ANALİZ
HAYDİ ÖNLEYİN ŞİMDİ KRİZİ
Türkiye normal bir demokratik ülke olsa savcılar çoktan harekete geçmişti.
Çünkü yasalarımıza göre ekonomik kriz çıkarmaya yönelik her türlü söz ve eylem yasak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün işte tam da bunu yaptı,
Aynen şu cümleyi sarf etti; “Diyor ya bağımsızlık. Hadi buyur bağımsızlık. Şimdi bağımsızlığın neticesini göreceğiz. Şu an şahsen benim sabır safhamdır. Bu sabır bir yere kadar.”
Türkiye'nin tek hakimi “göreceğiz bakalım” diyorsa bu ne anlama gelir?
Bu çok ağır bir krizin çıkacağının habercisidir.
“Göreceğiz bakalım” cümlesi olumsuz durumlar için kullanılır. “Çok daha kötüsünün olacağını” anlatmak için söylenir bu söz.
Erdoğan çok öfkeli.
Çünkü “Bana 24 Haziran'da verin yetkiyi bakalım kur mur faiz maiz ne oluyor göreceksiniz” demişti.
Kendisine göre “Ülkeyi kimse karışmadan yönetirse” herşeyin çok iyi olacağını anlatıyordu aslında.
Ama olmadı işte.
Tek kişinin yönetimi bir işe yaramadı ve ekonomi tarihinde görülmedik bir kaosun içine doğru sürüklenmeye başladı.
Erdoğan panikte.
Belli ki yanındakilere olan güveni tamamen bitmiş.
Herkesi kendine düşman bellemiş halde.
Şimdi krize sorumlu arıyor.
“Ben yapmadım onlar yaptı” diyerek sorumluluktan kaçmayı düşünüyor.
İyi de ne fark eder. Sorumlusu kendisi değil de Merkez Bankası olsa krizden çıkacak mıyız?
Tam tersi. Erdoğan'ın öfke içinde sağı solu suçlaması krizi daha da derinleştirecek.
Erdoğan “Görürsünüz” diyerek çok daha büyük bir krizin yaşandığını dün resmen ilan etti.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZMIŞ
Türkiye artık iyiden iyiye “gül de inanma” ülkesi haline geldi.
Devletin hazinesiyle birlikte tüm değerli varlıkları da kendisine teslim edilen damat Albayrak “Merkez Bankası'nın bağımsız olduğu artık görülmüştür. Nokta” dedi.
Merkez Bankası'nın bağımsız olduğunu Erdoğan'ın “ısrarla faize karşı yaptığı konuşmalara rağmen” faizin artırılmış olmasından anlıyormuşuz.
Halkı bu kadar aptal yerine koymak artık tadını kaçırmaya başladı.
Merkez Bankası bağımsız olsa “piyasa beklentisinin de üzerinde” bir faiz artırımına gider miydi?
Merkez Bankası bağımsız olsa haftalar öncesi yapacağı küçük bir faiz artışıyla krizin önüne geçebileceğini bilmez miydi?
Merkez Bankası bağımsız olsa başkanlığına oturtulan zat cumhurbaşkanının onca hakaretine rağmen hâlâ istifa etmemiş ve gururunu hiçe sayarak orada oturuyor olur muydu?
İktidar göreve geldiği ilk günden bu yana uyguladığı “mağduriyet” politikasından asla vazgeçmiyor.
Herkes suçlu bir tek bu iktidarın hiçbir konuda hatası, yanlışı yok.
Bu kural son krizde de bozulmadı işte. Önce krizin olmadığını, dış güçlerin Erdoğan'ı kıskandığı için manipülasyon yaptığını söylediler.
Şimdi krizin varlığını kabul ediyorlar ama “bu kriz bizim değil, yakında geçer” söylemini beyinlere kazımaya çalışıyorlar.
Oysa oynanan oyun biraz aklı başında olan herkes tarafından görülebilecek kadar kabaca oynanıyor.
Önce Cumhurbaşkanı faiz aleyhine konuşuyor.
Ne olursa olsun faizin artmasından yana olmadığını söylüyor.
“Ama” diyor sonra “Madem piyasa böyle istiyormuş yapsınlar bakalım.”
Vatandaşın yarıya yakını da buna inanıyor ve “Ne yapalım, bütün dünyanın saldırısını püskürtmek için el ele vermeliyiz” progapagandasının esiri olarak neredeyse krizi kabullenir/savunur hale getiriliyor.
Son günlerin özeti ve “bağımsız Merkez Bankası” edebiyatının özeti budur.
Bİ SORALIM BAKALIM
O UÇAK GERÇEKTEN HEDİYE mi EDİLDİ?
Hediye almak çok güzeldir.
