ANALİZ

İKTİDAR DİNCİ TERÖRE VERDİĞİ DESTEĞİN ALTINDAN ZOR KALKAR

Saraya ve iktidara, elbette yandaşlarına sorarsanız iktidarın dinci terör örgütleriyle hiçbir ilişkisi yok.
Ne IŞİD'e ne bölgedeki bir başka dinci terör örgütüne hiçbir yardım yapılmıyor.
Suriye'ye geçen binlerce TIR'da da silah, mühimmat, patlayıcılar, roketler yoktu.
Dinci teröristler Türkiye'de hiç kalmıyor, yardım ve destek görmüyor, yaralıları tedavi edilmiyor.
Bunları iddia edenler vatan hainleri, darbeciler, vesayet rejiminin bitmesinden rahatsız olanlar.
Bu nedenle bu tür iddialarda bulunan hatta ortaya fotoğraflı belgelerini koyanlar casus olarak itham edilip hapse atılıyor.
Oysa gerçeğin bu olmadığını hepimiz biliyoruz.
Bu iktidar uzun zamandır Ortadoğu bölgesinde cirit atan dinci terör örgütlerine destek veriyor.
Bu destek hem silah ve mühimmat olarak; hem gıda ve ilaç olarak gittiği gibi manevi bağların da çok güçlü olduğu biliniyor.
Yakın bir gelecekte bu iktidarın dinci terör örgütlerine verdiği desteğin belgeleri ortaya saçılacak. İnkar edenler, bu iddiaları ileri sürenleri hainlikle suçlayanlar ne yapacaklar o zaman göreceğiz.
Aslına bakarsanız önceki gün Amerika'nın en etkili gazetelerinden Washington Post'un haberi bile başlı başına Türkiye'nin dinci terör batağına nasıl bulaştığını, nasıl yardım ve destekte bulunduğunu gözler önüne seriyor.
Gazetenin haberine göre Mısır'daki yönetim tarafından arandığı gibi Amerika'nın da “en tehlikeli teröristler” listesine koyduğu ve görüldüğü yerde yakalanmasını/öldürülmesini istediği Ahmed Taha isimli İhvan/El Kaide yöneticisi geçen nisan ayında Suriye topraklarında insansız hava aracının saldırısı sonucu öldürüldü.
Washington Post çok sıkı izlenen Ahmet Taha'nın Mısır'dan kaçtıktan sonra AKP iktidarı tarafından Türkiye'ye getirildiğini ve uzun süre burada kaldığını yazıyor.
Gazete Ahmet Taha'nın Türkiye topraklarından çıkıp Suriye'ye geçtiği an kendisini izleyen İHA tarafından vurulduğunu belirterek “Türkiye terör konusunda iki yüzlü davranıyor” ifadesine yer verdi.
Sanıyorum iktidar ve yandaşları hem bu haberi yalanlayacak hem de ciddiye almadıklarını, bunların Türkiye düşmanları tarafından tezgahlandığını söyleyeceklerdir.
Söyleyebilirler, fark etmez. Önemli olan Türkiye'nin terör örgütlerine yardım edip etmediğidir. Ve ne yazık ki dünyanın elinde bu yönde çok sayıda belge bilgi var artık.
Bu iktidar yüzünden Türkiye yakın bir gelecekte “terör ve savaş suçlusu” ülke konumuna düşebilir.
Teröre destek veren iktidara ne olursa olsun aldırmam ama bu zihniyetin Türkiye'ye vereceği hasarın tamirinin ne kadar uzun sürecini düşünmek insanı ister istemez derin bir karamsarlığa itiyor.
O halde dünyanın “sen terör ve savaş suçu işliyorsun” diyerek parmak uzatmasından önce, demokratik güçlerin harekete geçmesi ve Türkiye'yi bir uçuruma götüren iktidar zihniyetinden hesap sorması gerekir.

