TAYYİP BEY, BAY KEMAL'i DON-GÖMLEK BIRAKACAK!

Tazminat, muhalefetin kamçısı mıdır nedir? Öyle ki ‘tazminat’ ödemeye ‘doymuyor’ Sayın Kılıçdaroğlu… Tayyip Bey taktı mı takar valla! Yahu Kemal Bey… Bırak artık şu Man Adası Dekontları’nı… Swift’leri… Havaleleri, Şirketleri...

CAN’AL iSTANBUL atışmaları, sonunda ‘kahve gündemine’ düştü. Çünkü herkes  ‘uluslararası ilişkiler’ uzmanı, Deniz Hukuku profesörü, oşinograf (okyanus-deniz bilimci), hidrolog (su bilimci), klimatolog (iklim bilimci), jeolog (yer bilimci), sismolog (deprem bilimci),Genel KurmayHarekât Dairesi Başkanı, stratejist, zoolog (hayvan bilimci), fitolog (bitki bilimci), ihtiyolog (balık bilimci)… Konu multidisipliner ( çok branşlı ) olduğundan kısaca koprolog (dışkı bilimci)takımı bunlar.  

İnsan utanır ya! O televizyon kanalından, ötekine koştur, koştur, dur! Ne yüzsüzlüktür bu ya! İnsan uzmanı olmadığı bir konuda, ‘konuşma hakkını’, nasıl kendinde görür?                        Sanırsın hepsi ‘Allâme-i Cihan’ Breh! Breh! ‘Cahil olacak kadar, her şeyi biliyorum’ grubu bunlar. Adam üniversitede rektör,  dekan, bölüm başkanı,  her neyse…‘Abone stüdyo seyircisi’ gibi, her akşam bir başka kanalda. Ne zaman ‘vereceğin derse’ hazırlanıyorsun, hangi ara, yeni bir ‘makale’ yazıyorsun ya da bir ‘yurtdışı yayını’ okuyorsun? Nerdeyse ‘dekorların arasında’ kıvrılıp yatacak, sonraki yayın için. ‘Stüdyo sineği’ misin? Nesin ya!

EKREM İMAMOĞLU: ‘FAY HATTINI’ DEĞİŞTİRİRLER

Öte yandan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, yaptığı basın toplantısında, Canal’ İstanbul’un sakıncalarını sıralarken, ‘benim diyen’ avukata, ‘moloz’ (!) çıkaracak kadar, sağlam bir ‘savunma’ yaptı. Tekrar ‘Yurttaş Kane’ i izledik adeta… Resmen ‘belâgatini’ konuşturdu İmamoğlu. 

“Geçen ‘fay hattının’ yerini değiştirirler” esprisi, ‘olay mahallinin’ kapladığı alanı; ‘BayrampaşaBeyoğlu ve Gaziosmanpaşa’nın toplamına’ benzetmesi, ‘Panama’ ve ‘Süveyş Kanalı’nın kısalttığı kilometreleri aktarması, altı çizilesi notlardı.                                

Bir yandaşın “Muhalefet lideri gibi davranıyorsunuz” şeklindeki çanağına, “California’daki bir projeyi değil, belediye başkanı olarak, İstanbul’a yapılması planlanan projeyi eleştiriyorum” çok alkışlı karşılığı ile ‘ot tıkamış’ oldu. (Adam 'sakallıydı', eğer ‘çanına’ deseydik, “Bana ‘gâvur’ demek istediler” diye tutturabilirdi!)

YA KANAL,  YA İSTANBUL

CHP İstanbul İl Başkanı Dr. Canan Kaftancıoğlu ile Ekrem Bey’in siyasi danışmanı ve metin yazarı Necati Özkan’ın, bu toplantıda da Başkan İmamoğlu’nu yalnız bırakmaması dikkat çekti.Böyle bir doğa tahribatında ne ‘flora’ kalır, ne de ‘fauna.’ Ama bu, elin Katar’lısının umurunda mı olacak! Bu Katar, bize ne katar? Kalkıp ‘sauna’ dense tamam!                        

