BİLİM, EĞİTİM, GEÇMİŞ ve GELECEK…
Bu yazımı gecikmeli 24 Kasım yazısı sayın ve öyle okuyun lütfen!
Önce birkaç not eklemeliyim. Mutsuz kişiden mutlu birey olur mu? İyi öğretmen, başarılı doktor, aranan mühendis, tercih edilen avukat olur mu? Örneğin atanamayan öğretmen sayısı bakana göre 81 bin, kayıtlara göre 238 bine ulaşmışsa! Bu rakam 37 ilin nüfusundan daha büyükse! 45 öğretmen atanamadığı için intiharı seçmişse! Adalet Bakanı Gül, gülümseyerek; “275 bin kapasiteli 38 yeni cezaevi daha yapacağız” diyorsa!
Ve atanamadığı için bunalıma giren ve birkaç ay önce evinde kendini asan genç öğretmen İsa Erdoğan ardında; “Üzgünüm, uzun zamandır mutsuzum. Mutlu nasıl olunur onu bile bilmiyorum aslında. Hayatımın geri kalanını devam ettirmek için umudumu, ışığımı kaybettim. Başka bir neden aramanıza gerek yok. Kendi irademle aranızdan ayrılıyorum” şeklinde bir mektup bırakmışsa! Bugün bu köşe bu mektuplardan birine ayrılır. Çünkü gelenlerin çoğu ortak derdi içermektedir.
Şimdi sizleri daha fazla merakta bırakmadan anlatayım, yani siz sormadan ben kısaca özetleyeyim. Aslında bilen biliyor ya! Bir yanda yetkili ağızlardan normalleşme çağrıları, bir yanda bağımsız yargının bağımlı kararları, bir yanda ateşi inmeyen kurdaki ateşin yarattığı dip dalga ve diğer yanda 24 Kasım nedeniyle masaya yatırılan; 20 milyon öğrenci, 30 milyon veli, 1.5 milyon her kademede öğretmenle eğitim dünyamız! Borç içinde yüzen, önüne gelen işi yapan, baskı altında kalan öğretmenler ve onların elinde yoğrulacak olan eğitim geleceğimiz…
Biri diyor ki; “Eğrisiz, engelsiz yoldur öğretmen”
Öteki diyor ki; “Bükülmez bir bilek koldur öğretmen”
Başka biri diyor ki; “Emektar erdemli eldir öğretmen”
Bir öteki diyor ki; “Tarifi imkânsız haldir öğretmen”
Bir yetkili diyor ki; “ Atanamayan 81 bin öğretmen.”
Kayıtlar diyor ki; “ Atanamayan 238 bin öğretmen”
En büyük öğretmen, daha doğrusu başöğretmen Büyük Atatürk diyor ki; “Yalnız siz öğretmenler! Ölen ve öldüren birinci orduya niçin ölüp neden öldürdüğünü anlatan ikinci bir ordunun mensuplarısınız.”
Falih Rıfkı Atay, “Babamız Atatürk” adlı kitabında diyor ki; “Bir öğretmen Atatürk hakkında hakaretamiz bir şiir yazmıştı. İşinden çıkarıldı. Bir süre sonra yeniden göreve dönmek için başvuruda bulundu. Dönemin MEB’nına başvurdu. Ve ısrarla Atatürk’le görüşerek, göreve dönmek istediğini söyledi. Bakan bu talebi Atatürk’e açarak; “Hani, hakkınızda ağır bir hiciv yazan öğretmen vardı. O af kanunundan faydalanarak yeniden görevine dönmek istiyor” dedi. Atatürk; “Öğretmen yapılmasını yasal bir engel var mıdır?” “Hayır efendim!” “O halde niçin bana soruyorsunuz?” “İşlediği suç sizin hakkınızda!”
Büyük Atatürk’ün yanıtı yeri göğü inletecek ve asırlar boyu ders alınacak yüceliktedir; “Aşk olsun sana! Şahsi dargınlığım yüzünden yasaları çiğneyeceğimi mi sanıyorsun? Kendisini hemen ilk açılacak yere tayin ediniz.”
Daha devam edebilirim ama burada bitsin! Olup bitenin özü özeti bu olsa gerek…