EDEBİYAT TARİHİMİZDE KARIŞTIRILAN İKİ OZAN

Türk edebiyat tarihindeki önemli hatalardan birisi, iki büyük ozanın birbirine karıştırılması, hatta ikisinin tek ozan sanılması olmuştur: Seyyid İmadeddin Nesimî ile Kul Nesimî...

Seyyid İmadeddin Nesimî, özgürlükçü fikirlerinden dolayı 15. yüzyıl başında Halep’te derisi yüzülerek şehit edilen ulu bir ozan. Ölümüyle ilgili 1404 ile 1414, 1418, 1434 gibi tarihler verilmektedir. Kabri, Halep kalesinde bulunan Seyyid Nesimî’yi bugün de Suriye Türkmenleri ziyaret etmektedirler. Biz de onu ziyaret edip saygılarımızı sunma mutluluğuna erişenlerdeniz...

Seyyid Nesimî, iki şiirinde Türk olduğunu vurgulamıştır. Şiirlerinde, Divan Edebiyatı dediğimiz Saray Edebiyatı biçimlerini kullanmıştır. Elimizde bulunan Divan’ı; mesnevi, tuyuğ, gazel, müstezat, murabba biçimli şiirlerden oluşuyor. Dili, akıcı bir Türkçe olsa bile okumuş kesimin dilidir...

İdeolojik olarak Batınî... İran’ın Alınca Kenti’nde 1396 yılında asılan Fazlullah-ı Hurufî’ye sıkı sıkıya bağlı. Bunu şiirlerine açıkça yansıtır:

"Mushaf-ı Natık"ım kelam oldum

Bende-i fi vü zad ü lam oldum"

(Ben Hz. Ali gibi konuşan Kuran’ım. F ve Z ve L’ye bağlandım /Buradaki F, Z, L, Hurufî Fazlullah’ın temel adı olan Fazıl’ı anlatmaktadır./)

Seyyid Nesimî, tıpkı öğretmeni olan Fazlullah gibi, tıpkı Hallac-ı Mansur gibi "Enel Hak" deyip Ali yoluna bağlılığını gösterdiği için Sünni din adamlarınca zındık (dinsiz) gösterilip katlettirilmiştir.

ONA BAĞLI BİR ANADOLU OZANI

O, sonraki yüzyıllarda Türk halk ozanlarınca örnek alınmıştır. Bunlardan en önemlisi Kul Nesimî’dir.

Yaptığımız yerel araştırmadan ve kaynak çalışmalarından anladık ki Kul Nesimî, Kul Himmet’in öğrencisidir. Kul Himmet’in mezarı bugün Tokat/Almus’un Varzıl Köyü’ndedir. Kul Himmet ise Pir Sultan Abdal’ın öğrencisidir. Yani bu üç ulu ozan aynı coğrafyanın; Sivas-Tokat kırsalının ozanıdır.

Pir Sultan Abdal, bizim tespitlerimize göre 1548 yılında Kanuni Sultan Süleyman İran seferine giderken ve Hızır Paşa Sivas valisi iken tutuklanıp asılan Alevi ulularından birisidir.

Böyle olunca Kul Nesimî’nin 17. yüzyılın başlarında yaşamış olduğunu varsayabiliriz. Elimizdeki şiirleri de onun dilinin ve felsefesinin Pir Sultan-Kul Himmet çizgisinde olduğunu açıkça gösteriyor.

‘YEDİ ULU OZAN’dan

Bu üç ozan, tam gönülden bir başka ulu ozana, Hatayî mahlası ile coşkun Türkçe şiirler yazan Şah İsmail’e bağlıdırlar. Bu yolda olan yedi büyük Türk ozanına Aleviler "Yedi Ulu Ozan" demişlerdir: 1-Şah Hatayî, 2-Pir Sultan Abdal, 3-Viranî, 4-Yeminî, 5-Fuzulî, 6-Kul Himmet, 7-Kul Nesimî.