Dolandır ‘peştamalı’ beline… Attır, bir de ‘kese.’ Ooohhh! ‘mayış, mayış’, az biraz da ‘şekerleme’… Sonra geçir ayağına ‘takunyaları’, salına, salına‘şakadak, şukadak’, bir ‘soğuk duş’ çek üstüne… Zımba… Yolunu kaybetmiş ‘su samuru’ çıkarsa ‘saunada’ karşına hiç şaşma… Nereye gitsin herif… Ne diyordu,  İmamoğlu’nun sloganı, “Ya Kanal, Ya İstanbul.”  Yerinde ve çarpıcı… ‘Seçim öncesi’, ben de ‘tarihsel tornistanla’ bir slogan iletmiştim, seçmene hitaben, kendisine: “Ya Sen İstanbul’u Alırsın, Ya Da İstanbul Hepimizi…”                                                                                                                 

Adam kahvede oturmuş, soruyor yanındakine: “Hêêle kkkurban, bi de baakiim, nêêdırrr  buu Monttürö… ‘Mont’ini anlamışam da, türösü, ‘muarkasi’ mi oliiyi!

‘SUSAMLI’ ZİRAAT BANKASI

Tarihte de ‘saraylar’ arasında, ‘şirket evlilikleri’ gibi ‘hanedanlar içi’ alışveriş de olabiliyor. İngiltere Kraliçesi Victoria’nın Alman Prensi Albert ile evliliğinden doğan dokuz çocuktan sekizi,  Avrupa’daki hanedan mensupları ile evlenir. Mesela, Alman Kaiser 2.Wilhelm, İngiltere Kralı 5. George ve Rus Çar'ı 2.Nicholas’ın kuzenidir. Simit Sarayı da bunun gibi bir şey.                                                                                                                            

‘Susamlı’ Ziraat Bankası’na bağlı Yatırım Ortaklığı’nın, Simit Sarayı’nı kurtarmak amacıyla 500 milyon dolarlık borcunu üslenerek % 51’ine ortak olma girişimini, kamuoyunun feryadına kulak tıkayamayan, AKP’nin Cumhurbaşkanı,  SayınErdoğan rafa kaldırdı. Sonra, bir ara kaldırıldığı ‘raftan’ düşer mi? ‘Yerçekimi’ bu, belli olmaz. Yanlışlardan bir tanesinden de olsa dönülmesi kârdır. Geçen yıllarda Ziraat Bankası, Doğan Medya’yı alması için, tüpçü Demirören Grubu’na ilk 2 yılı ödemesiz, 8 yılı geri ödemeli, 700 milyon dolar kredi vermişti. Neler neler gördü bu tarihi Ziraat Bankası

KAMİL PAŞA VE 2.ABDÜLHAMİD KURDU

Mithat Paşa’nın 1863’te kurduğu ‘Memleket Sandıkları’, 1883’e gelindiğinde Menâfî Sandıkları' ismini alır. Bu Menâfî Sandıkları'nın bir revizyonla banka şekline dönüşmesi, Sadrazam Kamil Paşa’nın, Heyet-i Vükela’ndan çıkardığı mazbatayı, 2. Abdülhamid'in tasdikine sunmasıyla olur,15 Ağustos 1888'de de Ziraat Bankası, hizmete hazırdır artık.         132 yıllık Ziraat Bankası’nı adına ve kuruluş amacına uygun olmayan simitçilik, gazetecilik, AVM kurtarıcılık, futbol kulüplerine payandalık gibi alanlara sokarak, kredileri ‘saçmaya’ devam ederseniz, sonunda, bu ‘tarihi finans kurumunun’ içini boşaltırsınız, toplam 1761 şubede, 25.156 çalışanı ve müşterilerini perişan edersiniz. Banka personelini de, bir ‘kuru simide’ mahkûm edersiniz maalesef:

"Müdür Bey… Simitler çıtır mı?Tamam o zaman üç çay, üç simit… Fotokopiciye..."

