HAZIR TALİBAN’ı AĞIRLAMIŞKEN YUNANİSTAN, AFGANİSTAN, TUNUS ve ABD’ye UZANALIM mı?
Her biri kendi başına birkaç yazı hak eden konulara, birkaç örnek ve sözcükle değinmek için masama oturduğumda önüme yığınla konu başlığı düşmez mi? Gel de çık işin içinden…
Aslında bazı konulara müthiş önem atfedenlerden değilim. Ama bazı konulara kayıtsız kalmam da mümkün değil. Örneğin anlam yüklü, evrensel, zamansız ve etkili deyimler. Barışla özdeşleşen açıklama ve yorumlar! Umut, coşku, direnme gücü veren sözler! Özetle şuraya varmak istiyorum! Yunanistan’ın Theodorakis’in ölümünden sonra üç gün milli yas ilan etmesi devletlerin sanata, sanatçıya gösterdiği saygı ve sevginin göstergesi olarak ders alıcı nitelikte ve çok kıymetliydi. Yine biz Taliban yönetimini Ankara’da VİP ağırlarken, Yunanistan Cumhurbaşkanının BİoNTech’in kurucuları Dr. Özlem Türeci ve Prof. Uğur Şahin’e “İmparatoriçe Ödülü” takdim etmesi bilime verdiği değer açısından çok anlamlıydı...
Yaşamı boyunca barış türküleri haykıran sanatçı ülkesindeki baskıcı generallere şöyle haykırmıştı; “Sizin tanklarınız var! Benim şarkılarım! Ben sizden daha güçlüyüm. Çünkü zaman silahları eskitir, şarkıları ise güçlendirir.” Ünlü sanatçının “gücünüzü nereden alıyorsunuz?” sorusuna verdiği cevap ise unutulmazlar arasındadır; “Gücümü müziğimden alıyorum. Bestelediğim şarkılar tüm halklarındır. Bunları yasaklayanlar gelip geçicidir. Ama bu şarkılar hep yaşayacak!”
Theodorakis ve izinden gidenler! Avuçlarımızda yeşerttiğiniz umut için size teşekkür ederiz. İçimizde hiç ama hiç dinmeyen coşku, inanç, özlem, direnme gücü, barış umudu sayenizde hiç dinmedi dinmeyecek. Tabii alkışlarımız da! Bunu bilesiniz!
Bu sanatsal girişten sonra Afganistan’dan göç hikâyelerine kulak verelim!
Uzmanlara göre 1.5 milyon, CB’ye göre 300 bin olan Afgan göçmenlerin canları pahasına çıktıkları yolda geleceğe dair umutları ve sarsıcı öyküleri şöyle! (Cumhuriyet’ten Şehriban Kıraç söyleşisi!)
Afgan şarkıcı Aryana Sayeed nişanlısına “Beni kafamdan vur, Taliban’a teslim etme!” diyor.
Erzincan’da yaşayan aralarında mühendis, olimpiyat madalyalı sporcu, polis, asker, terzi olan ama şu anda vasıfsız inşaat işçisi olarak çalışan 2500 Afgan göçmenden biri olan kadın diyor ki; “Türkiye’de hayvan hakları kadar bile bizim ülkemizde kadın hakları yok! Bize bu dünyada cehennemi yaşattıkları içine evimizden barkımızdan yurdumuzdan ayrıldık. Laik bir ülkede özgürlüğün tadına vardık, bir daha asla dönmeyeceğiz.”
“Akşam çocuklarımın okuldan sağ salim eve döneceklerini bilseydim hiç terk eder miydim evimi, yurdumu. Burada açız ama hayattayız, can güvenliğimiz var. Bir Türk kadını olmayı çok isterdim. Özgürce âşık olabilirdim, sevgilimle el ele dolaşabilirdim, çıkıp sokaklarda özgürce gezebilirdim.”
“Burada asgari ücretin altında para veriyorlar. Orada polistim, burada inşaat amelesi. Orada hayvanların bile bizden daha çok hakkı var.”
Leyla Muradi anlatıyor; “Evi geçindirmek için merdiven siliyorum. Afganistan’da çocuk olmak da kadın olmak da çok zor! Açlıktan ölen çocuk çok! Taliban eşimin iki kardeşini öldürdü. Ailem orada ağlıyor, biz burada ağlıyoruz.”