İnsanda iyi duygular uyandırır, hayata biraz daha fazla bağlar, mutlu eder.
Kişisel olarak hediye almayı ben de çok severim. Hele paketini özenle ve yavaş yavaş açmaya da bayılırım.
“Hediyenin kaç para olduğunun önemi yok” sözü doğru olmakla birlikte, çok da aldırmayın, herkes merak eder aldığı hediyenin fiyatını. Bu çok insani bir duygudur ve ayıp da değildir.
Bazı hediyelerin fiyatı zaten bellidir. Düğünde geline altın taktıysanız herkes bilir onun değerini.
Hediyeler pahalı da olabilir.
Ama şurası kesindir ki hediyenin fiyatı arttıkça o hediye hediye olmaktan da çıkıyor demektir.
Özellikle kamu görevi yapanlar için bu tür hediye çok tehlikelidir.
Zaten bu nedenle biz de de dünyanın diğer ülkelerinde de kamu görevlilerin kabul edebileceği hediyeler ve fiyatları belirlenmiştir.
Bir memura otomobil hediye edemezsiniz.
Ama devletimiz biraz da yokluktan olsa gerek kanunlarına bu tür pahalı hediyeleri demirbaşa kaydetme koşulu ile yasal hale getirmiş.
Nedir o?
Bir hastaneye ambulans bağışlıyorsunuz, veya karakola bir araç alıyorsunuz.
Aslında bu da olmaz ama bazen devlet de çözümü böyle buluyor işte.
Peki, demirbaşa kaydedilse bile “uçak” hediye olur mu?
Bir devlet bir başka devlete uçak hediye ediyorsa bunu sırf sevgiyle, sempati ile açıklayabilir mi?
Katar'ın modifiye edilmemiş halinin 400 milyon dolar olduğu söylenen Boeing 747 Jumbo jetini Erdoğan'a hediye etmesinin bir izahı var mı?
Aslında var. O uçak hediye değil. Resmen satın alındı. Uçağı satma görevini üstlenen İsviçreli komisyoncu firma uçağın satıldığını söylüyor.
Niye hediye olduğu açıklanıyor?
Devamlı fakir edebiyatı ile bastırılan halkın yarısı kazara uyanıp da “Bu ne ya?” demeye kalkmasın diye.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
AĞIZLARINDAN “YERLİ MİLLİ” LAFI DÜŞMÜYOR ELBİSE MODELİNİ BİLE YABANCILARA YAPTIRIYORLAR
Türk Hava Yolları'nın uçuş personelinin yeni kıyafetlerini beğendiniz mi?
Ben hiç beğenmedim.
Renkleri yanlış olmuş bana göre.
Bazı Arap havayollarının kırmızısı ile grisini kullanmışlar. İnanmayan örneğin Katar Havayolları'nın kıyafetlerine bakabilir.
Moda bölümü ayrı, onu uzmanları tartışsın.
Ama benim aklıma takılan onca yerli modacımız varken neden bir İtalyan modacının seçildiği.
Bu da yetmemiş o kadar yerli fotoğraf sanatçımız varken, kıyafetlerin tanıtımı için de bir İngiliz ajansı kullanılmış.
Üstelik bu ajans herhalde “Türkiye bir Arap ülkesi, çekimleri de ona göre yapalım” diyerek arka planda yine Arap ülkelerini andıran fonlar kullanmışlar. Bu arada bazı gazetelerde daha önce THY personeline kıyafet tasarlayan modacı Dilek Hanif'le ilgili olumsuz yazılar çıkmasına da üzüldüm.
Yerli ve milli olmakla övünen yazarlarımız Türk modacının haysiyetini de ayaklar altına alır biçimde “Sanki senin çizdiğin kıyfetler iyiydi, hayır çok kötüydü, kötüydü işte” diye yazılar yazdılar. Bu yazılara sebep olan da ne biliyor musunuz?
Modacı Dilek Hanif'in gazetelere bir açıklama göndererek “Bu Türkiye adına, özellikle tasarımı, inovasyonu uzun zamandır büyük emek ve bütçeler ayrılarak yapılan çalışmaları, yürütülen moda haftalarını, tasarımcılara sunulan ihracat desteklerini hiçe sayan ve dolayısıyla ülke olarak kendimizle düştüğümüz çelişkiyi ortaya koyan bir karardır.
Her şeyden önce ülkem adına, ardından da bir Türk tasarımcı olarak bu kararı son derece üzücü buluyorum” demesi. Yandaş medyanın yerli milli yazarları bu açıklamaya içerlemişler ve THY'nin kendilerine sunduğu “ayrıcalıklardan yararlanmaya devam etmek için” olsa gerek Dilek Hanif'i yerin dibine batırmaya kalkmışlar.
https://twitter.com/can_atakli_