‘KIÇI-BAŞI AÇIKTA’ EKONOMİMİZE KATMA DEĞER!

Kaleme aldığı ‘Trajik Derinlik’ eseri, ‘bestseller’ olan, diplomasi tarihine  ‘saf’ (!) altın harflerle yazdırdığı, ‘komşularla’ meşhur ‘sıfırın altı sorun’un mimarı, ‘devrik’ başbakan Ahmet Avutoğlu’nun Gelecek Partisi’ni, geçtiğimiz hafta ‘idrak’ ettik, kutlu olsun! Ancak Ahmet Avutoğlu’nun ne yazıktır ki kendisi pek ‘gelecek’ vaat etmiyor. Yeni parti’nin amblemi, öööyyyle tek başına bir ‘çınar yaprağı.’ Sanırsın Ahmet Bey’in defter arasında kuruttuğu 'yaprak koleksiyonundan' bir parça… İktidar yolu gözükürse, zaten ‘kıçı-başı açıkta’ ekonomimize, daha da bir ‘katma değer’(!) sağlayacaklar, ‘incir yaprağı’ niyetine, ‘sosyal yardım projesi’ olacaklar inşallah.  Çınar yaprağı, böyle iddia edildiğinin aksine, kekik, adaçayı, biberiye, meşe palamudu gibi, kendiliğinden yetişen, ‘hudâyînâbit’ olmalı ki ne dalları, ne de kökü mevcut!

ŞEHİR(DIŞI) HASTANELERİ

2 az gelir, ‘1001 şapkalı’ Sayın Erdoğan‘şehir hastaneleri’ yaptırdı diye kalktın, ‘Şehir Üniversitesi’ kurdun. Zaten pek anlamış değiliz. Mütevazı illerde ‘şehir lokali’ ya da ‘şehir lokantası’ gibi mekânlar vardır ama İstanbul, Ankara gibi metropollerde ‘şehir’ ibaresi ne anlam taşıyor acaba? Sanki taşrada bir kasabaya, şehir hastanesi getirilmiş gibi. Bir isim verilecekse bu ad, uzaklık bakımından ‘şehir dışı hastaneleri’ olmalıydı! En merkezi yerlerdeki mevcut hastaneler de kapatılmamalıydı. En doğrusu, bu işe hiç girilmemeliydi.                   Yine, ‘AKP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan, dönemin ABD Başkanı Barack Obama ile konuşur da, Avutoğlu geri kalır mı hiç? O da Beyaz Saray’dan ‘randevu’ koparır ama görüşme AKP yönetimince iptal ettirilir.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI DEĞİL, ‘HAYAL PERDESİ’ SANKİ

‘İpini kopmuş uçurtma’ misali, Avutoğlu, yüksek,yüksek tepelere doğru ‘irtifa’ kazanmayı şiar edinmiş bir defa. Tut, tutabilene aşk olsun… 2010’da Gazze’ye yardım için yola çıkan Mavi Marmara Gemisi’ne, İsrail Donanması’nın yaptığı saldırıda 10 kişi yaşamını yitirmiş, çok sayıda yurttaş yaralanmıştı. ‘Düşişleri Bakanı’ olan Ahmet Bey, buna seyirci mi kalacaktı?

Hemen ABD Dışişleri Bakanı’na resti çekiyordu: “İsrail’e savaş açarız.” Uç babam uç...‘Dışişleri Bakanlığı’ değil, ‘Hayal Perdesi’ sanki. Dışişleri Bakanı Avutoğlu da ünlü karagözcü Hayâlî Küçük Aliy'di herhalde.                                                                    

2011’de Suriye İç Savaşı patlayınca, da bu kez, Avutoğlu’nun ‘Osmanlı Damarı’ neşvünema buluyordu.

