HARİTADAKİ KARS! BENİM KARSIM ve 6 EKİM 1924

Biliyorum, bu yazıyı bitirince ya da sonuna kadar okumayıp ne olduğunu anlayınca homurdananlar olacak, söylenenleriniz çıkacaktır. “Eyyy Neşe Doster! Memleket bu haldeyken, her gün hepimiz binbir dertle boğuşurken, onca ciddi, can alıcı konu varken sırası mı memleket güzellemesinin!” diyenler olacaktır. Ancak memleketim, hele de Atatürk’ün bizim ellere gelişinin 93.yıldönümü söz konusu olduğunda kendimi zorunlu güzelleme yapmayı hissedenler sınıfına koyarım! Yetinmem! Atatürk Cumhuriyeti’nin aydınlık mayasıyla yoğrulan biri olarak, ülkenin dört bir yanını gece gündüz, yağmur çamur, soğuk sıcak demeden dolaşan Mustafa Kemal Paşa’nın Kars’a gelişinin öyküsünü hep yazarım.

Efendim! Tarih 6 Ekim 1924. Gazi ve beraberindekiler trenle Kars’a gelirler. Kurtuluş Savaşı’nın dev ve devrimci önderi, Milli Mücadele’nin yiğit kahramanı Atatürk’e yurdun çok az yerinde Kars’taki kadar coşkulu ve bilinçli bir karşılama yapılmıştır. Bunu da Kars’ın ve Karslıların Cumhuriyetin kuruluşuna ve kurucusuna saygı ve bağlılığı olarak görmek ve değerlendirmek gerekir.

Kars Türk Ocağı’nda şiirler okunur, konuşmalar yapılır, Karslılar Atalarını yörenin karakterini yansıtan ve hemşerimiz Taki Oşenyüzen tarafından yazılan; “Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa” dizeleriyle selamlayarak, bağırlarına basarlar...

O yıllarda Kars Valisi İbrahim Aykut, Belediye Başkanı Cihangirzade İbrahim Aydınoğlu’dur. (övünmek gibi olsun büyük dayımız). Aile büyüklerimiz derdi ki; Karslı folklorcular tarafından okunup oynanan bu gösteri bittiğinde Gazi ve eşi Latife Hanım birkaç kez yerlerinden kalkarak gençleri selamladılar, alkışladılar ve kutladılar. Karslı kadınlar, Latife Hanım’a üzerlerinde her ikisinin baş harfi işlenmiş kaz tüyü yastıklar hediye ettiler…

Biliyorum! 12’den vuran bu yazımı okuyunca bana hak verecek ve gözlerinizin dolmasına engel olamayacaksınız!

İddia ediyorum! Öveceğim, övüneceğim, reklamını yapacağım ve hepimize ilaç gibi geleceğine inandığım bu yazım için bana teşekkür edeceksiniz!

Görür gibi oluyorum! Memleketimizi bu kadar güçlü, bu kadar duygulu, bu kadar yalın, bu kadar akıcı, bu kadar anlaşılır, bu kadar öğretici, bu kadar akılda kalıcı şekilde özetleyen bir başka yazı okumadım diyeceksiniz!

İnanıyorum! Gönüllü mesaiyle okuduğunuz bu yazımı pek çok hemşerimle paylaşacak, gülümseyecek, bana teşekkür, hatta yetinmeyerek dua da edeceksiniz!

Efendim! Herkesi farklı şiddet ve derinlikte sarsan, saran, kucaklayan ve kavrayan mekânlar vardır. Özleyen, gören, sezen dost ve hemşerilerim dâhil ve başta olmak üzere bunu bilen bilir, gören görür...

Demem o ki; bazıları için KARS, haritada bir il olsa da bizler ve benim için memlekettir, doğup büyüdüğümüz ata toprağıdır, gözümüzü dünyaya açtığımız ana ocağımızdır, çocukluğumuzdur, gençliğimizdir, geçmişimizdir. Peki, bu hamasi giriş ne iş derseniz? Yanıt olarak 6 Ekim 1924 Atatürk’ün Kars’a gelişi diye bir kez daha hatırlatırım!

