8 MART’ı ANMAK, ANLAMAK ve ANLATMAK…

Merkezine insanı, başına kadını, ortasına emekçi kadının çilesini, sonuna da yanıtını bulamadığım soruları koyduğum acılarla dolu kadın coğrafyasının hüzün atlasında dolaşırken çok çarpıcı öyküler dinledim. Çok etkileyici kahramanlar tanıdım. Yoksulluğun ağır bedelini ödeyen, mutfaktaki yangınla boğuşan, isyanı, öfkesi, hayalleri, görmezden gelinen, içindeki zırhı, dışındaki surları, yüzüne kapanan kapıları ne kadar zorlasa da  açamayan kadınlar gördüm…

Bu 8 Mart’ta; hayatın pahalı, canın ucuz, kadın yaşamının ise sudan ucuz olduğu; günde ortalama 400 kadının şiddet gördüğü; sevdikleri(!) tarafından dövüldüğü, öldürüldüğü günümüzde; ülkemizde baskın olan erkek egemen iklimin, eril siyasetin nelere yol açtığını bir kez daha düşünelim. “Baba nelere izin verir?”, “Anne nelere daha çok karışır?”, “Abi ne zaman karşı çıkar?”, “Abla nerede itiraz eder?”, “Eş niçin eleştirir?, “Evlat niye kafa tutar?”, “Dost niye yüzünü buruşturur?, “Arkadaş neden arkadan konuşur?” gibi sorularla tutsak alınan kadınları gündeme getirelim.

Bu 8 Mart’ta; “Kadınla erkek arasında ne zaman eşitlik olur biliyor musunuz? Yeteneksiz kadınlar da, yüksek mevkilere geldikleri zaman” diyen Fransa’nın ilk kadın başbakanı  Edith  Cresson’un  bu çarpıcı sözünü bir kez daha kulağımıza küpe yapalım. En hoyrat haliyle özellikle kız çocuklarına dayatılan sözel, psikolojik, fiziksel şiddetle baş etmeye çalışan; dini, siyasi, toplumsal, ailevi, geleneksel adetlerle, kurallarla mücadele eden; çalışma hayatından, okuldan, kamusal alandan uzaklaşmamak için direnen kadınları anmsayalım.

Bu 8 Mart’ta; ekonomik, kültürel, sosyal dayatmalara direnebileceğimizi, bunları dayanışmayla aşabileceğimizi, kadını Cumhuriyet Devrimi atılımlarının temeline koyan Atatürk’ün bize sağladığı kazanımlarla sahip çıkmazsak, karanlık dehlizlerde kaybolup gideceğimizi, elimizden hoyratça çekilip alınan haklarımıza el sallayacağımızı bir kez daha hatırlayalım.

Bu 8 Mart’ta; saçını süpürge ederken saçlarından sürüklenen kadınların, çocuk gelinlerin,  ürkek bakışlarla kuaför koltuğuna oturup, “Saçımı çok kısa kesin. Ele gelmemesi gerek!” diyen genç kadının iç acıtan sözlerini işitelim. Nüfusun yarısını oluşturan, tümünü doğuran, büyüten, eğiten, koruyan, kollayan kadınların, imza atmasını bilmeyen, ama dayak atmasını iyi bilenlerin elinde çarçur olan hayatlarına dokunmaya çalışalım.

Bu 8 Mart’ta; şiddet gören, tecavüze uğrayan, taciz edilen, namus- töre- kıskançlık sarmalında  sıkışan kadınların, erkeklerin insafına bırakılmayacak, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine sığmayacak kadar önemli olduğunu haykıralım.

Bu 8 Mart’ta; her şeyin erkeklere ait ve onlara emanet edildiği ülkemizde, “Kadın eve! Erkek işe!”sözünün geçerli olduğu günümüzde, kaderini de, kederini de sessiz ve sitemsiz yaşayan, sonra da; bu dünyadan çekip giden, göçüp giden, kaçıp giden, kayıp giden, bıkıp giden, küsüp giden, özetle yaşamadan ve yaşlanmadan ölüp giden hemcinslerimizi unutmayalım.

Bu 8 Mart’ta; aşsız evin, işsiz kocanın, hayalleri ve geleceği ellerinden alınan mutsuz ve umutsuz çocukların baskı ve şiddet olup kadını vurduğunu aklımızdan hiç çıkarmayalım.

Bu 8 Mart’ta; “Elinde çekiç olan, herkesi çivi görürmüş!” sözünü esas alarak yola çıkanların; kadınları çivi görmediği bir ülke hayali kuralım!

Ve bu 8 Mart’ta; saçını ağartırken sevdiklerinin yüzünü de ağartan, 15 yaşında evlenip, 35 yaşında nine olan, varlık(!) kuyruklarında yokluğun çilesini dolduran, sofrada karnı hep tok olan, yufka yürekli olduğu kadar aslan yürekli kadınları, bizim kadınlarımızı selamlayalım…

Rica notu: 8 Mart 2019 Cuma günü saaat 12.30- 13.00 arası Kanal B’nin “Söz İstanbul’da” programında Betül Özel’le “Kadını” konuşacağız. Gözünüzü ayırmayın derim!