GERİYE PUTİN’E BİR ‘PARMAK’ KALMIŞTI!

Düşürülen Rus Uçağı için de “Emri ben verdim” diyecekti Ahmet Bey… Rus’un uçağı, ‘alaşağı’ edilmiş, Büyükelçisi ‘indirilmiş’, geriye Putin’e bir ‘parmak’ kalmıştı! O parmak havada mı kaldı, yoksa yerini buldu mu? Bilen varsa söylesin lütfen!  Batı Dünyası ile ilişkilerde dikkatli davranan Davutoğlu, ‘Frengistan’ ile arası, genelde ‘limoni’ olan Tayyip Bey’in bu durumunu, Garp Cephesi’nde ‘üstü kapalı’ kaşıyacaktı. Avutoğlu’nun ‘talihsiz açıklamaları’ ile ‘mucitliğini’ de hatırlatmadan geçmek olmaz.

‘TERÖR SONRASI OYLARIMIZ ARTIYOR’

10 Ekim 2015’te Ankara Tren Garı önünde yapılan ‘Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ nde,  kendilerini kahpece patlatan intihar eylemcileri,102 kişinin hunlarca katline, 500’ü aşkın masumun yaralanmasına sebep olmuştu. 7 Haziran 2015 Seçimleri’ni kaybeden AKP Hükümeti’nin sonra gelenekselleşecek ‘olmadı baştan’ mızıkçılığıyla, 1 Kasım 2015’de seçmeni tekrar sandık başına götürme arifesinde, böyle bir katliamın yaşanması, hâlâ bir muamma! Üstelik katillerin eylemlerinden önce tesbit edilen  görüntüleri ve istihbari bilgilerin olması bir yana, Ahmet Davutoğlu’nun “Ankara'daki terör saldırısı sonrasında ‘anket’ yaptık, oylarımızda bir ‘yükseliş trendi’ var... Saldırıdan sonra da ‘yüzde 44’ bandına doğru ‘yükselme trendi’ devam ediyor. Bizim hedefimiz ‘Ak Parti'yi tek başına iktidara’ getirecek ‘sonucu’ elde etmek” şeklindeki, hayli ‘merhametsiz, insafsız, acımasız, canavarca’ açıklaması da “Hiçbir şey olmasa bile, kesinlikle bir şey oldu” kıvamında bir durumdu.

‘MOLOTOF KOKTEYL’İNİ Mİ GELİŞTİRDİLER ACABA?

Ahmet Avutoğlu’nun, Ankara Garı’ndaki katliamı, ‘kokteyl terör’ olarak nitelemesi, ‘silah baronlarını’ çok heyecanlandırmıştı: “ Ulan ne kokteyli bu be… Yoksa ‘Molotof kokteyl’ini mi geliştirdiler acaba? Zaten‘eski’ teknolojiydi ya! 1939’dan kalma, demode, iptidai yangın bombası… Bir zamanların Molotof Kokteyl’i… Fitili gazlı olacak, şişenin dibine az benzin…Elinde fazla tutamazsın, bekletsen, benzin parlayıp, elini, parmaklarını yakar. Hızla çok ileri fırlatsan fitili söner… Meşakkatli birader                          Mazinin ‘baş barmeni’ olan Ahmet Bey, bu kokteylin ‘tarifini’ de veriyordu: “Buna ‘kokteyl terör’ diyorum, örgütler arasında ‘işbirliği yapıldı, hepsini ‘karıştırarak’ bu işe kalkışıyorlar.”

ABDÜLHAMİD GÜL 'OMUZÖPER'

Ahmet Avutoğlu Karışımının’ terkibini, Haznevi Tarikatı’nın, ‘çiçeği burnunda’ Müridi; Adalet Bakanı Abdülhamid Gül Omuzöper, 2 yıl sonra açıklayacaktı: “DEAŞ, PKK, FETÖ örgütlerinin, ‘kokteyl terör örgütleri’ olduğunu çok iyi görüyoruz.” Oysa bu kanlı katliamı, ‘kokteyl’ değil, ‘sek’ örgüt IŞİD yapmıştı. Ama hükümet, bu dinci terör eylemini, “Kokteyl Terör” mavrasıyla, seçimde oylarını arttırmak için kullanmıştı.