Edebiyat tarihçileri ve araştırmacılar bunları sayar iken ilk sıraya Seyyid İmadeddin Nesimî’yi koymakta idiler. Gel gör ki Seyyid Nesimî okumuş Alevilerce çok sevilse bile Alevi halk tarafından az bilinmekte, üstelik de cem törenlerinde onun şiirleri değil Kul Nesimî’nin deyişleri okunmakta idi. Bu gerçeği bilmeyen edebiyat tarihçileri iki ozanı birbirine karıştırmakta; çoğu da ikisini tek ozan sanmakta idi.

İki ozanın şiirleri okunduğunda görülecektir ki Kul Nesimî, Türk halk edebiyatı biçimi ile yazmıştır. Aruz ölçüsünü değil hece ölçüsünün 7’li, 8’li, 11’li biçimlerini kullanmıştır. Kul Nesimî, Osmanlı devlet düzeni olan saltanat ve halifelik düzenine eleştiri getirmiştir. Gel gör ki Seyyid Nesimî halife Osmanlı padişahı görmemiş ve hatta onun Osmanlı ile ilişkisi de olmamıştı.

BİRKAÇ ÖRNEK

Seyyid Nesimî’nin en parlak ve anlaşılır şiirlerinden bir beyt:

"Küllî yer ü gök Hak oldu mutlak

Söyler def ü çeng ü ney Enelhak"

(Yer-gök, yani evren Allah oldu. Bu yüzden def, çeng, ney gibi aletlerden çıkan sesler bile Ben Allah’ım der.)

Bir başka beyt:

"Kâbe yüzündür ey sanem yüzünedür sücudumuz

Ta ki göre bu secdeyi nare düşe hasudumuz"

(Ey güzel; bizim Kâbe’miz senin yüzündür, bu yüzden sana karşı secde ederiz. Bizim karşıtlarımız bunu görüp hasetlerinden yansalar yeridir.)

Şimdi de Kul Nesimî’den birkaç dörtlük alalım:

"Vahdet kaynağından dolu içinler

Kanmıştır badeye şarap istemez

Hakikat sırrına candan erenler

Ermiştir mahbuba mihrab istemez"

(Vahdet, yani Enelhak düşüncesini anlatıyor. Ve son dizede, hakikati görenlerin namaza ihtiyacı kalmayacağını söylüyor.)

"Sorma be birader mezhebimizi

Biz mezheb bilmeyiz yolumuz vardır

Çağırma meclis-i riyaya bizi

Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır"

(meclis-i riya: İkiyüzlüler meclisi, dolu: İçki kadehi)

"Canım erenlere kurban

Serim meydanda meydanda

İkrarım ezelden kadim

Canım meydanda meydanda

Kellemi koltuğa aldım

Kan ettim kapına geldim

Ettiğime pişman oldum

Dar’ım meydanda meydanda

Gerçek olan olur gani

Gani olan olur velî

Nesimi’yim yüzün beni

Derim meydanda meydanda"

Besteli olan şu çok ünlü deyiş de onundur:

"Ben yitirdim ben ararım yâr benimdir kime ne

Gâh giderim öz bağıma gül dererim kime ne

Gah giderim medreseye ders okurum Hak için

Gâh giderim meyhaneye dem çekerim kime ne

Nesimî’ye sordular ki yârin ile hoş musun

Hoş olayım olmayayım o yâr benim kime ne"

Sadece edebiyatımızın değil düşünce tarihimizin de en seçkin isimlerinden olan Seyyid İmadeddin Nesimî’ye saygı duymak baş görevimizdir. Ama ona saygısından dolayı şiirlerini Nesimî mahlasıyla yazan özgür fikirli Anadolu ozanı Kul Nesimî’nin de hakkını vermek gerekiyor. Türk dili onlar sayesinde ayakta kaldı ve Türk milleti de bu yolla yok olmaktan kurtuldu. İki yüce ozanımızın da ellerinden öpüyorum...

https://twitter.com/r_zelyut