HER YOL SURİYE’ye ÇIKAR!..

IŞİD kabusu sürüyor...

Artık “kabus” mu demek lazım, yoksa “Mega oyun” mu gerçekten bilemiyorum!.. Önceki gece, Almanya-Hollanda dostluk maçı, başlamasına bir saat kala iptal edildi... üstelik başta Angela Merkel olmak üzere devletin ağır topları, terör tehdidine karşı gövde gösterisi yapacaklardı, olmadı!. Alman polisi, stadyum yakınlarında şüpheli bir kişinin göründüğü, terör saldırısına dair bazı “somut ipuçları” bulunduğu gerekçesiyle maçın iptal edildiğini duyurdu...

-Herkes tıpış, tıpış evine gitti!..

Almanya’da bunlar olurken, “topyekun savaştayız” açıklamasını yapan Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, ayrıca NATO’nun, “bir üye ülkeye silahlı saldırı olursa, diğer üyelere de yapılmış sayılır” maddesine gönderme yaparak yardım istedi... Aynı sıralarda Fransız savaş uçakları IŞİD’in elinde bulunan Rakka’ya ağır bir hava saldırısında bulundu. Diğer yandan Fransız uçak gemisi Charles de Gaulle’de Akdeniz’e doğru ilerliyor. 

Bunları niçin yazdım?. Tabii ki, Fransa’da ki, 180 derecelik keskin dönüşü göstermek için!.. Paris saldırıları öncesi, ABD’nin kurduğu koalisyon güçlerinin içinde, Avrupa’dan geriye kalan tek ülke olan Fransa, kamuoyunun da baskısıyla geri çekilme eğilimi gösteriyordu. Şimdi, Hollande’ın da gayet net açıkladığı üzere neredeyse tüm gövdesiyle, Suriye’deki savaşa dahil oldu... Demek ki, o meşhur atasözümüz gayet yol gösterici:

-Bir musibet, bin nasihatten evladır!..

Kara gücü Türkiye!..

Dün köşemde “son dakika” haberi olarak duyurmuştum; ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Türkiye ile birlikte sınır operasyonlarına başlıyoruz” açıklaması yapmıştı...

İlk bakışta bu açıklama tuhaf gelmişti bana; çünkü Başkan Obama, G 20 Zirvesi’nde gayet açık bir şekilde, Türkiye’nin öteden beri ortaya sürdüğü “Güvenli Bölge” isteğine bir kez daha “red” yanıtı vermişti... Ancak açıklamanın ayrıntıları ortaya çıkınca, durumun tamamen farklı olduğu anlaşıldı.. ABD sonunda istediğini almıştı:

-Türk Ordusu, Kara gücü görevi üstleniyordu!..

Dışişleri Bakanı Kerry, Türkiye’nin 75 kilometrelik bölümünün güven altında olduğunu ancak 98 kilometrelik bölümünün, güvenliğe kavuşturulması gerektiğini, bunu da birlikte yapacaklarını duyuruyordu... 

Nedir bu bölge sorusu akla gelebilir... Kerry’nin, birlikte kontrol altına alacağız dediği bölge Cerablus bölgesi ve şu anda IŞİD’in elinde. İşte görünürdeki amaç bu bölgeyi, terör örgütünden temizlemek. 

-Çok güzel, pek hayırlı...

Peki, sonra ne olacak?. Oraya Türk ordusu mu yerleşecek?. Yanıt yukarıda; ne demişti Obama: “Güvenli Bölge yok!” O halde ne olacak?. Temizlenen 98 kilometrelik bölgede öncelikle IŞİD-Türkiye teması kesilmiş olacak!.. Ve Kerry’nin güvenli dediği, PYD’nin elinde bulunan 75 kilometrelik bölge ile birleştirilecek... Hala anlamadınız mı?.

-PYD ile sınırımız 173 kilometreye çıkacak!.. 

Daha da açık konuşacak olursak, Mehmetçiğin gücüyle/kanıyla temizlenen bölge, PYD’ye armağan edilecek!.. Haa bu arada birbirine iliştirilen bu toprakların çok daha yaşamsal bir önemi var tabii:

-Büyük Kürdistan’ın temelini oluşturan Kürt/Amerikan Koridoru!..

Akıllıca değil mi?!. İşte Türk ordusu bunu çok önceden beri görüyor, direniyordu. Buraya kadarmış!.. Tayyip Bey’in her fırsatta “Fırat’ın ötesine geçemezler” sözü aklıma geldi birden...

-Oralar, Fırat’ın neresi oluyor?!.


Şovu asıl yanaşma medya yaptı!..


Leyla Zana, aynı şeyi 21 yıl önce de yapmıştı...

O zaman gencecik bir kadındı. Diyarbakır eski Belediye Başkanı Mehdi Zana’nın da eşiydi. 1991 seçimleri öncesi yapılan görüşmeler sonrası arkadaşlarıyla birlikte SHP listesinden aday olarak milletvekili seçildi. Yemin törenine başında PKK’nın renklerinden oluşan bir bantla geldi. Büyük protestolar altında yemini yaptı ve bitirdiğinde Kürtçe “yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” diye bağırdı. Sonrasında bazı arkadaşlarıyla birlikte dokunulmazlığı kaldırıldı, yargılandı ve 15 yıl hapse mahkum edildi. 10 yıl yattı ve çıktı...

21 yıl sonra, önceki gün, bu kez HDP ağrı milletvekili olarak kürsüye çıkarken, töreni izleyen Cumhurbaşkanı’na dönüp, Kürtçe olarak, “onurlu ve kalıcı bir barış umuduyla” dedi. Sonra yemini okumaya başladı. Son cümleye geldiğinde, “Büyük Türk Milleti” yerine, “Büyük Türkiye Milleti” dedi ve kürsüden indi. 21 yıl öncesinin aksine koca Meclis Genel Kurulu’ndan “tıs” çıkmadı, derin bir sessizlik o kadar!..

Geçici Başkan Baykal, yeminin tekrarlanmasını istedi, Leyla Hanım, “bazı şeylerin değişmesi gerek, her şeyi göze aldım” diyerek, kürsüye dönmedi. Yemin geçersiz kabul edildi.

Şimdii, bilmemiz gerekiyor ki; Leyla Hanım ne 21 yıl önce ne de bugün şov yaptı!.. Yaptığı her eylem, ince hesaplara, öngörülere dayanıyor. Asıl acısı, yanaşma medyanın “ne var bunda, Kürtçe zaten serbest değil mi, Türk ya da Türkiye milleti ne değişir” şeklindeki yerlerde sürünen yorumlarıydı... Töreni izleyen ABD Ankara Büyükelçisi John Bass’ın, “parlamenterlerin gelenek ve kurallara uyması gerekir” sözlerinin bile uzak ara gerisine düştüler...


-Söylenecek en hafif sözcük; çok yazık!..



https://twitter.com/umit_zileli