ANALİZ

İş Bankası hisselerine el koyma hazırlığı, tam bir seçim yatırımı

Aralıklarla kamuoyunun önüne defalarca getirildi CHP’nin elindeki İş Bankası hisseleri konusu.

AKP iktidarı, uzun süredir gözünü bu hisselere dikmişti.

Bu hisseleri CHP’nin elinden almak için birkaç atak da yapmıştı ama hepsinde de hüsrana uğramıştı.

Ancak bu kez durum biraz daha ciddi.

AKP Genel Başkanı, Meclis’teki adamlarına kesin talimat verdi, bu işin 10 gün içinde bitirilmesini istedi.

Muhtemelen bayramdan sonra Meclis’in ilk işi, İş Bankası hisselerini CHP’nin elinden alacak kanunu çıkarmak olacak.

Tabii bu operasyon büyük ihtimalle yine hüsrana uğrayacaktır.

CHP’nin elindeki hisseler konusu çok uzun yıllar önce de ortaya atılmıştı.

Menderes döneminde bir girişim yapıldı olmadı, 12 Eylül generalleri ise o günlerin gücüyle bu hisseleri alıp Hazine’ye vermişlerdi.

Buna rağmen yıllar süren davalar sonunda “miras hukuku” açısından böyle bir tasarrufun yapılamayacağına karar verildi.

Bu konuda genel başkanlarından kesin talimat alan AKP’li hukukçular, harıl harıl çalışıyormuş.

Ancak bazı gazete haberlerine de yansıdığı gibi, anlaşıldığı kadarıyla AKP’li hukukçuların bir bölümü “Ne yapsak ne etsek bu konuyu istediğimiz biçimde sonuçlandıramayız” görüşündeymiş.

Daha radikal ve gözü kara hukukçular ise “Miras hukukunu boş verin, siyasi partiler yasasında küçük bir değişiklikle hisselere konarız” diyorlarmış.

Bu uyanık hukukçular, “siyasi partilerin ticaret yapmasını engelleyen” 67’nci maddesine, “Siyasi partiler sahip oldukları hisseleri Hazine’ye devrederler” cümlesinin eklenmesi halinde, miras hukukunun aşılacağını söylüyorlarmış.

Bunun olması bana göre de pek mümkün değil.

Ayrıca her şeye rağmen aklı başındaki AKP’lilerin bile “Yine olmayacak” demesine rağmen,  konu yine niye gündeme getirildi?

Bunun tek açıklaması var; o da yakın zamanda yapılacak bir seçime malzeme temin etmek.

CHP’nin elindeki İş Bankası hisseleri konusunda, toplumun büyük bir bölümü aslında bilgisiz.

Bu nedenle “CHP’de İş Bankası hisseleri var, buradan büyük para götürüyor, ayrıca yönetim kuruluna soktuğu 4 üye ile bankayı kontrol ediyor” söylemine, konuyu bilmeyen herkes inanabilir ve zaten inanıyor da.

Oysa bu tamamen gerçek dışı.

Gerçek dışı ama özellikle bir seçim ortamında, istismarı çok kolay bir konu.

Çünkü sıradan insanların “bir banka hissesinden hiç pay almamayı veya alınan paya hiç dokunmadan başka bir kuruma aktarılmasını” anlamasını beklemek çok da mantıklı değil.

Hele son yıllarda yaşanan akçeli olayların etkisi altındaki kamuoyunun, “Hisselerin getirisine dokunmuyor olmaları mümkün değil, bir şey yoksa bile mutlaka bir şey vardır” denmesine inanma katsayının yüksek olacağını da kabullenmek gerek.

Şimdi düşünün: Seçime gidiliyor. AKP, CHP’yi bu konu üzerinden sıkıştırıyor ve akla gelebilecek her türlü istismarı yapıyor. CHP ise sadece savunma yapıyor, gerçeği anlatmaya çalışıyor.

Bana göre başarı şansı çok yüksek değil. O halde CHP, sarayın elindeki bu oyuncağı alacak bir yöntemi mutlaka bulmalıdır.

Uygulanabilir bir yöntem var aklımda ancak bugün bazı hukukçularla konuşacağım, eğer tatmin edici bilgi alırsam onu da sizlere yarın sunmaya çalışacağım.

