DÜN 5 ARALIK İDİ! YANİ…

Yani Türk Kadınına Seçme ve Seçilme hakkının verildiği tarihin yıl dönümü.

Yani 83 yıl önce Türkiye’de; kadınların siyasal anlamda yurttaş olduğu tarih.

Yani 83 yıl önce Türk Kadınlarının batılı kadınlardan çok daha önce “Seçme ve Seçilme” hakkını kazandığı tarih.

Yani kadınların hayatına eşitliğin, seçme ve seçilmenin kazındığı tarih.

Yani vatanı vatan yapan kuşağın kadına verdiği değeri “altın harflerle” yazdığı tarih!

Yani yedi düvele meydan okuyanların, hayatlarını cömertçe- yiğitçe ortaya koyanların kan ve can pahasına çizdikleri yol haritasında kadını, Cumhuriyet projelerinin temeline oturttuğu tarih.

Yani 1.5 milyarlık İslam coğrafyasında kadının yazgısını değiştirebilen tek laik ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, kadınlarına verdiği değeri dosta düşmana göğsünü gere gere ilan ettiği tarih.

83 yıl sonra bugün bu hakkımızı yüce Atatürk’ün amaçladığı, tanımladığı, istediği gibi bağımsız, özgür, özgüveni tam kullanıyor muyuz? Bu soruya yanıtım hayırdır! Beni Kars’ın karlı dağlarından, seni Trakya’nın sıcak yaylalarından, bir diğerini Urfa’nın tozlu yollarından alıp getiren ve bir baltaya sap eden bu yasayı, önünü kesen her şeye, herkese karşı bilinçli, kesintisiz sürdürmek, sahip çıkmak ve korumak konusunda başarılı mıyız? Bu soruya da yanıtım ne yazık ki hayırdır!

Şiddetin sokak, cadde, metrobüs, ev, işyeri tanımadığı, tekmelerin havada uçtuğu günde ortalama 5 kadının sevdikleri tarafından öldürüldüğü,  83 yıl sonra 82 kadın milletvekilinin bulunduğu TBMM’de sesimizin pek çıkmadığını söylemek zorundayız. Bu işler öyle göstermelik iki sözle, meclis kürsüsünde şov yapmakla olmaz. Yıllar önce verilen bu haklara, yıllar sonra bazen iç çekerek, bazen hayıflanarak, bazen geçmişe özlem duyarak sahip çıkılmaz- çıkılamaz…

83 yıl sonra 82 kadın milletvekiline evet. Ama yetmez…

İş güvencemiz var mı?

Kadın-erkek eşitliği sağlandı mı?

Eşit işe eşit ücret alıyor muyuz?

TBMM’de eşitlik sağlandı mı?

Eğitimde, iş hayatında, mirasta, okulda, yurtta, evin içinde, toplu ulaşım araçlarında haklarımız güvence altında mı? Bu sorulara da yanıtım maalesef hayırdır…

Ne acıdır ki kadını 1930’lu yıllarda aydınlanma atılımlarının temeline oturtan bir ülkenin 2017 karnesi kırıklarla doludur. Kadınlarımızın aradan geçen 83 yılda getirildiği ve götürüldüğü yer ortadadır.  Bir İngiliz atasözüne göre; “Elinde çekiç olan, herkesi çivi olarak görürmüş.” Bizde çekiç erkeğin elinde, çivi de kadınlar olduğuna göre, çekiçle çivinin uzun ve hazin yolculuğu bir başka yazının konusu olacak uzunlukta ve derinliktedir.

Ancak söz buraya gelmişken ülke kan ve barut kokuları içinde kurtuluş mücadelesi verirken kadını cumhuriyet projelerinin temeline oturtan dev ve devrimci lider Atatürk’ü bir kez daha minnetle, özlemle anmadan geçemem. Yine ilk kadın parti başkanı Behice Boran’ı, ilk kadın bakan Prof. Dr. Türkan Akyol’u, ilk kadın anayasa mahkemesi başkanı Tülay Tuğcu’yu, ilk kadın vali Lale Aytaman’ı ve Türkiye Bilimler Akademisi’nin ilk kadın başkanı Prof. Dr. Ayhan Çavdar’ı anmadan geçemem…

“En az 5 çocuk doğur!” talimatının verilmediği 5 Aralık’lar dileğiyle…

Not: Dün bu konuyu yazmayış nedenim, bugünkü törenleri görme ve izlenimlerimi ilave etmek içindi. Değişen bir şey olmadığını görünce, güncelliğini koruyan yazımı bugün yayınlamak istedim…