BAĞIMSIZ, BAĞLANTISIZ, BAĞLAÇSIZ BİR YAZI!
Başbakan özel hayatında da esprili mi bilmiyorum! Ama devleti yönetirken ilginç şakalar yapıyor. Örneğin bir türlü fren tutmayan doların yükselişi için; “Ne bakıyorsunuz? Dolar bu iner de çıkar da” diyor. ABD büyükelçisi için “zevzeklik etmiş” diyebiliyor. Şaka gibi…
Erdoğan “adam ve madam” benzetmesiyle cinsiyetçilik ve yabancı düşmanlığını kısa bir tümcede buluşturup hem kadına hem yabancılara karşı iç dünyasındaki düşüncelerinin kodlarını açığa vurma becerisi gösteriyor. Böylece en üst perdeden komşu yakın, ilişki uzak, sınırlar bazen açık bazen kapalı, daha çok kevgir, diplomasi ise sınırlı siyasetinin ipuçlarını veriyor. Bu tür konuşma ve açıklamalar batıda siyasi gaf olarak görülse de bizde siyasi otoritenin her anlamda pekişerek sürmesi anlamına geldiği gibi başarı olarak da algılanıyor!
Erdoğan, her ne kadar cenneti anaların ayağının altına seren bir inanç sisteminden gelse de, içine doğduğu kültürel iklimi yadsıması mümkün değil. Kendisine oy veren ve sıkı bağlarla bağlı kadın seçmenlerinin çokluğuna rağmen bu sözü söyleyebiliyorsa güvendiği dağlar var demektir, kendi döneminde kadının genelde hayatta, özelde siyasetteki görünürlük ve işlevini azaltmasına rağmen. Nefret dilinin neden olduğu olaylara rağmen.
Göğsünü gere gere had bildirmenin, hiçe saymanın, muhatap almamanın, ayar çekmenin, posta koymanın, her şeye omuz silkmenin, “bildiğimizi okuyacağız” demenin sonucu kopan fırtınaların, yaratılan krizlerin bize ödettiği faturalara rağmen.
Birkaç can alıcı ve verimli(!) saptama yaptıktan sonra burada bir virgül koyuyorum. Yanıtsız kalan her sorunun zihnimi meşgul ettiğinin altını çizerek ve gelecek yazılarda yeniden devam etmek üzere…
Köprüler yaptıran gelip geçmeye, hastaneler yaptıran gidip iyileşmeye(!), okullar kapatan eğitimi yerle bir etmeye esas alan bir anlayış; doları küçümsemiş çok mu? Nasılsa basın ellerinde, televizyon önlerinde, meydanlar emirlerinde, “çık” dedikleri anda sokağa dökülecek milyonlar arkalarında iken devlet yönetilir.
OHAL zırhına sığınarak, ülkenin bütün sorunları bir gecede bitecekmiş gibi başkanlığı hedefleyerek, operasyon, müdahale, fetih, sefer, kuşatma gibi sözcüklerle yatıp kalkarak; “gelecekleri varsa, görecekleri de var” gibi mahalle kahvesi düzeyinde siyaset yaparak, ülkeyi yönettiklerini sanıyorlarsa sözümüz yok!
Erdoğan sık sık; “Kusura bakmasınlar edebiyat yapmasınlar” diyor ya! Ne yalan söyleyeyim hem kusura bakıyor, hem de edebiyat yapıyoruz! Ne yapalım? Çünkü her atılan kurşunla yaralanan, her yitenle canı yanan, kendi derdini unutan, kesilen ağaçlara dertlenen, nerde barış lafı duysa kulak kesilip ümitlenen yüreklerden taşıyoruz.
Yine ne yapalım ki tüm bunlar hiçe sayılsa da, kurallar ve teamüller görmezden gelinse de, gerçeklerle yüzleşmek işlerine gelmese de, “Ya ben ya tufan” dense de, evlerden ırak bir son için kaygılanacak yüreklere sahibiz.
Ülke artık turist değil turizmci ağırlıyor diyor sektör temsilcileri Son bir yıl içinde 6 bin bankacı işsiz kaldı diyor yetkililer. Yeni yatırımlar durduğu için işsizler ordusu büyüyor diyor ilgililer. Üniversitelerde rektörlük seçimleri kaldırılmak isteniyor diyor basın.
Sokakta, okulda, devlet dairesinde, restoranda, kahvede, iş yerinde, kısaca yaşamın her alanında herkes birbirine kızgınsa, kavga, dövüş, çatışma, dalaşma, hakaret hız kesmiyorsa, Rize Valisi, silah ruhsatı sayısındaki artışla övünüyorsa; nefret söylemi, ayrıştırma ve kutuplaştırmanın temelleri atılmış ve tutmuş demektir. Toplum kamplara bölünerek, kültürel açıdan yaftalanarak yeniden kurgulanmış, halk makbul olanlar ve diğerleri diye sınıflandırılmış demektir.
Yeni Türkiye buysa hedef 12’den vurulmuş demektir…