ADRESİ’ YAZMADAN, MEKTUBU, POSTAYA’ VERMİŞTİ

Devrik Başbakan Ahmet Autoğlu, Olağanüstü Kongre’de makama ‘veda’ ederken, içi, kan ağlıyor, dışı “Davamız, bütün şahsi meselelerin üzerindedir” diyordu. O sırada ‘Gelecek’ i düşünüyor muydu bilinmez! Ama boğazı düğüm, düğüm, “Biz makamlara, mevkilere, koltuklara veda ederiz ama ilkelerimize veda etmeyiz” sözleri dökülüyordu ağzından. Ak Parti’nin bir ‘zümreye’ ait olmadığını, ‘güç sarhoşluğuna’ düşülmemesi gerektiğini de vurguluyor, zarfa ‘adresi’ yazmadan, mektubu ‘postaya’ veriyordu. Konuşmasının sonunda ‘helallik’ isteyen Rahmet Autoğlu‘şahitlik’ de alıyordu delegelerden: “AK Parti'nin birliğini, beraberliğini, davasını korumak için, her şeyi yaptığımıza ‘şahitlik’ eder misiniz? Gece gündüz çalıştığımıza ‘şahitlik’ eder misiniz?”

BİR ‘JEST’ DE BİZDEN OLSUN ERDOĞAN’A!

Türkiye, (Bir kez de 'esprisiz' yazalım) Sayın Ahmet Davutoğlu’nun ‘nelerine’ şahit oldu, üstte anımsattık. Görevden alınması, mağduriyet doğurmuştur, tamam. Ancak o günlerde konuşamaması, geçen bunca zamandan sonra, ‘kafa tutmaya’ kalkması, sanki bir ‘sokak dalaşında’ pataklanan birinin, kavgayı ayıranların ‘perdelemesi’ sayesinde, ‘dayak yediğine’ karşı, demediğini bırakmaması gibiydi.

Bir defa, adam seni tuttu, dışişleri bakanı, başbakan yaptı. ‘Zat-âliniz’ ne yaptı? Altını oymaya kalktı. Bu ‘Bizans’a girer, ‘erkekliğe’ sığmaz.’ Seçmene de güven vermez. Biraz ‘tırtıklarsın’ AKP’den, o kadar. Görevden alması, tabii ki yanlıştı da, o da ayrı. Yani %1’e yakın oyun vardır, gerisi ‘uçan daire!’ Bir ‘jest’! de bizden olsun dedik Sayın Erdoğan’a…

‘REİS ALEYHİSSELÂM’ BİR ÇARPARSA, BİLEŞENLERİNE AYRILIRSIN!

‘Uyku mahmuru bakışlı’ Ahmet Avutoğlu, bu ‘gündüz düşünden’ bir an evvel silkinmeli, ‘ayrı baş çekmekten’ vazgeçmeli. ‘Tek adam’ serenadından sonra, ‘tek yaprak’ nakaratı mı var sırada? Valla bizden söylemesi, Sayın Autoğlu, ‘ufacık, tefecik’ bir adamsın. Maazallah ters bir tarafına rastlarsan, koca cüssesiyle, ‘Reis Aleyhisselâm’ bir çarptı mı, gözlük bir yana, sen öbür tarafa, ‘pişmanlık yasasından’ da yararlanamayacak hale gelebilirsin.

Bütün bileşenlerine ayrılıp, 'dekompoze' olursun sonra! Allah korusun yani! Bu, zamanın ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile ‘çak’ yapmaya benzemez!

