ADANA’dan İZLER ve İZLENİMLER…
Atatürk Üniversitesi’nden ve öğrenci yurdundan kadim dostlarım, vefa küpü arkadaşlarım olan Şeyda (Berk) Eker ve Necati Eker, yıllardan beri; “Gel de “Portakal Çiçeği Karnavalını gör” derlerdi, ben de bi türlü vakit bulamazdım. Sonunda baskılara dayanamayarak, bu yıl 6.cısı yapılan festivale konuşma, dertleşme, davete icabet etme babından “evet” deyip yollara düştüm! İyi ki düşmüşüm!
İstanbul’dan kalkan uçakta başlayan heyecan görülmeye değerdi doğrusu. Herkes Adana’yı ve karnavalı konuşuyor, etkinliklere kavuşmak için bir an önce uçağın havalanmasını bekliyordu. Nihayet kazasız, belasız, rötarsız Adana’ya indik! Şimdi ben işin, daha doğrusu sözün neresinden tutsam acep?
Adana’ya inip muhteşem kalabalığı görünce “aman Tanrım o ne!” diyerek yıllardan beri görmediğim arkadaşlarımla hasret giderme faslını akşam yemeğine erteleyip kendimizi sokaklara ve caddelere vurduk mu desem? Yoksa gören var görmeyen var deyip karnavalın ayrıntılarına mı dalsam?
Merkez Park’ta başlayan Seyhan Nehri kıyısına kadar uzanan Kostümlü Kortej yürüyüşünden mi girsem? Çevre illerden ve hatta yurtdışından gelenlerin oluşturduğu kilometrelerce uzayan insan selinden mi çıksam? Portakal, mandalina, limon ağaçlarının çevreye yaydığı enfes kokuları mı genzime çekip depolasam? Yetkililere göre 1.5 milyon kişinin katıldığı karnavalın coşkusuna mı şapka çıkarsam?
Mersin’den Hatay’a, Osmaniye’den Gaziantep’e, İstanbul’dan İzmir’e koşup gelenlerin sergilediği ve özlemini çektiğimiz dostluğu mu övsem? Karnavala lezzet ve görsellik katan sokak şovlarından sportif ve sanatsal aktivitelere, toplu gitar çalma gibi pek çok alanda yapılan yarışmalardan sergilere, söyleşilerden yürüyüşlere, hediyelik satışlardan ikramlara kadar uzanan renkli görüntülere mi dikkat çeksem?
Sergilere girip, panellere göz kırpıp, kültürel etkinliklere şöyle yan gözle bakıp gönüllerince eğlenenlerin kente yaydığı karnaval coşkusunu mu alkışlasam? Meydanlara kurulan dev ekranlardan duyulan müziğe mi kulak kabartsam? Kostüm tasarım yarışmasında ödül alan, sahne alan amatörlerin başarılarına mı şapka çıkarsam? Sokak defilelerindeki profesyonelliğe mi bravo desem?
“Nisan’da Adana’da” sloganıyla düzenlenen karnavalın duvarlara yansıyan esprili, göndermeli, yöresel ağızlı sözlerini mi not alıp okurla paylaşsam? “Adana’nın Nisan’ı da, insanı da farklıdır” sözüne mi hak versem? Adana Demir Spor taraftarlarının duvarlara yazdığı; “Kural da bizik. Kral da bizik!” sözüne mi gülsem? Sokakları dolduran rengârenk çiçeklerin üstündeki kartonlara yazılan; “Çiçekler essahtır!” sözündeki inceliğe mi gülümsesem?
Kortej yürüyüşünde; “01 Acil” kostümüyle yürüyen hemşireleri mi, yoksa Adana Kız Lisesi eski mezunlarının oluşturduğu portakal renkli bando takımını mı favorim saysam?
Durmadan yiyip içerek dolaştığımız, yorulunca çimenlere uzandığımız meydanlarda; seyyar tezgâhlardan sokaklara taşan kebap kokularını mı, şalgam suyunun unutulmaz lezzetini mi dile getirsem? Bu lezzetlere dair ser verip sır vermeyen ağzı fermuarlı Adana esnafının ortak kararlılığından mı söz etsem? Bu lezzet küpü yemeklere rağmen hala zayıf kalmayı başaranlara bu işin sırrını mı sormaya kalksam? Sokakları dolduran ve yürümeyi zorlaştıran kalabalığın, ülkemizin dört bir yanından gelenlerin birbirine gösterdiği konukseverliğin, nezaketin, ikramların mı altını çizsem? Yıllar sonra uçakta karşılaştığım Kadıköy Anadolu Lisesi’nden öğrencim başarılı iş adamı Ali Bolluk ve zarif eşinin içten ilgi ve duyarlılığına mı duygulansam?
Hele de arkadaşlarımın yeni aldıkları arabalarının tamamen rastlantı olan “ND” plakasını görünce havaya girip bunu bana yapılan özel bir jest mi saysam? Otellerde yer bulamayanların konuksever Adana halkının evlerinde kaldığını mı yazsam? Eski bir arkadaşımın beni telefonla arayıp; “Neşe kusura bakma seni görmeğe gelemiyorum, şu anda evde 25 konuk ağırlıyorum” şeklindeki açıklamasıyla nasıl da yüreğimi ele geçirdiğini mi itiraf etsem?
Yoksa Şeyda ve eşinin yaptığı lezzet küpü yemeklerin, ikramların, mükemmel organizasyonun damağımda kalan tadını mı dillendirsem? Hele de Şeyda’nın kızı Arzu, Arzu’nun kızı Elif ve bendenizin “kız kıza!” sohbetlerini çok özleyeceğimi mi söylesem?
Özetle ve kısaca karnaval boyunca tek bir yürek olan, cömert bir ev sahipliği sergileyen, geleni ağırlayan, gideni uğurlayan, gerçek bir ana- baba evine dönen Adana’ya yeniden görüşmek üzere mi desem? Bilemedim.
Bildiğim o ki bu yazı hem hafta sonunuza biraz tat, renk ve lezzet katsın diye, hem de dostlarıma teşekkür edeyim diye yazıldı…