GÜNDEM mi? ÖZETLEYEREK SIRALAMAYA ÇALIŞALIM…

Ülkemizde 2010-2017 arasında, yani 7 yılda; “Pişmanım, ölesiye kıskanıyordum, gururum zedelendi, sözleriyle beni çok incitti, kendimde değildim, işlerim kötü gidiyordu!” diyen erkekler tarafından binlerce kadın öldürüldü. “Sorunlarım vardı, stresliydim, cinnet geçirdim, akli dengem bozukmuş, son yıllarda psikolojim bozuldu, sinirime hâkim olamadım” diyen erkeklerce pek çok kadının hayatı bitirildi. “Bastım tetiğe, vurdum bıçağı, attım göle, ittim bayırdan, fırlattım gözüne kezzabı sonrada taktım kravatı, giydim lacivert takım elbiseyi, baktım yere!” diyen erkekler tarafından 1964 kadının hayalleri, hayatı yarım kaldı…

Bu kadınlardan 614’ü boşanmak istediği için eşleri tarafından toprağa yollandı! (Bu şu demek midir? Bu bahanelerden herhangi birine sığınan, yolunu bulup bir de rapor ayarlayan kadın katilleri ceza almadan kurtulur, kurtulmuştur, bundan böyle de kurtulacaktır.)

Gelelim gündemin diğer maddelerine! Yolsuzluklar, usulsüzlükler, çalıp çırpmalar, olup bitene göz yummalar ve 2024 yılına kadar 40 adet daha yeni hapishane yapma planı…

Ceza ve infaz kurumlarında 12-18 yaş arasında tutuklu 1330, hükümlü 566 çocuk…

256 bin yabancının ev alıp komşumuz olması! 220 bin Suriyeliye vatandaşlık verilmesi. Başta Hatay olmak üzere bazı okullarda Türk öğrenciden çok, Suriyeli öğrencinin olması…

Tarım bakanına göre; Zarar eden çiftçi olmasa da (!) borcunu ödeyemeyen çiftçilerin arazilerini satarak toprağından ve üretimden uzaklaşması, çiftçinin sırtındaki 200 milyar lirayı aşan borç yükü, borcu 20 yılda 62 kat artan ve “ 50 yıllık çiftçiyim, böyle zarar görmedim” diyen üretici…

Dünya sefalet endeksinde 21.sırada yer alan ve üstünde Sudan, altında Gabon ve Kongo bulunun Türkiye…

Hukukun üstünlüğü endeksinde 117.sırada yer alan, üstünde Mali ve Angola, altında Kongo bulunan mükemmel bir sistemle yönetilen ülkemiz…

Açılan 2 dükkândan 1’inin kepenk kapatması! 5 liralık peynir, 3 liralık zeytin alıp poşete değil, cebine koyarak evine götüren yurttaş…

Hayal âleminde yaşayan hayal tacirleri durmadan konuşurken; 19 yıl sonra gelinen noktada ilk göze çarpanların işsizlik, yoksulluk, pahalılık, gelir uçurumu, kamplaştırma olduğu güzel ve yalnız memleketimiz…

“Bizden olmayanlar, bizim sevmediklerimiz, hatta bizim nefret ettiklerimiz, bizi sevmeyenler!” diye diye ayrıştırılan bir halk!

Adı konmamış, zamanı belirsiz, daha neler olacağı tahminlere kalmış ekonomik tablo! Yoksul aile sayısının, açlık ve yoksulluk sınırlarının sabırları zorladığı bir dönem…

Halkın yüzde 67’sinin derin mutsuzluk yaşadığı, yüzde 65’inin ekonomi daha da kötü olacak dediği ülkemizde; iki büyük sorundan birinin ekonomi, diğerinin adalet ve hukuka duyulan güven kaybı olduğunu söyleyen milyonlar…

Ülkemizin köklü demokrasi birikimini, anayasal kurumlarını çürüten, ağır ekonomik krize neden olan bir sistem!  Ve AKP’den başka iktidar görmeyen şanslı (!) bir kuşak…

Ülkemizi zam şampiyonu yapan doğalgaz ve elektrik zamları yüzünden; “Bir zamanlar altın günü yapıyorduk. Şimdi doğalgaza gelen zamlar yüzünden doğal göz günü yaparak, her hafta bir komşuda toplanacak, dişimizi sıkacak, birbirimize sarılarak, kalın giyinerek ısınmaya çalışacağız!” diyen kadınların arttığı refah ülkesi…

Yazısını yazarken hata yapmamak için kılı kırk yaran gazeteci! Kalacak yeri olmadığı için ya eğitimini yarım bırakan, ya da son derece sağlıksız koşullarda yaşamaya çalışan öğrenci! Sürgün korkusuyla yüreği ağzında bekleyen memur! Çocuklarının isteklerini alamadığı için evine onlar uyuduktan sonra sessizce giren baba! Evine ekmek götüremeyen emekçi! “Eti unuttuk, sebzeyi grama döktük!” diye yakınan emekli…

Uyaran var mı uyandıran çıkar mı bilmem ama emekli can çekişirken, tenceresini kaynatamayan ev kadını saç baş yolarken, icra dosyalarının sayısı milyonlara ulaşmışken, ekonomik bunalım gençleri yurtdışına iterken, saçlarını süpürge ederek evlatlarını yetiştirmeye çalışan cefakâr analar ne yapacağını bilmezken kulağını tıkayan bir yönetim…

Eğitimli işsizlik oranı ağız uçuklatırken; makamlar akrabalara emanet…

Ahbap çavuş yönetimine dönen idari mekanizmada AKP’li vekilin ailesinden 11 kişiyi kurumların başına müdür ya da müdür yardımcısı olarak getirmesindeki hakkaniyet, milli ve yerli duruş…

Karabük Üniversitesi rektörünün iki sekreterini öğretim görevlisi yapması! Trakya Üniversitesi rektörünün baldızını bilgi işlem daire başkanlığında görevlendirmesi! Boğaziçi üniversitesi genel sekterinin intihalcilikle, Safranbolu’daki rektörlük binasının pahalı tenis kortuyla gündeme gelmesi…

Hangi birine şaşıracağımızı şaşırdığımız bitip tükenmeyen kadrolaşmalar! Akademide hız kesmeyen akraba atamaları! Mahir ve maharetli bazı yöneticilerin aile yakınlarını üniversite kadrolarına doldurmaları! Özetle her alanda ve her anlamda har vurup harman savurmalar...

MB eski başkanı Durmuş Yılmaz’ın; “Daha fazla hayat pahalılığı, fakirlik,  ödenemeyen faturalar ve sefalet. Bu kış zor geçecek” uyarısı…

Devlet eski bakanı Işın Çelebi’nin; “Ekonomi ben bildim, ben yapıyorum diyerek yönetilemez. Ekonomi senfoni gibi yönetilir. Davulu, flütü istemiyorum, kemanı susturacağım diyemezsin! Bu iş bir denge meselesidir, iç bütünlük ve tutarlılık gerekir.” Şeklindeki sözleri…

İyisi mi! Aman gerçek ortaya çıkmasın diyenlere inat biz yine; “Haksızlığa uğramak, haksızlık yapmaktan iyidir.” Diyen Sokrates’in yüzyıllar önceki sözlerine kulak verelim;

Yetinmeyelim! “Gençlik niye ülkesinden ayrılmanın yollarını arıyor?” sorusuna bir bilge sözüyle yanıt arayalım; “Bazen gurbet vatan olur, bazen vatan gurbetleşir!”