FIKRA GİBİ

Meğer bütün amaç daha ahlaklı olmakmış

İktidarın, DP dönemindeki ‘Vatan Cephesi’ni andıran “Yeşil noktalı, Türk Bayraklı sosyal medya hesabı” talebini dünkü yazımda dile getirmiştim.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, “Böyle işaretli sosyal medya hesaplarının milli sayılacağını” açıklamıştı.

Tabii benim gibi birçok kişi bu uygulamaya tepki gösterdi.

Bunun bir ayırımcılık olduğunu söyleyen çok oldu.

Ayrıca bu tür işaretli hesaplardan özellikle muhalif olarak bilinen kadınlara yönelik “rezilce” saldırıların olması da tepkileri artırdı.

Bunun üzerine Mahir Ünal dün bir açıklama daha yaptı.

Meğer işaretli sosyal medya hesaplarını “daha ahlaklı olmak için” istiyorlarmış.

Şöyle demiş Ünal; “Sosyal medya etik kuralları adı altında 12 madde yayımladık. Amaç bir sosyal medya farkındalık çalışması yapmaktı. Her birimiz sosyal medya kullanıcıları olarak bir duralım, düşünelim istedik. Hangi görüşten, düşünceden olursak olalım, sosyal medyada davranışlarımıza bir ayna tutalım istedik. Bu kurallara uyacağını taahhüt edenlere, hesaplarına yeşil ikon koymalarını söyledik. Bu farkındalık çalışması bir kez daha kadim bir ahlaki sorunu gün yüzüne çıkardı. Bu ahlaki sorun, hiçbir konuda öz eleştiri yapmamak, kendisi ile asla yüzleşmemek ve bir farkındalık çalışması üzerinden bile düşmanı olarak gördüğü gruba nefret kusmak sorunudur.”

Ne güzel değil mi?

Tam “çevir kazı yanmasın” durumu bu.

Tabii işin tirajikomik yanı, Ünal’ın “ahlaklı” olmasını istediği hesaplardan en ahlaksız saldırıların yapılması.

OKURDAN MESAJ

Silivri Cezaevi’nden “vahim durum” mesajları geliyor

Cezaevlerinin büyük bölümünü af çıkararak boşalttılar bir süre önce.

Ancak bununla birlikte şikayetler de arttı.

Özellikle Silivri’deki “meşhur” cezaevinin koşullarının iyice kötüleştiği ileri sürülüyor.

Sizlere Silivri Cezaevi’nden kısa bir süre önce tahliye edilen bir tutukludan aldığım mesajı sunmak istiyorum.

Bilinen bir davada tutuklandıktan sonra tahliye olan bu kişinin mesajının, kendi davasını anlatan bölümünü çıkardım.

Masaj şöyle; Can Bey merhaba… 17 ay cezaevinde kaldım.

Ancak biz tahliye olanlar, Silivri’deki arkadaşlarımızın salgından bu yana karşı karşıya kaldıkları ekstra sıkıntılardan dolayı tedirginiz.

Silivri Kapalı Cezaevi’ne, normalde açık cezaevindeki mahkumların yaptıkları yemekler gidiyordu. Açık cezaevleri boşaltıldığı için yemek yapan kalmadı ve cezaevi yeni bir sistem oluşturdu. Fakat eleman yetersizliğinden yemekler çok az veriliyor.

Mesela 23 kişilik koğuşa 7 kişilik yemek çıkıyor. Yemeklerde et verilmediği gibi, sebze yemeği dahi az oluyor. Çoğunlukla besin değeri olmayan börek, makarna gibi gıdalar veriliyor.

Revire ulaşmaları da mümkün değil; revir kapalı. Düzenli kullandıkları ilaçları alamıyorlar.

Hijyeni sağlamak için temizlik malzemesine ulaşamıyorlar. Haftalarca meyve-sebze satışı olmadı cezaevinde.

Bazı haftalar kantin alışverişi dahi yapamıyorlar. Üstelik kantinde birçok hayati ürün satışta değil. Sabun, dezenfektan, ıslak mendil, peçete gibi ürünlere ulaşamadıkları oluyor.

Su satışında dahi aksamalar var. Böyle bir durumda hastalıktan korunmak mümkün değil.

Bu konunun araştırılmasını, şartların iyileştirilmesini istiyoruz. Silivri Cezaevi böyleyse, kim bilir diğer cezaevleri nasıldır?

Sizi de bu konularda kısaca bilgilendirmek istedim. İyi günler, iyi çalışmalar dilerim…

ÖNERİ

Yasak gece yarısı başlıyor diye gece yarısı mı bitmesi lazımdı?

