HEKİMLİK, AVUKATLIK ve BAKANLIK…

Alman patoloji bilgini Rudolf Virchow derki; “Hekim, zor durumdakilerin olağan avukatıdır.” Bu durumda “olağan” olarak aynı görev zor durumda olanlar için avukatlara ve pek çok meslek erbabına da düşmüyor mu? Bunun yanıtını ve kanıtını ailemizdeki hekim ve avukatlardan yıllardır bilir ve görürüm. Mesleğinin hakkını vererek icra edenlerin işi zor, hele de günümüzde…

Baştan ve peşinen tüm hekimleri tenzih ederek, geçenlerde duyduğum bir sözü gülümsetmek için paylaşıyorum. Güya; “İnsanın aptalı doktor, doktorun aptalı cerrah, cerrahın aptalı beyin cerrah olurmuş!” Gece gündüz demeden hayat kurtaran bu meslek erbabına söylenen bu acımasız sözü yorumunuza bırakıyorum…

Şimdi bazı gerçeklerden yola çıkarak bir soru: Sorun çözmesini biliyor muyuz?

2004 yılında madde bağımlılığı nedeniyle merkezlere yatan hasta sayısı 1417 iken bugün bu sayı 15 bin 885’e çıkmış. Bu zor durumdakiler gereken desteği alabiliyor mu? O kurumların sayısı yeterli mi?

ASELSAN yönetim kurulu başkanı 200 mühendis gitti diyor. Nitelikli beyinler gidiyor diye feryat ediyor. Bu son derece önemli bir konu olmasına rağmen sürekli göz ardı edildiği doğru. Masa başında bazı şeyleri yazmak ve konuşmak gayet kolay ve konforlu! Kürsülerden, mikrofonlardan bazı şeyleri görmeden, daha doğrusu kabullenmeden bağırmak çok kolay da işin temel özgürlükler ve güzel hayaller bölümü ne olacak? Yaşanan ve dayatılan iklimin kendi gerçeklerine yabancı kıldığı bakar körler, dilsiz rolü oynayanlar ne olacak? Ya da çekip giden, kaçıp giden, bıkıp gidenlere kısa sürede ve iş işten geçmeden kim dur diyecek?

Yine daha düne kadar dünyanın tarımsal üretimde kendi kendine yeten 7 ülkesinden biri iken samanı ve soğanı bile ithal eder duruma nasıl ve niye gelindi? Neden patlıcana 20 lira öder olduk? İki yapraklı nane 4.5 liraya niye çıkar?

Asgari ücretin elektrik, su gaz, telefona bile yetmediği bir ülkeden söz ediyoruz. Çarklar artık dönmüyor, taşıma suyla bile dönmüyorsa; Kimsenin geçmediği köprüler yapmak niye? İçine sular dolan havaalanlarında ısrar niye? 8 adet millet bahçesi için ihale açmak neden? Anlamak zor!

Köprü ve otoyolların tüm geliri; Yavuz sultan Selim, Osmangazi Köprüleriyle, Avrasya tünelinin giderini karşılamaya yetmiyorsa, yani gider gelirden fazla ise bu hesapsız kitapsız yatırımlar neyin nesi? Anlamak kolay!

412 AVM boşken, dükkânlar tek tek kapanırken yeni AVM’ler planlamak niye? Anlamak mümkün değil!

Doktorlardan avukatlara, köprülerden AVM’lere, işsizlikten beyin göçüne uzanan bu yazıda; hem hukukçu, hem mühendis olan, müsteşarlıktan TBMM başkanlığına, Milli Savunma Bakanlığı’ndan Milli Eğitim Bakanlığı’na kadar devletin en yüksek kademelerine getirilen, en önemli koltuklarına oturtulan İsmet Yılmaz Bey, partisinin belediye başkan adayına oy istedi ama ne istemek! Dedi ki; “Vereceğiniz oy, Ruz-i Mahşerde berat belgelerinizden biri olacaktır!” Bu ifadenin, bu gerekçenin adını koymak zor! Ancak şaşırmak ve bir zamanlar işgal ettiği makamlar adına üzülmek çok daha zor! Ne demek istiyor? “AK partili adaya oy vermek mahşerde beraat belgisidir. Bize oy verin geçiş belgesi alın, bize oy verin garanti belgesi verelim, bize oy veren cennete gider” mi demek istiyor. Bu açıklama, bu yaklaşım izaha muhtaçtır…

Kalem gücünü ve kıvrak üslubunu hep kıskandığım, tadı damakta kalan yapıtların yazarları durup uslanmadan yazıp çizse de, değişen bir şey olmadıktan sonra! Yazılarıyla ufuk açan, bazen içimizi acıtan, bazen gözümüzü açan, bazen hüzünlendiren, bazen kahkahalara boğan, müthiş mesajlarıyla yol çizen, yön çizen yazarların yazdıkları da etkili olmuyorsa!

Bekleriz ki temel sorunların üstüne yönetim daha sık ve sıkı gitsin.

Beklenir ki bazı sorular yanıtsız ve havada kalmasın!

Bekleriz ve beklenir…