BÜTÜN BUNLAR NE ANLAMA GELİYOR?
 

Başlık soru cümlesiyle başladığına göre eliniz mahkûm yazıyı sonuna kadar okuyacaksınız!
 

Eskiler ne güzel demiş. “Emeği koruyacaksın ki ekmeği koruyabilesin.” Son yıllarda emeğe saygıyı unuttuk diye mi ekmek bulmakta zorlanır olduk acep! Artık kuruya yaşa bakmıyor, gence yaşlıya bakmıyor, emeği görmezden geliyor olduk. Açlık oranı 1500, yoksulluk oranı 5 bin liraya çıktığına göre işimiz zor bizim…
 

Keşke evrensel kimliğiniz nedir sorusuna yanıt olarak “insanım” diyebilseydik. Keşke ÇYDD bursuyla okuyan olan 9 kardeşli Sevda öğretmenin? “Annem okumamış, babam ilkokul üçten terk. Babamın kırılması imkânsız kalıpları vardı. Dün aç kalktığımız sofralardan bugün kendi arabasını bile alan bir Sevda var. Annem okusaydı diğer kardeşlerimin de hayatı değişirdi. Benim elimden ÇYDD tuttuğu için kaderim değişti” sözünden yola çıkarak Türkiye’nin kurtuluşunu ülkedeki tüm annelerin lise mezunu olmasında arayabilseydik.
 

Keşke hapishanede olan annesini özleyen 3 yaşındaki oğluna; “ annen sana araba almak için çalışmaya gitti” diyen babasına;  “annem dönsün araba istemem!” diyen çocuğun ve babanın konuşmalarından bir hayat dersi çıkarabilseydik.
 

Keşke ülkeden umudunu kesip yaban ellere giden ve katlanarak artan beyin göçüne neden olan gençlerimize ne sunuyoruz, ya da neyi sunamıyoruz sorusunakafa yorabilseydik. Ya da  19 Mayıs gençlik bayramını güvenlik nedeniyle yasaklayanlara bu soruyu vicdan rahatlığıyla nasıl yanıtlarsanız diye sorabilseydik.
 

Keşke tüm bunları dünya âlem duyup şaşırırken, kendi kendimize bu sorunları dile getiriyor muyuz, getiremiyor muyuz, tartışmaya açıyor muyuz, açamıyor muyuz, seyirci kalıyor muyuz, kalmıyor muyuz şeklinde özeleştiri de bulunabilseydik.
 

Keşke uzun süreden beri daha nereye kadar sorusuna gerçekçi yanıtlar alabilseydik. Uzun süreden beri atılan bazı yanlı ve yanlış adımların yarattığı mağduriyetleri sorgulayabilseydik.  Örneğin son verilere göre işsizliğin yüzde 13 olduğunu, 6 milyon civarında kişinin iş aradığını, binlerce kişinin meslekten men edildiğini,  günde ortalama 5 bin kişinin iş aradığını daha sık dile getirebilseydik.
 

Keşke kavrayan, anlayan, soran, sezen kadrolar dahil ve başta olmak üzere liyakati daha ön plana çekip, sahiplenişi esas alıp, hırsı, hıncı, hırçınlığı devlet mekanizmasından çıkarabilseydik.
 

Özellikle Türk Dış Politikasına son yıllarda egemen olan vurdulu kırdılı, burun kırmalı (Ekvador’daki milletvekili, ABD’deki gövde gösterisi) gibi kararlı, vurduğu yerden ses getiren “Türkler geliyor!”(!) kaygısı uyandıran bir yol haritası yerine ülkemizin itibarını, ağırbaşlılığını, saygınlığını koruyan, büyük resmi görmemizi sağlayan daha sağduyulu bir yol izleyebilseydik. 
 

Keşke dünya aleme “demokrasi eksikliği yönünde algı oluşturmayan, “Valla bizde böyle” dedirtmeyen bir algı oluşturabilseydik.Tüm bu keşkeler demokrasinin en ileri noktada bulunduğu savunulan ve Yeni Türkiye olarak adlandırılan ülkemize daha çok yakışmaz mıydı?
 

Başlıktaki sonunun cevabına gelince; bütün bunlar ne anlama geliyor? Yanıt belli! Hiçbir şey…