Korona nedeniyle uygulanan son 4 günlük yasak dün gece yarısı bitirdik.

Şimdi önümüzde bayramı içine alan “muhtemelen son” sokağa çıkma yasağı var.

Tabii bu yazıyı yazdığım sırada bilmem mümkün değil ama sanıyorum tıpkı önceki yasaklarda olduğu gibi dün gece de saat 12’yi biraz geçtiği andan itibaren caddeler yine hareketlenmiştir.

Ramazan da olduğu için birçok kişi sahur nedeniyle ayakta oluyor zaten.

Sokağa çıkma yasağı bittiği an kendini dışarı salanların sayısı çok fazla.

Gerçi gece yarısından sonra bir çay içmenin bile mümkün olmadığı ortamda, sokağa çıkmanın ne anlamı var bilemiyorum ama insanlar çıkıyorlar işte. Galiba yasak koyanların, kendilerine mantıklı gelen bir uygulaması nedeniyle yaşadık bu gece yarısı sokağa dökülmeleri.

Çünkü yasağı kaçta başlıyorsa o saatte bitiriyorlar.

Oysa yasak gece yarısı başlarken, bitiş saati sabah 04.00 veya 05.00 olabilirdi.

O zaman, bu gece yarısı karmaşası bu çapta yaşanmazdı.

Son yasakta belki bunu uygularlar.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Amiralin istifası kafa karıştırıcı oldu

En azından benim kafam çok karıştı.

Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı, Erdoğan tarafından görevinden alınıp “Genelkurmay emrine” verildi.

Bu görevden almanın yankıları farklı oldu.

Bir kesim, “Bu amiral; Fetömetre’nin mucidiydi, görevden alınmasında FETÖ etkili oldu. FETÖ bitmedi, yeniden ortaya çıkıyor” yorumunu yaptı.

Bazıları ise; “Paşa’ya daha önemli bir görev verilecek hatta bu Doğu Akdeniz’deki bir operasyonun habercisi bile olabilir” dediler.

Ancak henüz bu iddialar birkaç cümle ile bile tartışılamadan Cihat Yaycı istifa etti.

Çok kırıldığını, görevden alınması için hiçbir gerekçe olmadığını, göreve devam etmesinin Türklük gururuna da aykırı olduğunu belirten ve Erdoğan’a defalarca övgüler yağdıran bir istifa mektubu yazan amiral, bir anda gündemin en önemli olayı haline geldi.

Peki ne oluyor?

Anlamak mümkün değil.

Birincisi, amiral de üstü kapalı FETÖ imasında bulunuyor ama kendisini görevden alan imza tek kişiye ait. Bu durumda sanki Erdoğan, FETÖ’nün etkisi altındaymış gibi bir anlam çıkıyor ki, bunu söylemek bile akıllara ziyan.

Amiral çok kırıldığını, gururunun ayaklar altına alındığını söylüyor ama nedense bunu yapan kişiye övgü yağdırmaktan geri durmuyor.

Bu tuhaf görevden alma, istifa ve ağır istifa mektubundan sonra doğal olarak çok çarpıcı görüşler de ortaya atılmaya başlandı.

Örneğin, bu amiralin 17-25 Aralık’a kadar cemaatçi olduğu, ancak Erdoğan’ın bu tarihi, milat ilan etmesinden sonra U dönüşü yaptığı söyleniyor.

Yine büyük başarı gibi sunulan Libya anlaşmasında, fahiş hatalar yapıldığı ve Türkiye’nin çıkarlarının zedelendiği, amiralden bunun hesabının sorulması için hazırlık yapıldığı, bunu fark edince ön aldığı da anlatılanlar arasında.

Daha mantıklı gibi görünen bir iddia da şu: Amiral, Erdoğan’a çok yakın, öyle ki dilediği an saraya girip çıkabiliyor, Erdoğan’la yakın arkadaş gibi görüşebiliyor. Bu durum Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın hoşuna gitmiyormuş.

Bir görüş ise amiralin Katar’a büyükelçi yapılacağı yönünde.

Ama öyleyse, görevden alındıktan sonra istifa ederek durumu zora sokmuş oluyor, onu anlamak mümkün değil.

Sonuç olarak durup dururken “askersel” bir sorunumuz oldu.

Bakalım, hayırlısıyla.

https://twitter.com/can_atakli_