T A M A M I N DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

Bu yazımı adına manifesto denilen aslında itirafname ve günah çıkarma sayılan açıklamalara bir yanıt mı sayarsınız? Soruların içinde sorular gizli olan bir konuşmanın yorumu diye mi okursunuz? “Sen benden değilsin, zaten umurumda da değilsin” söylemine bir yanıt olarak mı görürsünüz? Size kalmış…

Yine bu yazımı uzak diyarlardan bir tanığın gözlemleriyle ülke gerçeğinin dışa vurumu olarak mı değerlendirirsiniz? Yoksa meydanlarda “güven ve istikrar” sözü verip, el altından yandaş müteahhitlere hafriyat izni, halka  muhabbet soslu bakliyat paketleri göndererek işi garantiye alanların bilinen yönteminin bir kez daha dolaşıma sokulduğunun ilanı mı sayarsınız? Bilemedim.

Bildiğim o ki;  Adalet Bakanı 53 adet yeni hapishane yapılacağı müjdesini verince aklıma çocuklardan gençlere uzanan, yazılardan taşıp kitaplara sığmayan acılara yenileri katılacağı gerçeği düştü. Yetinmedim. Ayrılıkların, gözyaşlarının dağı taşı yine inleteceğini düşündüm. Yine yetinmedim. Taş duvarların arasından, kuytu ve karanlık gecelerden, demir parmaklıkların arkasından sızan ve susmayan sessiz çığlıkların yeniden artacağını düşündüm.

Sonrada meydanlara çıkanların havada uçuşan “TAMAM! DEVAM! YETER! İNŞALLAH! SIKILDINIZ!” sözleriyle yıllar öncesine gittim…

Karstayım. Çalıştığım kütüphaneye yerli ve yabancı bilim insanları araştırmalar yapmak üzere sık sık geliyor. Ben ve çalışma arkadaşlarım onlara elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyor, böylece hem kurumun, hem memleketimizin reklamını yapıyoruz. Derken Indiana Üniversitesi’nden bir profesör, araştırmalar yapmak üzere geliyor, söz süzü açıyor, laf arasında benim üzerinde çalıştığım “Karsta konulan kadın ve erkek isimleri konulu” araştırmamla da ilgileniyor konuk araştırmacı…

Tam da burada bir bilgi notu düşmenin zamanıdır:  O yıllarda Indiana Üniversitesi’nin Ural-Altay Dilleri Bölümünde Türk Halk Edebiyatı Folklor ve Etnografya Uzmanı Prof. Dr. İlhan Başgöz Hoca görev yapıyordu. İlhan Hocayla yıllar sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde karşılaştığımızda uzun uzun sohbet ederek o güzel günleri anmıştık. Nokta…

Yeniden konuya ve Kars’a dönersek! O yıllarda bizim memlekette konulan kadın ve erkek isimlerine ilişkin çalışmamda içim acıyarak(!) şunu görmüştüm. Aileler kız çocuğu sayısı artınca kızlarına anlamlı isimler koyarak, örneğin “YETER, TAMAM, KÂFİDE, BUSON, SONGÜL” gibi kendilerince artık erkek çocuk istediklerinin işaretini veriyorlardı. Bu anlamlı isimler sonunda ailelerin isteklerine kavuşup kavuşmadıkları konusunda bir araştırmam ne yazık ki yok! Ancak ne acıdır ki erkek çocuk ne kadar çok olursa olsun itiraz edilmediğine, özel isim araştırmasına girilmediğine dair saptamam çok!

Gerek memleketimde, gerek ülkemizin pek çok yerinde  bu özel isim arayışına; kadının dünden bugüne değişmeyen kaderi mi desek? Bunu bazı ailelerin  kız çocuk-erkek çocuk ayrımı olarak mı görsek? Yoksa bu konuya girsek çıkamayız deyip susmayı mı tercih etsek? Bence üçüncü şıkta karar kılalım ve sözü bugüne ve siyasi ortama taşıyarak bağlayalım.

AKP Genel başkanı olan CB, CHP’nin CB adayı Muharrem İnce’ye  16 yıldır değil, 3.5 yıldır ülkeyi idare ettiğini söylemiş. Bu hesaplamayı neye dayanarak, hangi yöntemle hesaplayarak söylemiş bilinmez. Ama ona göre 3.5 yıl olan sürenin, halka göre 3.5 asır olduğu ortada.

Aksi halde bu kadar kısa sürede YETER, TAMAM, SIKILDIK sözcükleri bu kadar hızla yayılabilir miydi? Ne diyor eskiler? “Bazı insanlar hatalarını yüzlerine vurmadığımız için, kendilerini kusursuz sanırlar.” Eskiler haklı mı ne?

Meraklısına kişisel bilgi notu! Efendim ABD’li dilbilimci o yıllarda yaptığım araştırmayla çok ilgilenmiş, ülkesine döndükten sonra da beni o konuda bir bildiri sunmam için Indiana Üniversitesi’ne davet etmişti. Hürriyet Gazetesi bu daveti birinci sayfadan haber yapmış,  ancak bağlı bulunduğum bakanlık izin vermediği için bu davete icabet edememiştim…