YENİ ÖĞRENDİM

16 ADANIN YUNAN İŞGALİNE UĞRAMASI YILLAR SONRA YARGIYA TAŞINDI

Bundan 12 yıl önce 2004 yılında Yunanistan bir oldubitti yaparak Ege Denizi'ndeki 16 ada ve kayalığa fiilen el koymuştu.
Dönemin AKP hükümeti birkaç cılız çıkışın ötesinde konunun üzerinde fazla durmadı.
Zaten arkasından başlatılan Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlarla asker de şiddetli bir baskı altına alınınca 16 ada konusu da pek konuşulmaz oldu.
AKP iktidarı bu Yunan işgaline karşı ses çıkarmadı ama Yunanistan'ın boş durmadığı ve bu adalardan bazılarında yapılaşmaya gittiği bazılarında ise askeri tesisler kurduğu çeşitli kereler medyaya yansıdı.
“Merkezde birleşmeyi sağlama” iddiasıyla bir süre önce kurulan Adalet Partisi “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya, devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik fiiller”i tanımlayan 302'inci madde gereğince dönemin Başbakanı Erdoğan ve 10 bakanı hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.
Vecdet Öz'ün başkanlığındaki Adalet Partisi adına Genel sekreter Yardımcısı Mahir Akkar imzasıyla yapılan suç duyurusunda (o dönemin) şu bakanları bulunuyor;
Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu Ali Babacan, Mevlüt Çavuşoğlu Abdülkadir Aksu, Osman GÜNEŞ, İdris Naim Şahin, Muammer Güler, Efkan Ala, Sebahattin Öztürk.
Akkar dilekçesinde Ege adalarının Lozan ve diğer uluslararası anlaşmalardaki statüsünü anlattıktan sonra fiilen işgal edilen 16 ada ve kayalıkta Yunanistan'ın yapılanmaya gittiğini belirterek “hükümet bunu yalanlayamamakta ancak hiçbir şey de yapmamaktadır. Bu ülkeye karşı işlenmiş bir suçtur” dedi.
Ege'de Yunan işgali altında olan adalar şunlar; Koyun, Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacı, Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronosidi ve Koufonisidi.
Bu adalardan Eşek Adası'na Yunan Cumhurbaşkanı'nın “Haç atma” töreni, Bulamaç Adası'na ise Yunan Genelkurmay Başkanı'nın yapılan askeri binaları teftiş için gittiği kayıtlara geçmişti.

ÖNERİ

DİNDAR VATANDAŞIM; GÖR SENİ NASIL KANDIRDIKLARINI

Suudi Arabistan prensleri Nawaf ile Salman El Suud, bilmem kaç metrelik, haftalık kirasi bir milyon Euro olan süper tekneyle güney sahillerimize tatil yapmaya gelmişler.
Tatil haklarıdır elbette, paraları da olduğuna göre iyi harcama da yapabilirler.
Ama bu Suudi prensler teknelerine kiraladıkları manken adı altındaki telekızlarla alemlere dalıyorlar, su gibi içki içiyorlar, her türlü sapkınlığı yapmaktan çekinmiyorlar.
Bütün bunlar gazeteciler tarafından fotoğraflandı, kameralara alındı.
Pek itirazları yok prenslerin, onlar keyiflerine bakıyor.
Ancak ülkemin samimi dindarlarına seslenmek istiyorum; görün bu manzaraları. Kendi ülkelerinde bırakın çıplak kadınlarla dans etmeyi, yüzünü açanı kırbaçlayan, zina yapanı taşlayarak öldüren, içki içenin kafasını kesenler ülkelerinden çıkınca işte bunları yapıyorlar.
Ne olur dindar kardeşim bunları ve bunlarla işbirliği yapanların ikiyüzlülüğünü gör.
Din adına nasıl kandırıldığını, sen namazını kılıp Kuran'ını okurken cebindeki paranın nasıl uçup gittiği anla artık.
Sana örnek diye gösterilen, neredeyse kutsal diye anlatılan kişilerin nasıl rezil olduklarını artık fark et.
Gör bunları, anla bunları, Türkiye'yi uçuruma götürenlere daha fazla geçit verme.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

FUTBOLDAKİ PRİMLERLE DE DÜNYAYA REZİL OLDUK

Milli futbolcuların primlerini, daha doğrusu prim kavgalarına düşüp milli formanın hakkını verememelerini çok tartıştık.
Her şey gibi o da unutuluyor ama bir bakıyorsunuz öyle bir şey oluyor ki yine gündeme geliyor.
İşte Avrupa Şampiyonası Portekiz'in zaferiyle bitti. Şampiyon takımın futbolcularına ödediği primler de açıklandı.
Zafere koşan Portekizli futbolcular 275'er bin Euro prim almışlar.
Bizim dökülen, prim kavgasına tutuşan, ilk turu bile geçemeyen millilerimiz ise 650'er bin Euro prim almışlar.
Bu medeni ülke ile şımarık Arap tipi ülke arasındaki farktır.
Türkiye'yi bu hale düşürenler, “büyük ülke böyle olur” diyerek görgüsüzlük ve kalitesizlik abidesi gibi olanlar utansın. Utanmaları var mıdır bilemem tabii.