Gelelim sözün özüne; Bildiğiniz gibi Kars’a ait beni zorlayan anılarımı anlattığım kitaplarım var. Bizim oranın coğrafyasını çok güzel dile getiren eserler var. Yöremizi emanet ettiğimiz, oralardan hiç çıkmayan, hep sahip çıkan ve tabiri caizse ocağı hiç söndürmeyen, bacaları hep tüttüren vefa küpü hemşerilerimiz, abilerimiz var. Elden ele, evden eve, dilden dile dolaşan türkülerimiz, törelerimiz var. Bitmedi, biter mi?

Geriye dönüp baktığımızda Legoların ve plastik arabaların olmadığı, Barby bebeklerle tanışmadığımız o mahrumiyet yıllarında bize oyuncak yapan marangoz yeteneğinde büyüklerimiz, bez bebeklerle dünyamızı renklendiren becerikli annelerimiz vardı.

Anne, abla, baba, abi, arkadaş, terzi, sırdaş, eleştirmen, hayvan sever olan, halden anlayan özelliklerini asla unutmadığımız, vicdandan ve insandan taraf hallerini ise unutamadığımız komşularımız vardı.

Bu yazdıklarımın bir bölümü eski kuşağı, bazı yerleri bizim kuşağı, pek az yanı gençleri ilgilendirse de dengeyi tutturmam ve yazımı görünür- okunur hale getirmem için şimdi biraz gerilere gitme zamanıdır. Eğer bir yere aitseniz, onu hep yanınızda yüreğinizde taşıyorsunuz! O nedenle Kars merkezli, Kars odaklı toplantılar beni çok etkiler. Hele de bir yerel tını duymaya göreyim yüreğim pır pır eder! Sonra ne mi olur? Anılar beni hiç terk etmez, geçmiş- çocukluk- okul yılları klişe bir laf da olsa bir film şeridi gibi gözümün önünden akar gider! Ve ben o doğal ve doğulu yanımı hiç bir şeye değişmem. Hele de zalım yaşlılığın kapıyı bayağı hızlı çaldığı bugünlerde…

Geldiğim noktaya baktığımda, hayallerime, düşlerime, beklentilerime, gerçekleştirdiklerime, içimde kalanlara daldığımda hep aklıma yoktan var edenlerle, varı yok edenler geliyor.

Ne zaman bu baskıcı ortamın dayanılmaz ağırlığı altında umutsuzluğa kapılsam, ne zaman işler beklediğim gibi gitmese, kendimi kötü hissetsem hemen aklıma hemşerilerimden duyduğum sözlerle güçlendiğim, her kitabımdan ve bazı yazılarımdan sonra gelen övgülerle moral bulduğum anlar geliyor.

Düşünüyorum da! Bendeki bu Kars sevdasının nedeni oraları hep bir kültür ve sanat kalesi olarak gördüğüm için olmasın sakın! Gelinen noktada yitirilen değerlere bakınca geçmişe duyduğum yakıcı hasret olmasın sakın! Bizi o koşullarda eğiten kuşağa ve yoğundan var eden ailelerimize duyduğum minnet olmasın sakın! Lisemizin mezunlarının arada bir de olsa toplandığında yan yana gelmekten haz duyduğunu dosta düşmana ilan etme arzumun dışa vurumu olmasın sakın!

Günümüzde birbirinden kopan, uzaklaşan, sıcaklığını, sevgisini göstermekten kaçanların çoğaldığını görünce, iyiye, güzele, iyiliğe çıkaran yolun, bin bir derde deva olan yolun insanın doğduğu yerden ve o yıllardan geçtiğine olan inancım olmasın sakın!

Nereye gidersem gideyim, nerede olursam olayım, sözü ne yapıp edip Kars’a getirmek için yollar aradığımı, tanımayanlara tatil hesaplarını oraya göre yapmalarını önerdiğimi, ödül ne aldığımda önce memleketimin bilmesini istediğimi, her iyi günde, her kötü günde, nedenli nedensiz oraya koşmanın -sığınmanın yollarını aradığımı itiraf etme arzum olmasın sakın!

Bu duygularla 93 yıl önce memleketimizi ziyaret ederek, bizleri onurlandıran büyük Atatürk’e olan hayranlığımı, O’nu yöremize ait; “Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa” ezgisiyle alkışlayan sanatçıları ve hemşerilerimi selamlama arzum olmasın sakın!

Nerede ve ne zaman duyarsak hepimizin gönül tellerini sızlatan tınısı ve sözleriyle bizleri piste fırlatan HOŞ GELİŞLER OLA MUSTAFA KEMAL PAŞA’yı dinlemeye ve oynamaya duyduğum hasret olmasın sakın!