DOĞRUSU BRAVO!

Bazıları kızsa da,  bazıları fiyakalı laflar etse de ortaya karışık bir yazı okuyacaksınız bugün.

Efendim! Çin’den iplik, Hindistan’dan, boya alır olduk. Ne oldu? Tekstil yerlerde sürünüyor, firmalar kapanıyor! Mutfaktaki yangın sönmüyor, fabrikalarda makinalar dönmüyor, daralan sektör işçinin, emekçinin gözünün yaşına bakmıyor. Yönetim alev olan işsizliği görmüyor.

Damat yeni aksiyon programlarından yeni ekonomi planlarına, enflasyonla topyekûn mücadeleden ABD kuruluşlarına ne yapsa olmuyor yüzde 10 indirim dese de torba bi türlü dolmuyor.

CB, Erciyes Üniversitesi akademik yılı açılış konuşmasında; “Biz öğrenciye üniversite aratmadık, üniversiteyi öğrencinin ayağına götürdük. En büyük başarımız budur. Türk üniversiteleri tarihlerinin en özgür, en güçlü dönemini yaşıyor” diyor. Anlatılanlar neyin sonucu, hangi politikaların ürünü, hangi adımların özetidir? Ortada…

Gelelim Sayıştay Raporunun ortaya koyduğu gerçeğe; Ağrı’dan Amasya’ya, Bursa’dan Şanlıurfa’ya, Tunceli’den Sinop’a, Van’dan Muğla’ya, Hatay’dan Tokat’a, Tekirdağ’dan İstanbul Medeniyet Üniversitesi’ne, Nevşehir’den Bayburt’a, Yalova’dan Samsun’a, Diyarbakır’dan Mardin’e ve Adana’ya uzanan çok geniş bir alanda toplam 100 fakülte boş, tek bir öğrenci yok. Bina var, personel var, iyi kötü derleme toplama hoca kadrosu var ama öğrenci yok. Yani binalar boş, umutlar boş, hayaller yerle bir, aileler gergin, gençler umutsuz, hocalar işsiz, harcanan para uçsuz bucaksız, ancak öğrencinin ayağına üniversite götürülmüş!

Demek ki neymiş? Öğrencinin ayağına üniversite götürmek sorunu çözmüyormuş! Türk üniversitelerine en özgür, en güçlü dönemi yaşatanların iktidarında, işsizlerin yüzde 20’si yüksekokulu mezunu imiş, işçi kadrosuna 14 bin üniversite mezunu işsiz genç başvurmuş, doktoralı genç temizlik işlerinde çalışıyormuş…

Gerçekleri görmeyen, denge, disiplin, ihtiyaç, istihdam ve ARGE nedir bilmeyenlerin elinde gelinen nokta yalnızca ekonomik değil, eğitim ve sağlıkta da durum içler acısı!

Demek ki ne yapacaksın? Durmadan yeni kriz üretecek ve olup biteni unutturacaksın bir! Kriz çıkarttıkça dayanılmaz ve zapt edilmez karizmanın altını çizeceksin iki! Kriz masasıymış, kıtlıkmış, mıtlıkmış boş ver o da neymiş deyip geçiştireceksin üç!

Ha bu arada ola ki birileri çıkıp, politika, egemenlik, güç gösterilerini tartışmaya açarsa, toplumu soru sormaya, sorgulamaya, bilinçlendirmeye kalkarsa, şiirden, edebiyattan, romandan söz ederse ona da verilecek yanıt, yapıştırılacak yafta zaten ve dünden hazırdır.

Yine her şeye rağmen birileri çıkıp, sadece memleketin değil, dünyanın, toplumun, insanın, renklerin, tatların, zevklerin, inançların, duyuların, sözlerin, şarkıların, basının kötü, iyi, güzel, çirkin yanlarını dile getirmek isterse başına gelecekleri zaten bilir…

İyisi mi durmak yok yola devam! Bir yanda Saray adım adım yetkilerini genişletirken meclisi etkisizleştirecek. Diğer yanda gece gündüz, ekran meydan krizin anatomisi yapılırken, diğer yanda diyanete 29 kurumu geride bırakacak dev bütçe aktarılacak. Bir yanda saraya 3 milyar liraya dayanan daha dev bir bütçe ayrılırken diğer yanda sarayın danışman orduları artırılacak. Bir yanda kamuda araba saltanatına son verilmesi istenirken, diğer yanda Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kuruluna 15 arazi aracı, 2 Mercedes otobüs için 5 milyon ödenecek. Bir yanda saraya 76 kişilik kültür sanat kurumu oluşturulurken, diğer yanda Merkez Bankası’na konuk karşılama ekibi oluşturularak her şey kitabına uydurulacak...

Sonra ne mi olacak? Hazine tam takır, Maliye kuru bakırken, 10 çalışandan 8’inin borçlu olduğu ülkemizde laf aramızda bu da unutulacak…

Not ve nokta: Ha bu arada olan kime olur derseniz? Olan kaybolan yıllara, üzerinde çok konuşulan, hayıflanılan ülkeye olur der noktayı koyarız...