ŞAŞIRDIM
Genelkurmay Başkanı direnmeye kalkarsa istifa etmek zorunda kalırmış
Cumhurbaşkanı Erdoğan üç gün önce saraya çağırdığı AKP’li Meclis komisyonları üyelerine yaptığı konuşmada terörle mücadelede asker ve polis içindeki paralel örgüt yüzünden daha fazla şehit verildiğini söylemişti.
Konu kamuoyunda pek tartışılmadı.
Burada ben yazdım.
Birkaç gazetede daha gördüm.
Ama nedense bu kadar önemli bir açıklama gerektiği ilgiyi göremedi.
Muhalefet üzerine gitmedi.
Genelkurmay hiç duymamış gibi yaptı.
Oysa devletin en tepesindeki kişi ordu içindeki hainleri işaret ediyor ve “çok daha fazla şehit veriyorsak bunlar yüzünden” diyordu.
Sanıyorum Genelkurmay bu konuda bir açıklama yapmak yerine “PKK’ya büyük darbe indirdik, bir günde 36 terörist öldürdük” diyerek kendini savunmak istedi.
Bilemem artık, karışacak halim yok, sadece bir vatandaş ve gazeteci olarak ordu içinde hainler var mı yok mu onu merak ediyorum.
Neyse ki, saraydakinin sözlerini tercüme eden bazı yandaş yazarlar var da onlardan bazı kırıntılar alarak biraz bilgi sahibi olabiliyoruz.
İşte bunlardan biri olan Rasim Ozan Kütahyalı dün ordudaki hainlerin bir kısmının hava kuvvetlerinde olduğunu açıkladı.
Bu yandaşa göre Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki F-16 pilotlarının yarısı cemaatçi.
Yani Fethullah Gülen Terör Örgütü’ne üye. Kütahyalı’ya göre, Türkiye’nin başını belaya sokmak için Rus uçağını da zaten bu cemaatçi pilotlar düşürmüş.
Bu pilotlar terörist midir bilemem, ama yıllar önce bu yandaşla televizyon programı yaparken “Hava Kuvvetleri’nde cemaat etkinliğinin çok arttığını duyuyorum. Pilot olan üstelik F-16 gibi çok gelişmiş teknolojideki bir uçağı kullanan adamlar nasıl cemaatçi olur anlamıyorum” demiştim bir yayında.
Rasim Ozan Kütahyalı ise “Siz de her yerde cemaat arıyorsunuz” diye alay ederek cevap vermişti.
Nereden nereye değil mi?
Yandaş gazetecinin asıl bomba ifşaatı daha sonra geliyor.
Buna göre Hava Kuvvetleri’ndeki cemaatçi terör örgütü militanı F-16 pilotları bu yaz yapılacak Yüksek Askeri Şura’da ordudan atılacakmış.
Hem de hepsi birden.
“Ama” diyor Kütahyalı “Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar buna direnmeye kalkarsa istifasını verir. Bu kadar basit. Fethullahçılar kaybetti ve Türkiye kazandı” diye de ekliyor.
Yazıdan anladığım kadarıyla Genelkurmay Başkanı cemaatçi teröristlerin ordudan atılmasına direnebilir.
Ama fark etmezmiş, “saray o zaman da istifasını alır” demeye getiriyor.
Du bakali ne olcek?
ÇOK GÜLDÜM
Ürdün’le çok tehlikeli anlaşmalar imzalamışız
Başbakan Ürdün’e gitti. Yanında Dışişleri Bakanı da varmış.
İki ülke arasındaki resmi görüşmeler yapılmış ve bazı anlaşmalara da imza atılmış.
Hürriyet Gazetesi haberi internet sitesinde “Ürdün’le kritik imzalar atıldı” başlığı ile verdi.
Merak edip haberi açtım neymiş bu kritik imzalar diye. Meğer Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Ürdün Çalışma Bakanı Nidal Katamine, çalışma, sosyal güvenlik ve istihdam alanlarında iş birliği anlaşmasına imza atmışlar.
Medyanın Türkçeyi kullanması ile ilgili kim bilir kaç yazı yazdım.
Yanlış kullanılan kelimelerden biri de kritik.
Sözlük anlamı “çok tehlikeli, ağır risk içeren, sonucu kestirilemeyen” demek.
Ancak bizim yeni nesil gazetecilerimiz bu kelimeyi “önemli” anlamında kullanıyor.
Ben gülüyorum da kimileri de “millet onun ne olduğunu anlıyor takma bu kadar” diyor.
Doğru da, böyle böyle Türkçemiz tamamen yok olacak.
ÖNERİ
Bu akşam Özgür İrade var
Halk TV’de Tuba Emlek’le birlikte sunduğumuz Özgür İrade bu akşam saat 21.00’de yayınlanacak.
Her hafta daha da fazla ilgi odağı olmaya başlayan Özgür İrade’de bu akşam Rıza Zarrab olayını, artık rejim sorununa dönen Can Dündar davasını, ordu ve poliste hain olup olmadığını konuşacağız. Programda ayrıca “Yeter artık, Ankara” sloganlı protesto eylemini başlatan Şahin Ciner’le de sohbetimizi yayınlayacağız.
BUNU YAZMAK GEREK
Canlı yayında taziyede bulunacağınıza anaları ağlatmayın
Başbakan Davutoğlu bir şehit annesine taziyede bulunmuş.
Hep yapılıyor bu, gariplik yok tabii.
