KAFAMI BOZAN ŞEYLER

BİR CUMHURBAŞKANI ÜLKESİNİ BU KADAR REZİL EDEMEZ

Dünyanın en önemli sporcularından Muhammed Ali'nin ölümü herkesi çok üzdü.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sadece üzülmekle kalmadı ve cenaze törenine katılmak üzere Amerika'ya gitti.
Ama ne gitmek.
Sanki Suudi Kraliyet ailesi gibi yanına büyük bir kalabalık aldı.
Diyanet İşleri Başkanı orada.
Enerji Bakanı damat bey orada.
Spor Bakanı orada.
Kimi danışmanlar da orada.
Ayrıca Erdoğan bu cenazeye protokol gereği gitmek zorunda değil. kendi arzusu için gidiyor. Ama kendisinin ve yanındakilerin bütün masrafı bu milletin cebinden ödeniyor.
Şimdi gelelim bu gezinin asıl amacına.
Erdoğan bu cenazeye tek nedenle gitti.
Amerika Başkanı Obama'nın cenazeye katılma ihtimali vardı. Bu henüz kesinlik kazanmamıştı. Erdoğan “Cenazede bir araya geliriz” umuduyla hemen cenazeye katılma kararı verdi.
Beklenti şuydu; Muhtemelen Obama dışında hiçbir ülkenin lideri cenazede olmayacaktı.
Bu durumda hangi ülkeden gelirse gelsin bir Cumhurbaşkanı, Başbakan veya Ürdün Kralı gibi bir kral protokol gereği Obama ile yan yana olacaktı.
Ancak Obama son anda cenazeye katılmayacağını bildirdi.
Böylelikle Obama ile fotoğraf verme hayali sona erdi.
Hayal kırıklıkları aslında Amerika gezisi öncesi başladı.
Erdoğan cenazeye katılacağını ve burada bir konuşma yapacağını açıkladı.
Bir gün sonra Muhammed Ali'nin ailesinden “Cenazede konuşmayacak” karşı açıklaması geldi.
Erdoğan cenaze namazı sırasında Muhammed Ali'nin tabutunun üzerine “Mekke örtüsünden kesilmiş bir parça” koymak istedi.
Aile ise örtüyü kaldırdı ve “Biz daha sonra koyarız” dedi.
Erdoğan yanında götürdüğü Diyanet İşleri Başkanı'nın cenaze namazında Kuran'ı Kerim okumasını istedi.
Bu istek de reddedildi.
Hepsinin üstüne bir de her zaman olduğu gibi bir koruma kavgası yaşandı.
Amerika ziyareti sırasında güvenliği Beyaz Saray'ın gizli servisi tarafından sağlanması gereken Erdoğan'ın kendi korumaları bu kuralı yine hiçe saymak istedi ve araç başında kavga çıkardı.
Tabii Amerikan yasaları üste çıktı ve koruma gizli servis tarafından yapıldı.
Sonunda Erdoğan yaşadığı büyük hayal kırıklığı sonucu Muhammed Ali'nin toprağa verilme törenine katılmaktan vazgeçerek Türkiye'ye dönme kararı aldı.
Şimdi sormak istiyorum; bir ülkenin cumhurbaşkanı üst üste bunca skandalın yaşanmasına neden olabilir mi?
Bir cumhurbaşkanı ülkesini birkaç saat içinde bu kadar rezil edebilir mi?
Çok merak ediyorum Türkiye'ye döndüğünde yaşananları nasıl anlatacak ve bundan kendine pay çıkarmaya çalışacak.
Hep yazıyorum, hep söylüyorum. Uzun bir süredir Türkiye'nin dış itibarı hiç yok.
Türkiye artık medeni dünyada hiç ciddiye alınmayan bir ülke haline geldi.
İçeriye dönük “dünyaya kafa tutan adam” propagandaları toplumun bir bölümünü etkiliyor olabilir ama çok yakında artık foyanın döküleceğini ve gerçeklerin ortaya çıkacağını söylemek kehanet değildir.