HAKKI MIDIR AK’KA TAPAN MİLLETİMİN İZMİHLAL

Bağımsızlık marşı, dünya görüşünüz ne kadar  farklı da olsa, bir ulusun, onurudur, namusudur, şerefidir. Dünyanın neresinde, bir ülkenin vatandaşı, kendi ulusal marşını, ‘başka dilde’ okumuş? Türkiye’ de tabii. Nerede olacak başka? Pırıl pırıl canım Türkçeyi bırak, ‘gırtlaktan’ Arapça okuYalakalığın da bir ‘üst limiti’ vardır yav! Mehmet Akif, bunu Arapça yazacak kadar da bu dile de hâkim değil miydi? Adamcağız, ihtiyacı olduğu halde, bu marş yarışmasında kazandığı 500 lira ödülü almaz,‘Hilal-i Ahmer’e bağışlar. Sağlık sorunları, sürgün gibi geçen yıllar, yanlış anlaşılmalar, kasıtla aktarmalar, sıkıntılı bir hayat. Başka, başka ‘makamlarda’ okumalar, ‘iki kıtayı’ bile ezberleyemeyenler, ‘detone’ olanlar…

Arapça okuyunca kimler plaket veriyor? Akif, tek dizeyle, şöyle ‘uyarırdı’ herhalde bu Arapperestleri:  ‘Hakkı mıdır AK’ka tapan milletimin İzmihlal.*’ 

*İzmihlal: Çökme, yıkılma, yok oluş.

TAZMİNAT İÇİN YAZLIĞINI SATMIŞTI

Ana Muhalefet lideri, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile iktidardaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ‘iddiaalaşmalar! söz düelloları, Tayyip Bey’in, Kemal Bey’e açtığı ‘tazminat davaları’ artık ‘rutin’ haline geldi. Kılıçdaroğlu’nun, haliyle konuşmaktan, Erdoğan’ın da, ona ‘tazminat davaları’ açmaktan vazgeçmeyeceği ortada. Geçtiğimiz aylarda Kılıçdaroğlu, AKP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine açtığı davalardan ‘biri’, aleyhinde sonuçlanınca, oluşan  ‘tazminatı’ ödemek için ‘yazlığını’ satmış, ‘eksik kalan’ parayı 'denkleştirmek' için de, eşinden, dostundan borç almıştı. Böyle kaybedebileceği davaların tazminatlarını ödedikçe, sonuçta ne olacaktı?

TOPLAM 36 DAVA AÇILDI

‘Değirmenin suyu’ yoktu. Kendisi de, ne ‘değirmenci’, ne de ‘havuzcu’ydu, mütevazı, ‘emekli’ bir bürokrattı. Başını soktuğu evini de satacak olursa, ‘don-gömlek’ kalacaktı sonunda.. Kılıçdaroğlu’na açılan tazminat davalarını ve sonuçlarını, derlemek için gazete kupürlerini incelesem de işin içinden çıkamadım. Sonunda Kemal Bey’in avukatı Celal Çelik’ten bilgi aldım.

Erdoğan, 2011 yılından, bu yılın son günlerine kadar, Kılıçdaroğlu hakkında, toplam 36 tazminat davası açıyor. Bunlardan 15’inin ‘yargı süreci’ halen devam etmekte. Aleyhte sonuçlanan bu davadan, toplam 20 bin lira tazminat ödenmiş. Söz konusu, bu 3 dava hakkında, hukuki süreç, AİHM üzerinden yürütülüyor. Kemal Bey’in yazlığını satmak zorunda kaldığı, ünlü Man Adası Davası ise şöyle: Erdoğan ve ailesinin, Kılıçdaroğlu hakkında açtığı dava, ‘reddi hâkim’ talebine karşın verilen kararlarla, 1 milyon 113 bin TL tazminat ödemesi hükmüyle sonuçlanıyor. Ancak yargı süreci tamamlanmadan, icranın başlaması üzerine, Kılıçdaroğlu, hükmedilen 1 milyon 113 bin TL’yi icra’ya yatırmak zorunda kalıyor.Bunun üzerine, söz konusu 8 davada yapılan istinaf  başvurusu kabul edilip, reddedilmiş hâkimlerin kararı, ortadan kaldırılınca, Kılıçdaroğlu’na, icrada bekletilen  para iade ediliyor. Kısaca bu iddiaa, 18’e, skorla, Kılıçdaoğlu lehine devam ediyor...                                                                         