Garip olan bunu kameraların önünde yapmak.
Üstelik Başbakan bununla da yetinmemiş “Keşke hoparlörü de açsaydım” demiş.
Görgüsüzlük demek istemiyorum, en azından düşüncesizlik.
Bir şehit olayını bile şova çevirmek hangi aklın ürünüdür acaba?
Görüntüleri izledim, Başbakan üzgün gibi görünmesine rağmen yüzünden hiç atamadığı o garip gülümsemesini saklayamıyordu.
Geçelim.
Yapılaması gereken her ortamda şehit ailelerine taziyede bulunmak değil, seçim sloganı yaptıkları “analar ağlamayacak” sözünü yerine getirmektir.
Başbakan şunu unutmamalı. Terör neredeyse 35 yıllık belamız. Ama analar bu kadar kısa dönemde hiç bu kadar çok ağlamamıştı.
Sadece son üç ayın bilançosuna göre 300’ün üzerinde şehidimiz var. 7 Haziran’dan bu yana meydana gelen terör olaylarında ölenlerin sayısı 3 bin 500’ü buldu.
İktidarımız hala şov peşinde.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Herkesi hain ilan edip sokakları kan gölüne çevirecekler
Son zamanların en moda suçlaması “hainlik” ve “teröristlik.”
Sarayın başlattığı bu kampanya ile iktidar kendinden olmayan herkesi böyle suçluyor.
Artık yargı diye de bir şey kalmadığı için savcılar da hemen harekete geçerek “hain, terörist” olarak ilan edilen kişilerin peşine düşüyor, soruşturma açıyor, kimi hapse atılıyor.
Ancak bu iş giderek daha vahim hal almaya başladı.
İşten atmalar, hakarete uğratmalar, soruşturma açtırmalar, hapse tıktırmalar da kesmiyor iktidarı.
Kurdukları çetelerle sokakları kan gölüne çevirmeye hazırlanıyorlar.
İşte bunun son örneğini Düzce’de yaşadık.
CHP İl Başkanı’nın arabasının önünü kesenler “Sen vatan hainisin” diye saldırdılar.
Osmanlı Torunları Yardımlaşma Derneği üyesi oldukları anlaşılan saldırganlar yakalanıp adliyeye çıkarıldılar da ne fayda.
Ensar Vakfı gibi iktidar katında muteber sayıldıkları için “canım bir kere yapmışlar ne olmuş yani” mantığı ile yakayı kurtarırlar.
Ama artık işin şakası falan da kalmadı.
Bu iktidar, koltuğunu bırakmamak için aklına gelen her şeyi yapacak zihniyette.
Bunca teröre göz yumduktan sonra sıranın sokak saldırılarına gelmesi ürkütücüdür.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Hesapta namuslarına çok düşkünler ama parayı alınca susuyorlar
Karaman’daki olayın yankıları hala sürüyor.
Ensar Vakfı’ndaki sözde eğitmenin çocuklara cinsel tacizde bulunması iktidar partisini de sarstı.
İlk başta “Bir kere yaşanmış olay bir kuruma mal edilemez” diyenler bile sus pus olmak zorunda kaldı, şimdi “o alçak ömür boyu içerde yatacak” demeye başladılar.
Sorun tabii sadece Ensar Vakfı’nı ilgilendirmiyor.
Çocuklara yönelik cinsel tacizler ne yazık ki çok yaygın.
Bunların çoğunun da din eğitimi veren bazı kurumlarda görüldüğü de bir gerçek.
Söyleyince çok kızıyorlar ama açın bakın istatistiklere, mahkeme kayıtlarına, bu tür olaylar en çok yatılı Kuran kurslarında, eski imam hatiplerde veya din eğitimi veren vakıf ve benzeri yerlerde yaşanmış olduğu görülüyor.
Hemen söyleyeyim, bunu dine bağlamak mümkün değildir.
O halde neden en çok buralarda yaşanıyor?
Bu yaşam biçiminden kaynaklanıyor. İtaat etmeyi öğrenen çocuklar, ailelerin de hocalara gösterdiği saygıdan etkilenerek daha zayıf ve dış etkilere karşı savunmasız oluyorlar.
Batı ülkelerinde benzer sorunlar kilise ve kiliselere bağlı okullarda daha çok görülüyor. Mantık aynı yani.
Bu olaylarda en şaşırtıcı olan ailelerin tavrı.
Bakın Karaman’daki olay günlerdir konuşuluyor. Çok doğal olarak elbette hangi çocukların bu duruma maruz kaldıklarını bilmiyoruz ama çocukların aileleri biliyor.
Peki, onlar ne yapıyor?
Ne yapacaklar, çoğu 10’ar bin lira para alıp susuyor.
Tamam da o çok değer verilen “namus meselesi” ne oluyor? Başka bir olayda cinayet bile işleyen insanlar minicik çocuklarının cinsel tacize uğramasından sonra nasıl oluyor da tepki vermiyor?
Cevabı basit; işte burada dinsel etki devreye giriyor. Minicik çocuğunu sırf dinini öğreneceğini sanarak yatılı okula veren anne baba, inandığı dini öğreten bir hocanın böyle bir şey yapacağına inanmıyor.
İnansa da “O adam Kuran’ı öğretiyor, böyle bir şey yapmışsa bile Allah’ın takdiri buymuş demek ki” diye kendini avutuyor.
https://twitter.com/can_atakli_