İLHAN KESİCİ’den DEVLET ADAMLIĞI DERSLERİ…
Bir siyasetçinin, öncelikle etkili bir konuşma üslubunun olması, beden diline yatkın olması, ses tonunun güçlü olması, örneklerle konuyu iyi bağlaması, metne bakarak konuşmaması gerekir…
Yine salonun (ya da nerede konuşuyorsa oranın) nabzını elinde ve uyanık tutması, yer yer şiir, bazen türkü, kimi zaman yerel halk deyimlerine vurgu yapması, hele de yeriyse Anadolu ağzını iyi kullanması gerekir…
Son yıllarda salonda, kürsüde, meydanlarda bazen bize, bazen yabancılara durmadan bağırılıp, parmak sallandığı için unutmuşuz yukarıda sıralananları ve olması gereken özellikleri...
Ben bunları niye mi yazdım? Geçtiğimiz Cuma akşamı tam da bu sıraladıklarımı yaşatan bir toplantıya katıldım. Bir kişi ayakta ve durmadan 3 saat konuşabilir mi? Dinleyicileri Sivas’tan alıp Ankara’ya, ODTÜ’den alıp İngiltere’ye, dostluklardan alıp vefaya, şarkıdan alıp türküye, şiirden alıp deyişlere götürebilir mi?
Bahattin Yücel’den Kemal Alemdaroğlu’na, Vahit Erdem’den Ali Topuz’a, Nurettin Sözen’den Naci Kepkep’e, Emin Şirin’den Ataol Behramoğlu’na koskoca salonu dolduran yüzlerce kişiye konuşmasını nefessiz dinletebilir mi?
Yer yer tarih, yer yer siyaset, yer yer hukuktan örneklerle bezeyerek, dünden bugüne gelinen noktayı anlatırken, en çok da Cumhuriyet’in nimetlerine değinirken uzun süre alkışlanır mı?
İngiliz asıllı ABD’li tarihçi Bernard Lewis’i, evinde ağırladığının altını son derece tevazuuyla çizerken, okul, sınıf, dönem, mesai arkadaşlarına özgü anılarını, esprilerle süsleyerek ve en ince ayrıntısına kadar hatırlayarak anlatabilir mi?
Tüm konuklara önceden dağıtılan “Temel Ekonomik Göstergeler” kitabında altını çizdiği konuları, halkın anlayabileceği ve akılda kalabilecek şekilde dile getirebilir mi?
Konuşmasının bitiminde, kendisini kutlayan kalabalık kuyruğu girip şunları söyledim: “An itibariyle, etkili iletişim ve konuşma teknikleri derslerimi gönül rahatlığıyla size devrediyorum.” Bana mikrofonu uzatarak, bu önerimi yüksek sesle dillendirmemi söyledi. Dediğini yaptım.
Kendisine gelen ilginç sorulara verdiği doyurucu yanıtlarla, Türk ekonomisine yönelik çarpıcı tespitleriyle, aldığı eğitimin, görev yaptığı kurumların hakkını veren CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’yi dinlerken en çok dikkatimi çeken şeylerden biri yaptığı dozu iyi ayarlanmış şakalar oldu. Örneğin; kendisine soru soran bir arkadaşı onu az övünce, arkadaşına dönüp; “İltifat bölümü zayıf oldu” diyerek tüm salonu güldürmeyi başardı.
İlhan Kesici, Türk ekonomisi için şöyle dedi: “Şimdi kıştayız. Bazen kıştan sonra bahar olmaz, kara kış olur. Türk ekonomisinin önü kara kış”.
Kesici’nin Cumhuriyet tanımı ise çok netti: “Cumhuriyet; 100 yıl kafa patlatılarak bulduğumuz merhemin adıdır”.
Soruları yanıtlarken espri yapmayı ihmal etmeyen, tüm konuklarına uygar, zarif, göndermelerde bulunan, öğrencilik yıllarında sesinin güzel olduğunu söyleyen bir arkadaşının ricasını kırmayarak, Mükerrem Kemertaş’a ait, çok sevdiği “Huma Kuşu” türküsünün “Sen ağlama, kirpiklerin ıslanır. Ben ağlım ki, belke gönül uslanır” dizelerini okurken gözleri dolan bu siyaset bilgesini tanıyın istedim…