HASAN CEMAL’İN EMSALİNE, EMSAL OLMAMAK İÇİN

Daha önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir grup konuşmasını, T24’teki köşesine taşıyan Cumhuriyet Gazetesi’nden, eski Genel Yayın Müdürüm Hasan Ağabey (Cemal) hakkında da dava açılmıştı. Zaten Kemal Bey’in 3 Aralık’taki son hitabı da, ‘maşallah’ yine dava konusu oldu. Kemal Bey’e, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açtığı tazminat davalarının ‘envanterini’ çıkarırken, haliyle biraz ‘alıntı’ yapmak gerekiyordu. Ancak Hasan Ağabey’in, ‘emsaline, emsal’ olmamak için, farklı bir yol izlenmeliydi. Alıntı, ‘sıkıntı’da yaratmamalıydı. Bunun için de, konuşmadaki cümlelerden, bir ihtimal ‘sıkıntı’ verebilecek kısımlar, ‘nokta, noktalarla’ geçiştirilmeliydi.

BASIN TARİHİMİZDE, İLK OTO-SANSÜR

Tabii bu bir ‘oto-sansürdü’. Ama ‘nokta, noktalar’ sayın savcılarla, ‘papaz olmayı’ önleyecek, hem de onları, ‘güç duruma’ düşürmeyecekti. Yazı içindeki ‘uzun uzadıya noktalamalar’, işte bu yüzdendir. Bir ‘ilk’ midir? Evet, basın tarihimizdeki nokta noktalarla.... ilk oto-sansürdür. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto ve eski başkan Orhan Erinç'e göre de bu tarz "oto-sansür" basın tarihimizde bir ilktir.

“Bu da, ‘ima’ yoluyla ‘basına sansürü’ ifade etmek mi?” Ne alakası var! Pes doğrusu!

1 STERLİN’LİK ŞİRKET, 15 MİLYON DOLAR’LIK TİCARET

Erdoğan,  Kılıçdaroğlu’nun, Man Adası konusunda doğruları söylemediğini iddia ediyordu. Kılıçdaroğlu ise gösterdiği her belgenin, yüzde yüz doğru olduğu konusunda ısrarcıydı: “Man Adası'nda……… sermayesi 1 Sterlin olan şirket kurar, Yani bugünkü parayla 7 lira 44 kuruşa kurulan bir şirket. Bir süre sonra bu 1 Sterlinlik şirketi …….'a devreder, devirden sonra 15 milyon Dolarlık bir ticaret oluşur. Para trafiğiyle ilgili banka kayıtlarının dekontlarını okuyarak, yurtdışındaki muhabir bankanın swift kayıtlarını açıklayarak kamuoyuna duyurmuştum.” diyordu.

