ACAİP YAZILAR
Şükürler olsun Can Dündar’ın karısı için yakalama kararı çıktı
Yazıları yazmak için dün bilgisayar başına geçtiğimde internetten haberlere de baktım.
Yandaş tetikçi medyanın önde gelen iki gazetesinin internet sayfasında gördüğüm bir haber, nasıl içimi ferahlattı anlatamam.
Habere göre, Orman İşletme Müdürlüğü, Can-Dilek Dündar çiftine ait 1184 ada ve 4’üncü paftada bulunan, 5 milyon TL değerindeki 376 metrekarelik deniz manzaralı villanın bahçe duvarının, ormanlık alanı işgal ettiği, 27 metrekarelik orman arazisinin bahçeye katıldığını tespit etmiş.
Orman mühendisleri, adı geçen yerde harita ölçümleri yapmışlar ve belirlenen işgal, suç zabıt tutanağı altına alınmış.
Durum hemen Bodrum Milli Emlak Müdürlüğü’ne bir ihbarname ile bildirilmiş.
Hazırlanan tutanakta, “Ruhsata aykırı olarak 27 metrekare orman alanı işgal edilmiş. Orman arazisi duvarla çevrilip villaya katılmış. Villaya kaçak eklenti olarak yine orman alanı içine havuz yapılmış. Villanın 188 metrekarelik kısmı ise maliye hazinesi arazisi içerisinde kalmaktadır” denilmiş.
Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı, tam bir sorumluluk örneği gösterip hemen soruşturmaya başlarken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da ayrıca harekete geçmiş.
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nce yapılan incelemeler sonucu, Can-Dilek Dündar çiftine, işgal ettikleri 188 metrekarelik hazine arazisini, 15 günde tahliye etmeleri için 28 Mayıs’ta ihbarname gönderilmiş.
İstanbul’daki adrese gönderilen ihbarnamede, 11 Haziran’a kadar arazinin tahliye edilmemesi halinde, işgal edilen alana yapılan havuz, bahçe duvarı, sundurma ve çardağın yıkılacağı bildirilmiş.
Bakanlık yetkilileri, son derece vicdanlı oldukları için yıkım sırasında eşyaların zarar görmemesi için de villanın tahliyesi istemişler.
Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine, Bodrum Sulh Ceza Hakimliği de adresi tespit edilemeyen Can Dündar hakkında yakalama emri çıkarmış.
Ayrıca evin sahiplerinden Dilek Dündar için de “Ormana tarla açma suçlaması” ile yakalama kararı alınmış.
Bir de “Türkiye’de hukuk yok” diyen münafıklar var değil mi?
Can Dündar gibi Yılmaz Özdil de Fatih Portakal da Soner Yalçın da son derece lüks ve ihtişam içinde yaşadıkları evlerine kaçak yerler yapmışlar, ama tüyü bitmemiş yetimin hakkını bile soran iktidarımız ve emrindekiler, bunu onların yanına bırakmıyor gördüğünüz gibi.
Tabii ben bu lüks meraklısı olan ve evlerine kaçak bölümler yaptırarak hukuku hiçe sayan gazetecilerin bunu neden yaptığını da merak ediyorum.
Ne alemi var ormanın 27 metrekarelik yerini işgal etmeye? Bodrum katına koyacaksın üç beş ayakkabı kutusu, dolduracaksın içini parayla, yatak odasına da bunları saymak için para makinası koydun mu, gel keyfim gel.
Üstelik bunları yaptıklarında kendilerine ne polis karışır ne savcı ne hakim. Karışacak olan olursa da zaten kendine başka yer beğenmek zorunda kalır.
NOT: Bu yazı elbette ironik bir yazıdır. Yaşananları anlamak çok zor oluyor bazen. Türkiye’nin yüz akı isimlerinin ipe sapa gelmez, saçma sapan “kaçak inşaat” masallarıyla suçlanmasına, inanın benim gönlüm razı olmuyor, kimsenin de olmaması gerek.
KOMİK
Aslında durumumuz tam da bu
Korona günlerini atlattık mı?
