan ve ayrıştıranlar ne düşünüyor? Her konuya bahane bulup, her soruna gerekçe üretip, her zaman üste çıkanlar ve kendini dünyanın merkezi sananlar ne düşlüyor? Her konuda ahkâm kesen, parmak sallayan, ben bilirim havasıyla geçmişten ders almak yerine dünya âleme ders vermeye kalkanlar neyi hesaplıyor?
Misal! Toplumları yarınlara taşıyanların, dünyaya tanıtanların, saygın kimlik kazandıranların o ülkelerin büyük çocukları olduğunu düşünüyorlar mı? O büyük insanın, devrimci Atatürk’ün aşılmaz yolları nasıl açtığını, ne şekilde aştığını, her dara düştüğümüzde ona sığındığımız gerçeğini biliyorlar mı? Yönlendirme ve yönetme ustası kesilenler büyük önderin daha 1922’de söylediklerine kulak veriyorlar mı?
Misal! 128 milyar dolar için CB; “Önemli bölümü kasada, bir kısmını salgında kullandık” derken, CB Başdanışmanı Bulut; “MB’nın hiç 128 milyar doları olmadı” diye açıklama yaparken, AKP’li Dağ; “kasada” diyerek adresi gösterirken, Canikli “para halkın evinde!” şeklinde noktayı koyarken! Yetkili ağızlardan çıkan bu farklı cevaplar haliyle kafaları karıştırırken! Keşke önce aralarında söz birliği etselerdi, eleştirileri ve afişleri haklı çıkarmasalardı daha iyi olmaz mıydı?
Hele de “Garip gurebamız soğan- patates yesin” diyen CB’nin, Âşık Mahsuni’yi bir kez daha haklı çıkaran alicenap sözlerinden sonra sözün özüne gelirsek; Garip gureba bu! Haddini bilecek, ejder soslu smoothie içip, zencefil aromalı suşi yiyecek değil ya!