ÖFKELİ ADAM

BU ADAM HERKESİN AKLIYLA ALAY EDİYOR

Bülent Turan AKP Grup Başkanvekili.
Grup Başkanvekili demek bir partinin Meclis'teki “genel başkanı” demektir.
Bu kişi CHP Genel Başkanı'nın cenaze töreninde uğradığı saldırıyı ve önüne mermi bırakılmasını savunarak “Bunlar doğal tepki” diyebiliyor.
“Bidon kafalı” lafına yıllardır takık olanların bütün halka “bidon kafalı” muamelesi yapmalarının tipik bir örneğidir bu.
Bülent Turan'a göre Kılıçdaroğlu'nun önüne “mermi” bırakılması bir şehit yakınının doğal tepkisiymiş.
O kişi mermi bırakarak “Şehidimiz bu kurşunla öldürüldü” demek istemiş.
Peki, o şehit yakını tepkisini neden muhalefet liderine gösterir?
Aynı cenazede ülkenin Başbakanı, İçişleri Bakanı da var.
Terörle ilgili sorumluluk ve mücadele gücü ve yetkisi bu kişilerde.
O halde hedef neden muhalefet lideri oluyor?
AKP Grup Başkanvekili'nin “vahim” açıklamaları iktidarın muhalefete karşı “mafyavari” yöntemlerle baskı ve sindirme operasyonları için düğmeye bastığının kanıtıdır.
Ülkeyi kin ve nefretle yönetip, halkı birbirine düşürmeye çalışanlar elbette bunun hesabını da vereceklerdir.

Bİ SORALIM BAKALIM

BU GAZİ VAKFININ NE KADAR PARASI VAR?

Türkiye'de belli ki parasal kaynakları çok güçlü bunun da ötesinde her şeyi yapabilecek kadar yetenekli vakıflar varmış.
Bunlardan biri Türkiye Gaziler Vakfı.
Bu vakıf bir gecede Ankara caddelerindeki çok sayıda billboard'a “Kemal Kılıçdaroğlu'nu lanetleyen” afişler astı.
Reklam işinde olanlar bilir, bu billboard'lara reklam vermek öyle bir gecelik iş değildir. Çoğu aylarca öncesinden kiralanmıştır, ha deyince yer bulamazsınız. Bulsanız da fiyatları çok pahalıdır.
Ama resmi hesabında sadece bağışlarla ayakta durduğu anlaşılan bu vakıf Kemal Kılıçdaroğlu'na yalan bir haber üzerinden hakaret eden afişler için tonla parayı harcamayı göze almış.
Savcıların aslında harekete geçmesi gerek.
Ama nasıl yapacaklar? Yapamazlar. Çünkü bu vakıf iktidar ile bağlantılı. Zaten muhtemelen Ankara sokaklarını da iktidarın ya da görevlendirdiği bir belediyenin olanaklarıyla afişlerle donattılar.
Herşey giderek çok çirkinleşiyor.

SOSYAL MEDYA

TWİTTER HESABIMI BİRİLERİ ELE GEÇİRDİ

İzleyici sayısı 644 bine çıkan Twitter hesabım dün öğle saatlerinde bilgisayar deyimiyle “hack”lendi.
Şifrelerimi ve telefon numaramı ele geçirenler şu anda hesabı kendileri yönetiyor ve benim adıma akıl mantık dışı mesajlar atıyorlar.
Twitter üzerinden hesabımı kurtarmaya çalıştım ama o da mümkün olmadı çünkü düzeltme yaptığımda karşıma benimle hiç ilgisi olmayan bir hesap çıkıyor.
Twitter'da haklı olarak “işte hesabını kurtardık” diyor.
Hesabımın ele geçirilmesinden sonra dün öğle saatlerinden itibaren adıma sayısız tweet atıldı.
Bunların hiçbiri ile ilgim yok. Gerçi takipçiler ilk sahte tweetten itibaren bunun bana ait olmadığını anlıyorlardır ama yine de benim adıma çok kötü bir durum.
Umarım siz bu satırları okuyana kadar hesabımı geri almış ya da en azından askıya aldırmış olurum.
Bu nedenle benden olduğu anlaşılan bir tweet gelinceye kadar lütfen itibar etmeyin.

