BUGÜN HÂKİM OLMADIĞIM KONULARDA KALEM OYNATACAĞIM!
Ne diyor William Shakespeare? “Dünyayı olduğu gibi yani herkesin kendi payına düşen rolü oynaması gereken bir tiyatro kabul ediyorum.” Şimdi bu sözü ödünç alıp masaya yatırma zamanıdır.
Efendim resmi kayıtlara göre 29 Ekim’de doğduğu için adı Cumhur olan 61 bin 704 yurttaşımız varmış. Son yıllarda özellikle reis ve çağrıştırdığı isimler konuyormuş doğan erkek bebeklere! Demek ki aileler günün anlam ve önemine, dönemin yükselen değerlerine göre isim seçiyorlar evlatlarına. Yani herkesin payına düşen bir rol var bu dünyada…
Tıpkı hala kitabı savunanlar, hala okuyanlar, hala düşünen tarafta yer ve vaziyet alanlar olduğu gibi! Tıpkı okumadık mı, okuduk diye böbürlenenler, ellerine verilen metni okuyanlar ve caka satanlar olduğu gibi! Tıpkı insan olmanın, aydın olmanın yolunun okumaktan, düşünmekten, kafa yormaktan, soru sormaktan, sorgulamaktan geçtiğini unutmayanlar gibi!
Bizim kuşak eskiden nelerden utanacağımızı, nelerle böbürleneceğimizi ailelerimizden, öğretmenlerimizden öğrenirdik, şimdilerde yönetim dikte ettiriyor, bağımsız olmamız istenmiyor bizim gerçeklerimize uyacaksınız deniliyor. Yani roller artık devlet eliyle dağıtılıyor!
Örneğin propaganda yöntemlerinin çok yaygın olarak kullanıldığı ülkemizde yandaş medya cumhuriyet düşmanlığı ve kendin pişir kendin ye şeklinde algı yaratarak rolünü iyi oynuyor! Manşetlerinde durmadan “Hedef 2023!” sloganıyla yola çıkılan ülke anlatılıyor. Türk semalarında uçmayan uçaklardan sonra bulunan babayiğitlere sipariş edilen yerli otomobil piyasası harlanıyor. Zamların yeni adı olan “yeniden değerlendirme” tanımının kitlelere duyurulma çalışmaları ve bunun otomatik bir zorunluluk olduğu kafalara ince ince işleniyor.
Yine geniş kitlelere dünden bugüne bir türlü bulunamayan ama eli hep kulağında olan petrolden doğalgaza, kömürden altın rezervlerine, bakırdan uranyuma, linyitten kurşuna, demirden mermere, uçak gemisinden savaş uçağına, uzay faaliyetlerimizden semalarımızı süsleyen uçaklara, yerli tanktan uzay ajansına kadar (ortada olmayan) hayaller dünyası pompalanıyor. (hayal kırıklıkları yaşatsa bile)
Ama tüm bu böbürlenmelerin içinde dış politikada ödün verdikçe kaybedenin kim olduğu ortada iken, zamlar yağmur gibi yağdıkça yitirenin kim olduğu açık seçikken açık ve net bir şey söylenmiyor, yazılamıyor. Ortadoğu’da mezhep siyaseti güderek, iç pazarda Osmanlı’yı öne çıkararak, dış dünyada; “her şeyi biz belirleriz, her şey bizden sorulur, biz oyun kurucuyuz” tavrı esas alınarak gelinen gelişmiş demokrasi parlatılıp cilalanarak anlatılıyor…
Son yıllarda yaşananlar halka şunu açık seçik öğretti! Bazı davalardan suçlu çıkarmak, iyi rolleri adamına dağıtmak, böylece oyları toplamak maharet gerektirir! Hele de seçimlere az kalmışken. Yönetimin 2019 seçim startını verdiği bugünlerde, parti içi işleyişin yeniden ele alındığına, başkanların istifaya zorlandığına, Atatürk söyleminin yeniden dillendirildiğine, bunun politik bir araç olarak kullanılacağına, bu şekilde oy kayıplarının telafi edileceği hesabına bakın göreceksiniz! Hesaplı kitaplı atılan adımların kotardığı bu ince propaganda taktiği tutar mı? Bu faaliyetten ne çıkar? Bekleyip göreceğiz, yaşayarak ve görerek bir kez daha öğreneceğiz! İş aslında zor olmasına zor da! Biz olup biteni umursamadığımız ve çabuk unuttuğumuz için kolay…
Hele de AKP iktidara geldiğinde 55 bin olan mahkûm sayısı 201 bine çıkmışsa, mapus damlarında 22 bin kapasite fazlası mahkûm varsa, 16 yılda 3 bin 432 tutuklu ve hükümlü ölmüşse, 10 yılda 134 cezaevi yapılmışsa, coşan ekonomi değil, hayat pahalılığı ise durum hiç de iç açıcı ve parlak değildir.
Açlık sınırı 1800 lirayı, yoksulluk sınırı 7 bin lirayı aşarken, Başbakan; “Bu enflasyonu beklemiyorduk!” diyorsa, geçiş garantili köprü, yolcu garantili tünel, hasta garantili hastane yapılıyorsa, Brezilya’dan et, Arjantin’den nohut, Çin’den kuru fasulye, Kanada’dan kırmızı mercimek, Meksika’dan bezelye, Sırbistan’dan et ithal ediliyorsa iş zor ve zorlu demektir.
2 doktor, 1 tıp öğrencisi ağır dersler, yoğun iş baskısı yüksek performans beklentisi, yaşanan stres, 36 saatlik nöbetler, uykusuz geceler, yoğun baş ağrıları, mutsuzluk ve umutsuzluk gerekçesiyle intihar ediyorsa yol uzun ve engebeli demektir.
Not: Bakan Soylu’ya hak vereceğim aklıma bile gelmezdi! “Şeytan dilli siyaset millet tarafından tasfiye edilecektir, kimsenin endişesi olmasın!” deyince benim içime umut serpildi. Nedenini niçinini bilmiyorum ama belki bu kez bakan haklı çıkar ve hak yerini bulur ne dersiniz?