Bir anlamda evet, bir anlamda hayır.
Koronanın etkisinin azaldığı kesin, bu sadece bizde değil, dünyada da böyle.
Ama daha önemli bir gerçek de şu: Korona her ne kadar gerilemiş gözükse bile kontrolsüz bir gevşeme ile katlanarak geri gelebilir.
Aslına bakarsanız, iktidar sorumluluktan kaçmak için klasik yöntemler dışına hiç çıkmadan korona ile mücadeleyi halkın kendi inisiyatifine bıraktı.
Belki sokağa çıkma yasakları sayesinde bir parça kendimizi sakındık ama önlemler gevşetilince ortaya müthiş bir karışıklık tablosu çıktı.
Sokaklar doldu bir anda.
Parklar, deniz kenarları, yeşil alanlar bir anda kalabalıklaştı.
Pazar yerleri, AVM’ler dolup taşmaya başladı.
Şimdi herkes şikayetçi.
Ama durum hiç değişmiyor.
Nedeni çok açık: Çünkü herkes kendini haklı, başkalarını ise tedbirlere uymayan, eğitimsiz, bilinçsiz hatta egoist görüyor.
Sosyal medyada dolaşan bu “söz baloncuklu fotoğraf” durumumuzu çok iyi özetliyor.
Birlikte bakalım şu fotoğrafa ve kendi halimize gülelim.
ÇOK GÜLDÜM
Bu hafta, 3 pazar fıkrası
Artık sokağa çıkma yasağı yok. Hafta sonlarımız rahatladı ama yine de hızlı gevşememekte yarar var.
Gazete, kitap okumak, bazı hobilerle uğraşmak o kadar da zor değil. Geçen 3.5 ayda pek çok kişi bunun farkına vardı değil mi?
Bugün yine tatil günü, üstelik Babalar Günü. Bakalım bu hafta hangi fıkraları göndermiş Yıldırım Tuna?
SİHİRLİ ARABA
Babası, 18 yaşını doldurunca kızına bir araba almış. Doğum gününde arabanın anahtarını kızına uzatırken, “Güle güle kullan ama bil ki bu sihirli bir arabadır” demiş.
“Aa?.. Sihirli mi? Nasıl?” diye heyecanlanmış kız.
“Evet birtanem” demiş babası, “Eve bir ceza makbuzu geldiğinde, bu araba anında ortadan kayboluverir.”
KARNE
Yarıyıl sonunda karnemi babama uzattım. İncelerken, her satırda kaşları daha çok çatıldı. Daha sonra ‘velisinin imzası ’ bölümüne kocaman ve eğri büğrü bir ‘X’ koydu.
“Baba” dedim, “Neden imzanı atmayıp uyduruk bir ‘X’ koydunuz ki?” Babam, “Bak oğlum” dedi, “Böyle notlar getiren birinin babasının okuma yazma bilen biri olduğu asla bilinmemeli.”
ARKEOLOJİ
Ankara Ovası’nda kazı yapan arkeolog, bir erkek iskeleti bulmuş. İnceledikten hemen sonra müze müdürünü arayıp “600 yıllık bir iskelet buldum efendim” demiş, “Yıldırım Beyazıt ve Timurlenk savaşında, heyecandan kalp krizi geçirmiş.”
Müdürlükten, “Hemen buraya gönderin!” talimatı gelmiş.
Bir ay sonra müze müdürü, arkeoloğu aramış, “İskeletin yaşı, ölüm nedeni tamamen doğru” demiş, “Biz büyük bir kadro ve gelişmiş cihazlarla sonucu ancak bir ayda kesinleştirebildik.. Siz kalıntıyı görür görmez şak diye nasıl doğru bir tahminde bulundunuz?”
Arkeolog “Aa.. çok basit” demiş, “Elinde buruşturulmuş bir kupon vardı ve üzerinde ‘Yıldırım Beyazıt’ın galibiyetine 10.000 akçe’ yazıyordu efendim.”
https://twitter.com/can_atakli_