CÜPPELİ VESAYET
Bugün kitap günü…
Önümde yığılı duran kitap koleksiyonundan (!) sizler için 4 kitap seçtim; birinciliği ise tabii ki, “Cumhuriyet Bilgeleri” serisinden yeni çıkan, değerli ağabeyim Ali Sirmen’in “Cüppeli Vesayet” kitabı aldı…
Ali Sirmen bu ülkenin bilge ve duayen isimlerinden biridir. Yıllarca birlikte çalıştığım, dostu olmaktan onur duyduğum bir beyefendidir. Ömrü sağ iktidarlar döneminde doğruları göstermek, yanlışları tüm gücüyle ortaya koymak, askeri muhtıra ve darbe dönemlerinde ise cezaevlerini herbiri ayrı bir değer olan arkadaşlarıyla birlikte eziyet çekerek ama dimdik durarak geçirmiştir!
Ali Ağabey’in cezaeviyle ilk tanışması 12 Mart döneminde oldu. Onun yazılarına, görüşlerine dayanamayan askeri cuntanın dayatmasıyla “Madanoğlu Davası”na dahil edildi ve tutuklandı…
12 Eylül karşı devrimi sırasında ise bu kez “Barış Davası” olarak bilinen, ülkenin aydınlarını konuşamayacakları, yazamayacakları bir yere tıkmak gayesi güden bu davada da tutuklu olarak yargılandı. Ancak, o yazılarını yazmanın yolunu buldu! Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir tutuklu yazar, “Müstear” yani takma adla, Samim Lütfü adıyla haftada 3 gün, Cumhuriyet Gazetesi’nin 3’üncü sayfasında eleştirilerine devam etti! Bu iki dönemde hakkında hiçbir mahkumiyet kararı olmadan toplam 3.5 yıl hapis yattı!..
Elimdeki kitap, sevgili Ali Ağabey’in meslekteki 55’inci yılına rastladı. Yakında çok ilginç bir kitap daha geliyor, ama şimdilik bende saklı kalsın! “Cüppeli Vesayet”, uzun yıllar önce yazdığı kitaplarından, Yeni Ortam Gazetesi’nde ve 2004’ten günümüze Cumhuriyet Gazetesi’nde yazdığı yazılardan seçtikleriyle Türkiye’nin yarım asırlık inişli çıkışlı hikayesini ve “Yeni Türkiye’nin vesayet öyküsünü” anlatıyor!
Özellikle kitabın adını aldığı “Cüppeli Vesayet” bölümünde ülkenin karanlığa doğru sürüklenişini adım adım ve gerçekten inanılması zor öngörülerle anlatıyor!
–Bin yaşa sevgili Ali Ağabey!
(Kırmızı Kedi Yayınevi)
Stratejik Göç Mühendisliği
Bu kitap, Türkiye’ye kurulan büyük ve alçakça bir tuzağı ifşa ediyor!..
Prof. Dr. Ümit Özdağ imzalı kitabın alt başlığı, aslında her şeyi gayet açıklıkla koyuyor önümüze:
–Bombalandıkları için gelmiyorlar, gelmeleri için bombalanıyorlar!..
Özdağ, kitabını anlatırken bakın ne diyor:
–Suriyeli sığınmacılar üzerinden gerçekleştirilen etnik temizlik ve stratejik göç mühendisliği ile Suriye’nin kuzeyinde bir PKKistan yerleştirilerek Türkiye’yi bir iç savaşa sürüklemek için örtülü bir istila ile demografik değişime uğrayışını benim dışımda anlatan kimse yok!..
Bu kitapta, Ortadoğu’da sınırların nasıl yeniden çizilmeye çalışıldığını, Türkiye’de Suriyeli nüfusun on milyonlara katlanması için ne tür tezgahlar kotarıldığını, Suriyeleşen Türk kentlerini, Türk halkının psikolojik operasyon ve yalanlarla nasıl beyninin iğdiş edildiğini, içerde ve dışarda kimlerin “Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını” istediğini ve en yaşamsal olanı Türk milliyetçileri, yurtseverler, Atatürkçüler ne yapmalıdır sorsuna verilen yanıtları okuyacaksınız…
–Kaleminize sağlık hocam!
(Kripto Kitaplar)
Atatürk ve Ayasofya
Ayasofya geçtiğimiz yıl bu iktidar tarafından büyük gösterilerle camiye çevrildi…
Aslında bir bölümü zaten uzun yıllardır cami işlevini yerine getiriyordu; ancak oyu giderek eriyen AKP’nin bir “başarı hikayesine” ihtiyacı vardı ve ilk olarak Ayasofya seçildi!
Aynı süreçte bir de Ayasofya tartışmaları başlatıldı. “Cumhuriyeti yerin dibine batırmak, buradan “oy devşirmek” için olmadık yalanlar, olmadık palavralar üretildi!
Neler ortaya atılmadı ki; Ayasofya’yı müzeye dönüştüren kararnamenin gerçek olmadığı, Atatürk’ün imzasının sahte olduğu, onun müzeye çevrilmesinden haberi bile olmadığı, Batı’dan talimat alınarak yapıldığı türünde saçma sapan görüşler bile ciddi ciddi yazıldı, söylendi. Tarih araştırmacısı Mustafa Solak, 1930’lu yıllardan bu yana yaşananları, gazete arşivlerini adeta “iğneyle kuyu kazarak” inceledi, en ince ayrıntılara kadar araştırdı ve oturup yazdı:
–Atatürk ve Ayasofya: İddialar-Gerçekler
Solak, bu çalışması ile tüm saçmalıklara set çektiği gibi, bundan böyle gericilerin başını çektiği “yalan tuzaklarına” düşülmesini de önlemiş oldu…
–Solak’ı yürekten kutluyorum!..
(Kaynak Yayınları)
Nasreddin
Roman sever misiniz?..
Ben, tadı damağımda kalan, akıllıca kurgulanmış romanların, ne kadar kalın olursa olsun, hangi hikayeyi anlatırsa anlatsın bitmesini hiç istemem!..
Peki, Hüsnü Arkan adını biliyor musunuz? Siz onu “Ezginin Günlüğü” grubundan, şarkılarından, albümlerinden tanırsınız! Ama o, 1990’lardan, ilk kitabı “Ölü Kelebeklerin Dansı”ndan beri bir çok romana imza atmış bir yazar!
Mesela 2014 yılında yayımlanan “Hırsız ve Burjuva” romanıyla 44. Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanmıştı!
Ben Arıkan’ın bu yanını biraz geç, “Mino’nun Siyah Gülü” isimli, aynı yayınevinden çıkan romanıyla öğrendim ve çok sevdim; 12 Eylül darbesinin fonunda yasak bir aşkı anlatan bir dönem romanıydı ve çok çarpıcıydı!..
–Son romanı ise Nasreddin Hoca’nın hikayesini anlatıyor!
Romandaki adı “Hace!” Yüzyıllar öncesinin Akhisar’ında, Selçukluların, Moğolların kanlar içinde mücadelelerinin sürdüğü devirde, Hoca Nasreddin’in maceralarını çok daha değişik ve eğlenceli bir açıdan okumak istiyorsanız hararetle öneririm…
–Teşekkürler Hüsnü Arıkan
(SİA Kitap)
https://twitter.com/umit_zileli