CENNET VATANDAN CEHENNEM ALEVİNE...

Yazıya oturdum. Önümde onlarca başlık, bir o kadar da yazılmayı bekleyen konu. Gel de konu sıkıntısı çeken batılı meslektaşları kıskanma! Haftada üç gün yazıyorum, yine de ülkenin hızına ve gündemin bolluğuna yetişemiyorum! Yazarken ağladığım var, yazarken utandığım var, yazarken zorlandığım var, en çok da yazdıkça değişmeyenler için duyduğum üzüntü var…

Her olaydan sonra klişe laftır söylenir; “Terör başarılı olamayacak, bizi test etmeye kalkmasınlar, kendi kanlarında boğulacaklar.” İnsanın aklına geliyor daha nasıl başarılı olsunlar ki? Şehitlerin yaşları 23- 25- 28 arası. Gün geçmiyor ki Türkiye’de terör olayı yaşanmasın, şehitler verilmesin, gaziler olmasın, analar ağlamasın. Bu gidişle daha kaç eve yangın düşecek, kaç aile evlatsız- oğulsuz kalacak, kaç çocuk babasız büyüyecek, kaç ana- baba- eş dönüşü olmayan yol gözleyecek? 

Olan kime olacak ya da oluyor derseniz! Yanıtı hem zor hem kolay bu sorunun…

Olan ölene, ailesine, ülkeye, insanımıza, gençlerimize oluyor. Olan hiçbir zaman unutulmayacak olan o gençlere oluyor. Onların gözü yaşlı yakınlarına oluyor. Ekonomiye oluyor,  itibarımıza, yaşlıya, gence, kadına, erkeğe, çocuğa, öğrenciye, işçiye, memura, emekliye dula, yetime, esnafa oluyor. Örneğin bir F16 uçağının kalkış maliyetinin 400 bin dolar olduğu söyleniyor. Bu parayla neler yapılmaz ki?

Ülkemizde tam bir kargaşa yaşanıyor. Darbe girişimi atlatılmış ama havada uçuşan sorular var, ortaklar var, alınmayan önlemler var, ideolojik benzerlikler var, “ben yaptım oldu” anlayışı var, ciddiye alınmama var, devam eden ya yine olursa korkusu var.  OHAL, bu hal, iyi hal var. Var da var…

Atıp tutmakla, gösteriş yapmakla, devletin uçağıyla dünyayı turlamakla çözüm bulunsaydı, bunları konuşmuyor olurduk. 8 ayda 600’ ü aşkın insan canından olmuş. Bunun adı körlük, sağırlık, vurdumduymazlık değilse nedir? Yok, bölgesel ve küresel dengeleri değiştirmişiz! Yok, Ortadoğu’nun ezilen ülkelerine ilham vermişiz! Yok, Türkiye’yi parlayan ülke yapmışız! Yok, başarımızı hazmedemeyenlerin işiymiş! Yok, dik duran liderimizi kıskanıyorlarmış. Geçiniz bir kalem ve başbakanın deyimiyle yersen…

Beyaz Saray’da 132 oda varken biz 1300 odaya sığamıyoruz!

Şimdi gel de sorma! Üstelik sorum kısa ve yalın olacak. Ülkenin çimentosuyla oynanırken, halkımız kaç parçaya bölünürken nereden geldik? Nereye savruluyoruz? Bu sorunun yanıtı ortada ve çok net! Üstelik geldiğimiz yer ortada. Halkı ötekileştirdiniz, adaleti unuttunuz, güven köprülerini attınız, insanımızı duygusal çalkantılara teslim ettiniz, gençlerimizi heder ettiniz, kadınımızı hedef yaptınız, sokakları yaşanamaz kıldınız, masum insanları koruyamadınız. Bunlar kabul etmemiz gereken gerçeklerimizdir. Bunun sonu nereye varacaktır? 

Bugün yanıtı beklenen, ancak cevabı verilemeyen soru budur… 

Not: 18 Ekim Salı günü saat 10.30’da (CKD) Cumhuriyet Kadınları Derneği Merkez Şubesi’nin ev sahipliğinde Marmara Yelken Klüp’te “bize bizi” anlatacağım! Yolu düşenleri beklerim efendim…