BU BOŞLUKTA  SORACAĞIM YIĞINLA SORU VAR da DUYAN VAR mı EMİN DEĞİLİM!

Çuvaldızı bu kez özellikle şahsıma(!) ayırdım! Haftada üç gün yazdığım köşemin harf, tümce ve sayfa kontenjanını kılı kırk yararak doldurmaya çalışırım. Yayın yönetmenlerini kızdırmamak, okurlarımın sabrını taşırmamak gibi çekincelerim var. Ancak niye uzun diye eleştirilince de sözü olan, derdi olan şeyler yazınca uzun oluyor demek zorundayım!

Korana çifti kol kola girip, sınırları aşarak toplumu eşitliğince, güvenilen tüm dağlara da kar yağınca; Alıp başını gitmenin, alıp başın gidememenin ne anlama geldiği anlaşıldı. Şairin dediği gibi bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine yaşamanın ne büyük hazine olduğu görüldü. Ve önüme bu boşlukta sorabileceğim yığınla soru döküldü.

Bu koşullarda, bu belirsiz bekleyiş sırasında görülen o ki işin şaka kaldırır tarafı, hafife alınacak yanı yok. Yaşamı, ölümü, salgını, hastalığı, yapılanları, yapılamayanları, iyiliği, kötülüğü, kaderciliği, mücadeleyi sorgularken; önem ve değer vermediklerimizi yeniden gözden geçirmeye başladığımıza göre sorunun yanıtı yine bizde mi yatıyor ne?

Sırada yakın tarih hafızamdan açık ve somut örnekler var!

Sözüm meclisten dışarı; Korona çiftiyle hemhal olduğumuz günden beri pek çok sorunla karşılaştık. Yasaklar, maske dağıtımı, yaş sınırı, 60’a yakın ülkeye yardım yaparken ülkeyi gözden çıkarma, sosyal mesafe vb. Neden derseniz nedeni yok veya çok! Sıralayacak değilim.

Sözüm meclisten içeri! Bağlı olduğu partinin genel başkanı tarafından görevden alınan Ankara’nın eski belediye başkanı; “Kolonyamı aldım, dünyada kendi tebaasını bu kadar düşünen ikinci bir lider yoktur, Allah sizi başımızdan eksik etmesin!” buyurmuş!” Tebaa derken kimi kastetmiş olabilir sizce? Bu açıklama yeniden göze girmek, ya da gözden daha çok düşmemek için olabilir mi?

Ne diyor CB; “Bu devlet milletin mecnunudur. Sevdiğini gurbette yalnız bırakmaz.” Bence eksik! Yalnız milletini değil, milletleri yalnız bırakmayacak kadar alicenap bir milletiz! Cömertlikte sınır tanımadığımızı yazıp dururken haksız mıyız? İç piyasada maske yok, dünyanın dört bir yanına kargo uçaklarıyla sağlık malzemesi gönderiyoruz, ambülans uçaklarımızı bakan yakınlarının hizmetine sunuyoruz. Destansı bir tarih yazıyoruz tarih…

Dünyanın en yardımsever ülkesi olarak, itibardan tasarruf edilmez ilkesini esas alan bir devlet olarak; Halka zikredilmeye çalışılan, halka zerk edilmeye başlanan bu özelliklerimizle dünyaya nam salıyoruz! Bu arada; açlık artıyormuş, yoksulluk tavan yapmış, işsizlik intiharları tetikliyormuş, 25 yaşındaki genç telefonunu rehin bırakarak 10 liralık benzin alıp kendini yakıyormuş vb gibi önemsiz pek çok şey de bu hay huy arasında unutulup gidiyor. Hele de göklere çıkarmanın, ya da yerin dibine batırmanın bu kadar kolay olduğu ülkemizde kimin çıkarıldığı, kimin batırıldığı ortada iken izaha ve ayrıntıya gerek yok!

Evet, sokaklar boşaldıkça, evlerde de yalnızlık büyüyor, büyük “ev hapsi” (büyük gözaltı mı demeliydim?) uzadıkça insanlar içine kapanıyor. Bu arada İsviçre “toruna sarıl” izniyle nine ve dedelerin yüzünü güldürürken, biz onlara bakıp gün sayıyoruz! Yürümek, dolaşmak, hava almak bedensel ve ruhsal sağlık için zorunlu muydu? Yok, canım böyle bir şey olsa her şeyi bilen yönetim uygulamaz mıydı? Tahminim şu ki daha çok beklemeden izin çıkacak! (çıktı bile)

Karantina boyunca neleri gözden geçirdik, nelerin değerini daha iyi anladık, neleri yeni baştan ele alıp değerlendirdik, neleri gereksiz bulup kenara fırlattık, hangi plan, proje, hayallerimizden vaz geçtik kim bilir? Ama bir şey var ki çok ders çıkardık. Ve atasözlerine sığındık. “Sabah ola hayır ola!” dedik, “Allah kerim!”, “Du bakali nolecek!” “Gün doğmadan neler doğar”, “Böbürlenme padişahım senden büyük Allah var” gibi sözlerde teselli aradık. Gelelim adrese teslim mektuba!

Niyetleri belli ve tehlikeli Korona çiftinden mektup var!

“Sizi evlere tıktım, adına zorunlu tatil dedirttim, ama görüldüğü üzere ben tatil yapmıyorum, durmadan ortalarda dolanıp siyaseti bile yönlendiriyorum. Sizin cumhurbaşkanınız Makedonya ve Bulgaristan Cumhurbaşkanlarıyla görüşüp, seçimle gelen belediye başkanlarınızla görüşmedikçe, hele de onların yardım kampanyalarını engelledikçe benim işimi kolaylaştırıyor.

Bitti mi? Hayır…

Gaziantep Belediye Başkanı yardımlarla ilgili; “Olur mu öyle bir şey onlar da halk tarafından seçilmiş başkanlardır!” diye açıklama yapınca bir ara umutsuzluğa kapıldım. Ama bir kaç saat sonra; “Cumhurbaşkanımızın belirlediği politikaların dışına çıkmamız söz konusu olmaz!” diye lafı çevirince şaşırmadım ve rahatladım! Bir maskeyi bile dağıtamayarak, ekmeğime halis muhlis Trabzon yağı, yetmedi Kars balı sürerek dağılma hızımı kolaylaştırdınız. Ben sizi bırakıp nasıl giderim!

Ayrıca niye gideyim ki? Bana rağmen, yaydığım virüse rağmen,  insanlar can derdinde iken bile; ülkenizin doğa harikalarını imara açıyorsunuz, Kaz -Dağları, Fethiye, Ölü Deniz’le ilgili jeotermal projeleriniz hız kesmiyor. Salda Gölü’ne dozerleri soktunuz. Atatürk Hava Limanının pistlerini yerle bir edip hastane yapıyorsunuz. Heybeliada’ya beton döküyorsunuz. Rant yağmanız dur durak bilmiyor. İki ara bir derede Kanal İstanbul ihalesi açtınız. Doğaya kıyamam, ama size kıyarım o nedenle bir süre daha buralardayım haberiniz olsun!” Şimdilik bitti!

İmza: Koronavirüs Pandemisi / Kovid 19 İkilisi…