YENİ ÖĞRENDİM

BAVUL DA ASLINDA GÖRSEL BİR SAHTEKÂRLIKMIŞ

Balyoz Davası tersine dönüp tezgâhı hazırlayanların üzerine çökmeye başladı ya, itiraf gibi açıklamalar da ardı ardına geliyor.
Balyoz davasının “flaş” ismi Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu uzun süredir hapiste biliyorsunuz.
Sonunda iddianame tamamlandı ve gördük ki sanıklar arasında Taraf'ın o dönemki Genel Yayın Müdürü Ahmet Altan, yardımcısı Yasemin Çongar ve Yazıişleri Müdürü Yıldıray Oğur da var.
Balyoz Davası'nın fitili Taraf Gazetesi'nin taraflı yayınları ile ateşlenmiş, başta bu gazetenin tüm yazarları olmak üzere, AKP'ye yakın bütün medya tarafından bu ateşe benzin dökülmüştü.
Şimdi son anda dümen kırıp Erdoğancı kesilen ve kendilerini cemaatten sıyıranlar “bavul” olayının da içyüzünü anlatıyorlar.
Zamanında Balyoz'u çok diline dolayan yandaşlardan biri “Aslında” dedi “Bir bavul dolusu belge teslim edilmemişti Baransu'ya.”
Meğer cemaatçiler düzenledikleri bütün belgeleri bir CD'ye yüklemişler.
Taraf'çılar ise “Millet CD'yi anlamaz, iyisi mi bunların hepsini kâğıda basalım ki cahil halk da inansın” demişler ve CD'deki her şeyi kağıda dökmüşler.
Tabii bu da binlerce sayfa ediyor. Hepsi toplanınca bir bavulu dolduruyor.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

UTANMA DUYGUSUNUN YOK OLMASI BU KADAR MI KOLAY

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Meclis Adalet Alt Komisyonu üyelerinin cezaevleri ziyaretleri ile ilgili sözlerini çarpıtan AKP'lilere en güzel cevabı AKP milletvekili Mehmet Metiner vermişti.
Metiner, herkesi şaşırtan biçimde gerçeği açıklamaktan çekinmemiş ve şunları söylemişti; ‘'Gerçekten, cezaevlerini dolaşırken pek çok insanla, örgütüne bakmaksızın, görüşmeler yapıyoruz, özellikle de hasta tutuklu ve hükümlülerle her bir partiye mensup milletvekilleri olarak görüşmeler yapıyoruz. Cezaevi Komisyonu Başkanı olarak şunu içtenlikle belirtmek istiyorum: İçeride yatan kim olursa olsun, hangi örgüte mensup olursa olsun, hastaysa gerekli duyarlılığı gösteririz ve sorunun çözümü için de gerekli her türlü katkıyı sağlarız.”
Metiner, bu konunun polemik konusu yapılmasını ‘'gayriinsani, gayriahlaki'' bulduğunu da belirtmişti.
Ancak Metiner'in tutumu 24 saat sonra değişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Kılıçdaroğlu'nun sözlerini çarpıtanlar kervanına katılıp üstelik bir de cezaevi yerine “hastane” diyerek “Teröristleri ziyaret ediyorlar” diye konuşunca Metiner de çark etti.
‘'Biatse biat, itaatsa itaat. Liderimin dediği dediğimdir. Sayın Cumhurbaşkanı ne dediyse, her bir söylediğinin arkasındayım'' diyerek hem söylediklerini yalayıp yuttu hem de bir gerçeği toprağa gömmeye kalktı.
Söz konusu iktidar olunca aslında hiçbir şeye şaşırmıyoruz ama yine de “utanma duygusu nasıl bu kadar yok olabilir” diye sormaktan da kendimi alamıyorum.
ÖZÜR: Değerli okurlarım. Bugün hayli uzun sürecek bir diş ve çene ameliyatına gireceğim. Bu nedenle yarın yazı yazmam çok zor olabilir. Güncelliğin bozulmaması için yedek yazı yazmak da istemedim. Eğer ameliyat tahminimden önce biterse elbette yazacağım. Ama yarın bu sayfada yazı görmezseniz lütfen bir günlük izinli sayın. Sevgiler, selamlar.



https://twitter.com/can_atakli_