AH BİZ EŞEKLER!..

Ah biz! Ah biz eşekler!..

Biz eşek milleti de eskiden, siz insan milleti gibi konuşurmuşuz. Bizim de kendimize göre bir dilimiz varmış. Konuşmamız, müzik denli güzel, uyumlu, kulağa tatlı gelirmiş. Ne güzel konuşur, ne türküler söylermişiz. Biz eşek olduğumuzdan, sizin gibi insanca değil, eşekçe konuşurmuşuz. Ama eşekçe, yumuşak, tatlı, uyumlu zengin bir dilmiş.

Biz eşek milleti eskiden, şimdi olduğu gibi anırmazmışız, sonradan anırmaya başlamışız!

Nasıl olup da o zengin eşekçe ölmüş, ölü bir dil olmuş, sonra biz eşekler anırmaya başlamışız; bunu merak etmiyor musunuz? Merak ediyorsanız anlatayım. Kısacası, bizim dilimiz tutulmuş. Korkunç bir olayla aklımız başımızdan gidip de, dilimiz tutulunca eşekçeyi tümden unutmuşuz. O günden sonra da yalnız anırarak, iki uzun heceyle bütün duygularımızı anlatmaya çalışmışız.

Biz eşeklerin dilimizin tutulması epeyce eski bir olaydır. Eski kuşaktan yaşlı bir eşek varmış. Bir gün, bu eski kuşaktan yaşlı eşek, kırlarda tek başına otlamaktaymış. Hem otlar hem de eşekçe türküler söylermiş. Bir ara burnuna bir koku gelmiş; ama güzel bir koku değil, kurt kokusu…

Eski kuşaktan eşek, burnunu yukarı dikip, havayı derin derin koklamış. Hava, keskin keskin kurt kokuyormuş. Yaşlı eşek:

Yok canım, kurt değildir.. diye avunup otlamaya başlamış. Kurdun kokusu gittikçe artıyormuş. Belli ki kurt yaklaşıyor, kurt yaklaşıyor demek, ölüm geliyor demek….

Böylece kendi kendini avutmaktayken kulağına sesler gelmeye başlamış.ama güzel ses değil, kurt sesi… Yaşlı eşek kulaklarını dikip sesi dinlemiş; evet kurt sesi…

Kurt değildir, hayır kurt sesi olamaz!

O korkunç ses büsbütün yaklaşmış. Eşek kendi kendine söylenirmiş:

Yok yok.. Dilerim bu kurt olmasın… Kurdun başka işi yok da buraya mı gelecek!..

“Belki devedir, belki fildir!”

Bir yandan da yüreğini korku saldığından gözü çevresindeymiş. Bir de bakmış karşı dağın tepesinde, sisler dumanlar içerisinde bir kurt..

Aah, demiş, bu benim gördüğüm kurt değil, başka bir şey…

Başını otlara sokmuş,

Bana öyle geldi galiba, hayal gördüm. Evet, evet, hayal olacak…

Az sonra, çalıların arasından koşan kurdu görünce, korkusu artmış. Ama kurdun gelmesini hiç istemediğinden, yine kendini kandırmaya çalışıyormuş:

Kurt değildir, inşallah değildir. Başka yer kalmadı da burasını mı buldu gelecek? Gözlerim iyi seçmiyor da ondan.. Çalıların gölgesini kurt sandım.

Kurt yaklaşmış. Aralarında eşek adımı ile üç-dört yüz adım kalmış.

– Şu karşımda gördüğüm yaratık kurt değildir inşallah. Canım ne diye kurt olsun? Belki devedir, belki fildir, belki de başka bir şey, belki de hiç bir şeydir. Ben de her şeyi kurt görmeye başladım.

Kurt sırıtarak yaklaşmış, yaklaşmış. Aralarında ancak birkaç adım kalınca, yaşlı eşek:

Biliyorum bu gelen kurt değil, evet kurt değil, ama ben şuradan azıcık uzaklaşsam kötü olmaz.. demiş.

Kart eşek koşmaya başlamış.kurt da onun ardından koşmuş… Eşek,

Ah ben de ne budalayım.. Yaban kedisini kurt sanıp kaçıyorum. Hayır, kurt değil!..

Eşek kaçmış, kurt kovalamış. Kuyruğunun dibinde kurdun kızgın kızgın solumasını duyunca, yaşlı eşek kendi kendine,

Bahse girerim ki bu kurt değil. Kuyruk altımda solumalarını duyduğum bu yaratık kurt olamaz..diye söyleniyormuş.

Kurt, sağ kabasına bir pençe atınca oracığa yıkılan eşek:

Biliyorum, biliyorum sen kurt değilsin. Arkamla oynama gıdıklanıyorum. El şakasını da hiç sevmem demiş.

Azgın, aç kurt keskin dişleriyle eşeğin sağrısını ısırmış, budundan büyük bir parça koparmış. Can acısıyla yere yıkılan eşeğin birden dili tutulmuş. Bildiği eşekçeyi korkudan unutmuş. Kurt boynuna, gerdanına saldırmış. Eşeğin her yanından kanlar fışkırmaya başlamış.zİşte ancak o zaman eşek:

Aaa kurtmuş.. Aaa o imiş.. Aaa o imiş!. diye bağırmaya başlamış.

Kurt onu parçalar, o da dili tutulduğundan yalnız:

Aaa o imiş…Aaa, oo-ii… Aaa-iii…Aaa-iii!.. diye bağırır inlermiş.

Kurdun dişleriyle parçalanan eski kuşaktan eşeğin dağı, taşı inleten sözlerini bütün eşekler duymuşlar:

Aaaa-iii, aaa-iii!…

İşte ogünden sonra, biz eşek milleti, konuşmasını, söyleşmesini unutmuşuz; her duygumuzu, her düşüncemizi, anırtıyla anlatmaya başlamışız.

O eski kuşaktan eşek, tehlike kuyruk altına girinceye dek, kendini avutup, kandırmamış olsaydı, bizler de konuşmasını bilecektik.

-Ah biz eşekler, ah biz eşek milleti… Aaa-i, aaa-i, aaaaii!!!

Nereden mi aklıma geldi?

Büyük mizah yazarı sevgili Aziz Nesin “Ah biz eşekler” öyküsünü çok uzun yıllar önce kaleme aldı…

Anısı önünde sevgi ve saygıyla eğiliyorum… “Durup dururken nereden aklına geldi?” diye soracak olursanız, yanıtı basit:

Uzak ülke Patagonya’dan!..

Her sabah kalktıklarında biraz daha yoksullaşmış, biraz daha zavallılaşmış, biraz daha gelecekleri çalınmışken… Yönetenler iyice batağa batmışken… Kendilerini sarsan, uyandırmaya çalışanlar yerle yeksan edilirken… Halkının bir bölümü hala “Dur bakalım, daha neler olacak?” diye izleyen, sessiz kalmaktan konuşmayı bile unutacak hale gelmiş Patagonya milletinin trajedisine bağrım yandığı için aklıma geliverdi…

Neyse ki uzak, çok uzak bir ülke…

https://twitter.com/umit_zileli