MAHKEMENİN HÂKİMLERİNİ GÖREVDEN ALDI

Kılıçdaroğlu, Ankara'daki savcıya teslim ettikleri belgelerin, incelenip, doğrulandığını söyleyerek, Erdoğan ile  her zaman ki ‘iddiaalaşmalarını’! aktarıyordu gruba ve konuklara:   “ Erdoğan, ‘İspat edersen Cumhurbaşkanlığını bırakırım’ dedi ama bırakamadı ,ne yapacak, ‘Senin hakkında dava açacağım’ dedi, aç ne olacak? Açtı davaları. Davanın düştüğü mahkemenin, namuslu, dürüst, ahlaklı, hukuku bilen hâkimleri görevden aldı, yerine militan hâkimleri tayin etti. O hâkimler de beni cumhuriyet tarihinde görülmemiş büyüklükte tazminata mahkûm ettiler. ‘Haklı olsaydı, tazminata mahkûm olmazdı.’ dedi. Ama ben haklıyım………………………………………. ……….Erdoğan, ‘Bu bir şirket satışıdır’ dedi. O da doğruladı. Ama halen istifa etmiyor. Nasıl olur da 1 sterlinlik bir şirket, 15 milyon dolarlık bir şirketi satın alır? ………………………………………………………Man Adası'nda ……….. …………kuruluyor, ona bir……………….. şirket ……….arını satıyor…”

BİRİ AÇ İSE, O BENİM İŞİMDİR

"…yeniden tazminat davası açacaklar. Açmazsanız namertsiniz… Tazminata mahkûm edecekmiş; bütün davaları kazanacağım. Benim parayla, pulla, Dolar’la, Euro’yla işim yok. Benim işim ne? Biri aç ise o iş benim işimdir; Hem …………….,………… sin. Hem de………… ……………Ben bunları söyleyince de hâkimlerle bana gözdağı vermeye kalkacaksın, o hâkimlere de meydan okuyorum. Sizde hâkimlik kimliği yok zaten. Onlar da versinler mahkemeye. Man Adası’nı yeniden hatırlattığı için de Erdoğan’a teşekkür ediyorum.”

MAĞDUR AİLEYE, 121 LİRA 96 KURUŞ AYLIK

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, iddialarını şöyle sürdürüyordu: “2016’da Beşiktaş’taki patlamada hayatını kaybedenler için, bağış kampanyasında 52 milyon lira toplandı. Soruyorum bu para nereye gitti? 15 Temmuz şehit ve gazileri için 309 milyon lira toplandı. Bu para da nereye gitti? 2016’daki terör saldırısında hayatını kaybeden bir çocuğun ailesine, aylık bağlıyorlar: 121 lira 96 kuruş. 52 milyon lira para topluyorlar, bağladıkları aylık 121 lira 96 kuruş! (Önceki gün, Cumhurbaşkanı yardımcısı, Sayın Fuat Oktay bu konulara açıklık getirdi) Değeri 20 milyar dolar olan tank palet fabrikasını, Katar’a ve …………………Erdoğan’ın ……………verdiler. ………..,….. Türk Savunma Sanayi’ni …………….. çalışıyor.”

İBAN mı? İMAN mı? İMAM mı? OFF’lu SHORE mu?

Yahu Kemal Bey… Bırak artık şu Man Adası Dekontları’nı… Swift’leri… Havaleleri, virmanları… Hesapları, kitapları, şirketleri… İBAN mı? İMAN mı? İMAM mı? Off’lu Shore mu? Söylüyorlar işte, yok efendim fotoroman Adası olmuş, yok kleptoman Adası’na dönmüş, her neyse işte…‘Tazminat’ ödemeye ‘doymaz’ hale geldi Sayın Kılıçdaroğlu… Tazminat, muhalefetin kamçısı mıdır nedir? Tayyip Bey taktı mı takar valla! 'Yasak, Nutuk, Hamaset’ dayatmasına karşı ‘Hak, Hukuk, Adalet Yürüyüşü’nde,  karavandaki ‘atletli’ görüntüsü gibi ‘don, gömlek’ kalacak sonunda Bay Kemal… Satacak bir şey de kalmadı geriye. Darlık Fonu’na da girmiyor bu durum… ‘Konkordato ilanı’ da yok; ‘şahsa, şâhısa, şahsına’. Aman deriz ha! Aman aman

*Karikatür dünyamızın, yaşayan büyük ustalarından, sevgili dostum, yakın arkadaşım, Öznur Kalender'e, çizimleri için çok teşekkürler.. 

https://twitter.com/mertalibaarr