Yaşanılan olayda tedbirsizlik değil baştan aşağı sistemsizlik söz konusudur. Sistem olmayan bir yerde ne denetimden ne bakımdan ne de ihmalden söz edilebilir.
Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi'nde 78 kişinin hayatını kaybettiği otel yangınında kaybettiğimiz tüm kardeşlerimize Allah’tan rahmet ve yakınlarına sabırlar dilerim. Bu cümle belki de en kifayetsiz halini taşıyor yazarken, tekrarının olmamasını tüm varlığım ile arzu ediyorum.
Ateş düştüğü yeri yakıp geçti ve hepimize de ateşten gömlek giydirdi adeta. Şaşkınlığımızı, hayretimizi, afallamamızı, sersemlemelerimizi, dehşete kapılmaya kadar sürüklenen tüm duygularımızı yüzeye getirdi yaşanan yangın. Her ne kadar olay geçmiş olsa, kayıplarımız defnedilse de yürek yangınımız tütmeye devam ediyor. Ölümü ilk defa bu kadar yakınımızda hissettik belki de, biz de seyrettiğimiz portrenin içinde olabilirdik. İşte insanın durumunu özetleyen tablo budur. İnsan her şeyi ancak kendisini olayın içinde hissederse içselleştirebilir. Kendisine uzak gördüğü ihtimallere karşı ise yargıda bulunarak ahkâm kesme olasılığının aksi ancak ve sadece yüksek bilinç gerektirir.
Nedir bu yüksek bilinç? Bilinç, tek kelime ile karşılamak istersek ‘ŞUUR’ demektir. Etimolojik olarak kelimelerin menşeine erişmek, tanımları adeta üzerlerine yüklenmiş tüm diğer anlamlarından kurtararak aslına rücu ettirir.
Bilinç kelimesinin İngilizce karşılığı ‘consciousness’, Latince kökenli olup 16. yy kadar uzanır. Latincede -con- “birlikte” anlamındayken –scio- ise “bilmek” anlamına gelmektedir. Böylece kavramı oluşturan iki ayrı kelimenin anlamını birleştirdiğimiz zaman “birlikte bilmek, ortak olarak bilgiye sahip olmak” gibi anlamlar çıkmaktadır. Tek başına idrak edilen bir konudan öte, birlikte idrak edebilmenin önemi bir kez daha yüzümüze burada da çarpar. Bunun da ötesinde, ‘conscience’ kelimesi ‘VİCDAN’ anlamı taşır. Yani bilinçlilik, ortak vicdan ve bilginin birleşimini de ifade eder. 17. yy İngiliz klasik politika filozoflarından Thomas Hobbes ünlü kitabı Leviathan’da bilinçlilik tanımı yapar. Hobbes’a göre iki ya da daha fazla kişi bir ve aynı olguyu bir diğerine aynı şekilde iletirse, ortada bir bilinçli olma hali olduğundan bahsedilir. İngiliz düşünce dünyasındaki ‘common sense’ olarak kalıplaşan ve sağduyu ya da aklıselim anlamlarına da gelen ünlü deyişin kökeni buraya dayanır. 20. yy sembolik aydınlarından olan felsefeci Jean Paul Sartre, belki de tarif edilmek istenen durumun somutlanmış halidir.
Tüm bunların yaşadığımız dehşetle ilgisine gelecek olursak, gittiğimiz pek çok yerde—sinema, tiyatro, konser, AVM, otel vb.—kendimizin ve çocuklarımızın can güvenliğinin koruma altında olduğunu düşünüyoruz. Bu da son derece doğal, değil mi? Aslına bakarsanız, dünyada mutlak güvenli bir yaşamın mümkün olmadığını insan zihni bilir. Ancak, bu bilinçle paranoyak bir şekilde yaşamak da sürdürülebilir değildir. İşte tam da bu nedenle, insanlık “mühendislik” dediğimiz bilim dalını keşfetti. Mühendisler, sistemlere hâkim olan ve onları üreten bilim insanları olarak, bu sistemlerde meydana gelebilecek arızaları en iyi öngörebilen kişilerdir. Bu durumda, oturduğumuz bir mekânda “Burası nasıl yanar?” ya da “Burası yanarsa nasıl kaçarım?” diye düşünerek herkesi paniğe sevk etmek yerine, insanlara güven veren bir sistem kurmak ve bu sistemi denetleyecek birimler oluşturmak en doğal ve akılcı yaklaşımdır. Nitekim batı medeniyeti olarak adlandırdığımız ülkeler, 1800’lü yıllardan bu yana yaşanan olayları kayıt altına alarak, bu kazalara çözüm üreten ve tekrarlanmalarını engelleyen sistemler kurmuştur. Bu sayede aynı tür kazaların tekrar tekrar yaşanmasının önüne geçilmiştir.
Diyeceğim o ki, her yaşanılan olayda tedbirsizlik değil baştan aşağı sistemsizlik söz konusudur. Sistem olmayan bir yerde ne denetimden ne bakımdan ne de ihmalden söz edilebilir. Çünkü zaten her şey usulsüzdür. Merdiven altı çalışma şeklini destekleyen bakış açısı olan bir yerde yönetim sistemlerinin eksiklerini sormak birbirini kandırmak ya da günü kurtarmak, oyun oynamak, dalga geçmektir.
Bir vatandaş olarak, yaşanılan bu elim kaza sonrasında caddelere, sokaklara meydanlara kaybettiğimiz kardeşlerimizin isimlerini vermekten öteye geçebilmeyi talep ediyorum. Bu olayın farklılık yaratmasını yüzyıllardır akıl kullanarak insanca yaşama yolunu bulmuş ülkeler kadar bizim de depremden, yangından, sabotajdan, çığ felaketinden sonuçlar çıkartarak ülkece bakış açımızı değiştirmemizi ve artık bu yaşam şeklini talep etmemizi her vatandaştan da diliyorum.