DÜŞLER ve UMUTLAR…
Klişe ve yaygın sözlerden biridir; “Büyük bir düşünüz yoksa umudunuz da yok demektir.” Düş mü kaldı, umut mu bıraktılar o ayrı bir konu ama! Biz bazı örnekleri sıralayalım ki siz karar verebilesiniz var mı yok mu diye!
Bu engebeli topraklarda yaşadıkları zorluklara, çektikleri çilelere bakınca ne olursa olsun öyküleri öncelikle kadınların yazdığını ve yaşadığını unutmamak gibi. 100 günde 107 kadının öldürülmesi gibi…
526 okulda beden eğitimi öğretmeninin olmaması gibi, yöneticilerin gözünde Güzel Sanatlar eğitimine artık gerek görülmemesi gibi. MEB müfredatından Atatürk’ün azaltılıp Evrim Teorisi’nin kaldırılması, 500 bine yakın öğretmenin yıllardır atama beklemesi gibi…
Ülkemizin 9 aydan beri OHAL ve KHK’larla yönetilmesi, sık sık çıkarılan yasaların herkesi ve her kesimi tasfiye amacı güttüğünün yaygınlaşması gibi. Sarayın partisinin başına geçerek manevra alanını daha da genişletecek olması gibi. Toplumun giderek ve devlet eliyle ötekileştirilmesi, dışlanması ve yabancılaştırılması gibi…
Yaşanan ekonomik krizden ötürü son 1 yılda 1077 fabrikanın şalter indirip üretimden çekilmesi gibi. Osmangazi Köprüsü’nden günlük 40 bin araç garantisine rağmen ortalama 12 bin aracın geçmesi, farkın cebimizden ödenmesi gibi. Hele de siyaset erbabının sık sık kendine; “kendimle yüzleşebiliyor muyum?” sorusunusormasının elzem olması gibi…
Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Hahn’ın; Türk tipi demokrasi diye bir şey yoktur, demokrasinin Türk versiyonu diye bir şey yoktur. Sadece demokrasi vardır” şeklindeki ince ayar açıklaması gibi…
İstanbul Teknik Üniversitesi gibi saygın bir bilim yuvasının İşletme Fakültesi’nde dağıtılan bildiride; “spordan sinemaya, tiyatrodan müziğe, televizyondan turizme uzanan çok geniş bir alanda tüm bunların ülkeyi bölmeye yönelik olduğunu, gençleri bunalıma soktuğunu, turizmin ahlakı yok ettiğini ve başımıza gelen belaların bunlardan kaynakladığını” dile getirerek kargaları bile güldürmesi gibi…
Ne zaman ayrıldığını kimsenin bilip görmediği partisine yeniden giriş töreninde; “partime, aşkıma, yuvama, sevdama yeniden döndüm, selamünaleyküm” diye ağlayan ve ağlatan Erdoğan gibi. Basın Özgürlüğü Endeksinde; Afganistan, Gambiya, Sri Lanka, Burma, Sudan, Endonezya, Cezayir ve Mozambik’in gerisinde kalmamız gibi…
Son yıllara damgasını vuracak şekilde emir, buyruk, telkinlerle yönetilen ülkemizde kapanan dükkânların, iflas eden şirketlerin, tıkanan piyasanın, çöken turizmin, gerileyen yatırımların, sürekli artan dış borcun, uçacak derken çakılan Türkiye’nin umduğumuz ve özlediğimiz Türkiye olmadığı gibi…
Düne kadar; “dindar ve kindar nesil” isteyenlerin bugün birden bire; “bize sorgusuz sualsiz biat eden cahil bir gençlik lazım değil” şeklindeki hızlı dönüşleri gibi. Ekonominin dar boğazda, barışın tehlikede, komşularla ilişkilerin limoni olması gibi. Bu ve benzeri konuları tekrar etmede zarar değil yarar olması gibi…
Not: Yapılması gereken kemerleri sıkı sıkıya bağlamaktır, çünkü uçuşa geçmiyoruz, inişe hazırlanmıyoruz, biz düşüyoruz! Keşke yönetim erbabı işlerin gerçekten yürümediğini görerek, bolca dinleyip, az buçuk da dinlense ve durumun vahametini görse- görebilse!