32 yaşında 5 çocuk annesi Madine anlatıyor; “Okuma yazmam yok. Afganistan’da çocuklarımız okula gitmesin diye yollara mayın döşediler. Sonuçta orası bizim vatanımız, ama can güvenliğimiz olmadığı sürece dönmeyi istemem.”
22 yaşında olan Parigun diyor ki; “Tek kelime Türkçe bilmiyorum. Ailem Afganistan’da onları çok özlüyorum. Çalışmak isterim ama çocuklarım çok küçük!”
Ülkesinde uluslararası alanda kick boks alanında 31 madalya kazanan, 60 ülke sporcusunu yenerek ülkesini dünya şampiyonu yapan Atiki diyor ki; “18 yıldır sporla uğraşıyordum aynı zamanda da polistim. Şimdi inşaatlarda çalışıyorum. Sadece ekmek ve çay da olsa burada güvendeyiz.”
8 yıldır Erzincan’da yaşayan ortaokul mezunu Süreyya diyor ki; “Kendi kararımı kendim veririm diyerek ve kendim için bir devrim yaparak 7 ay önce başörtümü çıkardım. Çevremden çok tepki aldım, ama artık söylenenleri takmıyorum. 7 ay öncenin Süreyya’sı ile şimdinin Süreyya’sı arasında çok fark var. Bana böyle saygı duyulmalı!”
“Türkiye’de açız. Ama en azından hayattayız, can güvenliğimiz var. En azından çocuklarımız okula gidiyor, laik bir ülkedeyiz.”
“Bodrum katta yaşıyoruz. Bir gün çamaşır makinesi ve buzdolabı alacak kadar paramızın olmasını hayal ediyoruz!”
İzmir’de düzenlenen Uluslararası Kadın Sempozyumunda konuşan Valvala Jalal; “2001’den beri Türkiye’de yaşıyorum. Türkiye’de okuma şansı elde eden nadir kadınlardan biriyim. Türk kadınları Atatürk sayesinde özgür ve istediğini yaşayabiliyor, bu muhteşem bir duygu. Biz ise Afganistan’da hiçbir şey değiliz. Keşke bizim de bir Atatürk’ümüz olsaydı. Ben O’nu 9 yaşında öğrendim ve ona büyük hayranlık duyuyorum. Afganistan’da korkudan titreyerek eğitim aldım. Taliban yakalasa sonum olurdu. Taliban’ın yönetimi almasıyla yine karanlığa gömüldük. Dünyaya ılımlı mesaj verse de yine kadınlar dövülerek, taşlanarak, yakılarak öldürülüyor.”
Bunlar Taliban zulmünden hayatları pahasına göç eden binlerce mültecinin ortak cümleleri…
Tunus’ta seçilen ve eski bir Dünya Bankası çalışanı olan ilk kadın başbakan 63 yaşındaki Necla Buden Ramazan’ın oluşturduğu kabinede 9 kadın bakan yer aldı. Yemin ederek göreve başlayan ve Arap ülkelerindeki ilk kadın başbakan olan Ramazan diyor ki; “Tunus halkına siyasi istikrarı ve adaleti sağlama sözü veriyorum!”
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi NATO Parlamenterler Meclisinin Genel Kurulu’nda; “Dünyayı yönetme imkânım olsa tek odaklanacağım şey kız çocuklarının eğitimini sağlamak olurdu.” Şeklinde konuştu…
Bu söz üzerine gel de! Kız çocuklarının eğitimini kadınların eşit haklara sahip olmasını Batı’dan çok önce Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkeleri arasında ilk sıraya koyan Büyük Atatürk’ü bir kez daha arama, anma, alkışlama! Gel de nereden nereye deme! Gel de Gazi Mustafa Kemal’in ulaşılmaz dehasına, sanata verdiği değere, Cumhuriyetin görkemine, büyüklüğüne bir kez daha şapka çıkartma
Sonra da bize giyimi de, kuşamı da, devrimlerin ne olduğunu da anlatan o büyük insana, üçüncü kuşak adına bir kez daha minnetle bakma!
Yetmez ama!