ANALİZ

ESKİ BİR ÇALIŞANI ASİL NADİR'İ BULMAYA ÇALIŞIYOR

Abdülaziz Solmaz Güneş Gazetesi'nin eski çalışanlarından biri.
Sahibinin Asil Nadir olduğu dönemde matbaada çalışıyordu.
Emekli olduğunda tam kıdem tazminatını alacağı sırada Asil Nadir “Kıdem tazminatlarını ödeyeceğim, ama İngiltere'de bazı sorunlar yaşıyorum, onları halledeyim dolar bazında ödeme yapacağım” diyor.
Ancak İngiltere'ye gittikten sonra tutuklanıyor, uzun yıllar hapiste yatıyor.
Abdülaziz Solmaz “Ben o zamanki patronuma güvendim, geleceği günü bekledim” diyor ve ekliyor “Bazı arkadaşlarım aradan bir yıl geçtikten sonra Asil Nadir'i mahkemeye verdiler ve icra yoluyla haklarını aldılar. Ben düşen adama tekme vurulmaz diyerek beklemeyi tercih ettim. Ama aradan 20 yıldan fazla zaman geçti, hakkımı hâlâ alamadım artık mahkeme yolu da kapanmıştır.”
Solmaz şimdi Asil Nadir'in serbest kalıp Kıbrıs'a dönmesi üzerine yine ümitlenmiş. Nadir'in Kıbrıs'taki adamlarını bulup durumunu anlatmış, “bakacağız” cevabı almış.
Ama hâlâ sonuç yok.
Solmaz'ın durumuna üzüldüm. Hem eski bir medya çalışanı hem de “patrona güvenmiş” biri olması sonucu mağdur edilmesi ister istemez ilgimi çekti.
Asil Nadir bu yazımdan haberi olursa belki bu eski ve sadık çalışanının durumuna bir el atar. Atması da gerek çünkü sanıyorum o dönemden kalan çok az mağdurdan biri.

KOMİK

NEYMİŞ BU SURİYELİLER YANDAŞLARDAN ÖĞRENİYORUZ

Saray gazetecileri artık işin suyunu çıkardı.
Yazıyorlar da yazıyorlar, konuşuyorlar da konuşuyorlar.
Ama fikir yok, görüş yok, bilgi yok, içerik yok, ilke zaten hiç yok.
Sadece “Erdoğan'ın söylediklerini” cansiperane savunmak var.
Hangi konu olursa olsun, “Erdoğan ne demiş” diye bakıyorlar.
Örneğin dün İsrail'e hakaretler yağdırıyordu Erdoğan. Bu saray gazetecileri de saydırıyordu İsrail'e.
Putin “efelenip gürlenecek sıradan bir komşuydu” Erdoğan için. Bu saraycılar da koro halinde “Putin dediğin kimdir ki?” diyorlardı.
Erdoğan “Suriyelilere vatandaşlık müjdesi!” verdi, hepsi sevinç çığlıkları içinde “Ne kadar iyi akıl ettiniz, zaten Suriyeliler gelirse Türkiye'nin büyümesi daha da hızlanır” diyorlar.
Hatta yandaşların iri gazetesindekiler oranlar bile veriyorlar “Suriyeliler geldikten sonra 3 bin işyeri açtılar, ekonomide 2.9 büyüme bunların sayesinde oldu” diye bile yazdı.
Erdoğan “Suriyelilere vatandaşlık iyi fikir değilmiş kandırıldım” dese bu güruh “Valla aynen öyle, zaten bu Suriyeliler pislik içinde, hepsi dilenci defolsunlar” kıvamında yazılar döşenmezlerse ben neyim.
Bunlar padişahın soytarısı fıkrasını anımsatıyorlar. Hani padişah patlıcana bayılırken patlıcanın faydalarını anlatan, padişah
bıkınca bu sefer patlıcanı kötüleyen soytarı “Hani patlıcan iyiydi” diyenlere “Ben patlıcanın değil padişahın soytarısıyım” dediği fıkradaki gibiler.


https://twitter.com/can_atakli_