KEŞANLI ALİ’nin ZİLHA’sı! SOKAK KIZI İRMA’nın İRMA’sı! ARTIK YOK HA!

Gülriz Sururi’nin ölüm haberini aldığım anda yıllar öncesine gittim. Beynimde yer etmiş siyah- beyaz bir fotoğraf karesi bu! Ailecek İzmir’deyiz, kaldığımız otelin kafesinde kendisine çok yakışan kâkülü ve iri gözlükleriyle birden bire karşımda görünce ne yapacağımı şaşırıp yanına koştuğumu, dilimin döndüğünce izlediğim oyunlarını ardı ardına sıraladığımı, sınav heyecanı içindeki bir öğrenci gibi yanlış tümceler kurduğumu, onun kocaman gözlerindeki sıcaklığı hiç unutmadım…

Basında mal varlığının bir bölümünü “yetişmekte olan genç tiyatro oyuncularının ileriye dönük düşlerini ve mesleğe yönelik hayallerini gerçekleştirmeleri” için teşvik fonu olarak vereceğini okuyunca! Bunu tiyatro tarihi derslerine girdiğim MSM’de öğrencilerimle paylaştığımda tüm sınıfın Gülriz Sururi’yi ayakta alkışladığını unutmadım…

Bir dönem Televizyonlarda yaptığı (A la Luna) yemek programının düzeyini, konuşmasındaki zarafeti, sözcük seçimlerindeki özeni, mutfak hâkimiyetini, kurduğu sofraların şıklığını, anlattığı yemeklerin uygulanabilirliğini (denemişliğim vardır) hiç unutmadım…

Başta ÇYDD, Nesin Vakfı ve İKSV olmak üzere sosyal sorumluluk projelerine el uzatan, omuz veren, sahip çıkan kendi stili, duruşu, tavrı, tarzı olan ve eşi Engin Cezzar için; “Diğer odada uyurken bile onu özlüyordum” diyecek kadar büyük bir aşkla bağlı olan Gülriz Sururi’nin, eşi için söylediklerini unutamadım…

Başucu kitaplarımdan olan “Kıldan İnce Kılıçtan Keskince” adlı anı kitabını her açışta, dört dörtlük oyunculuğunun yanı sıra akıcı kalemini, özgün dilini, mükemmel anlatımını, 10 parmağında 10 marifet olan dört başı mamur sanatçının bana her sayfadan eşlik eden sürmeli iri gözlerini unutmadım.

O’nu anlatırken çalışma disiplininden yeniliğe açık kimliğine, insan onuruna ve emeğe saygısından, ülkenin aydınlık yarınları için elini taşın altına cömertçe sokuşuna, toplumsal eylemlerden yasaklara, baskılardan sansüre, kadın haklarından Adalet Yürüyüşüne yaşamdan sahneye, evden sokağa akan ve dur durak bilmeyen bu bitip tükenmez enerjiden söz etmeden olur mu? Olmaz...

O’nu anarken ve anlatırken hem Türk tiyatrosuna, hem toplumsal yaşamımıza tuttuğu ışığı dile getirmeden olur mu? Olmaz...

Ülkemizin aydınlık, cesur, çağdaş aktivistini, Türk Tiyatrosunun unutulmaz karakterlerinin başarılı yüzünü, sessiz yürüyüşlere seyirci kalmayan Cumhuriyetçi yüreğinin sessiz sedasız, iddiasız, şaşaasız veda edişini de unutmayacağım.

Hayvan haklarını önemseyen, yapılan her eyleme en önde katılan, dürüst, mert gerçekçi, zeki, esprili, hayat dolu, her daim bakımlı ve şık Gülriz Sururi’yi unutmayacağım.

Kaldırım Serçesi’nin Piaf’ını, Keşanlı Ali Destanı’ın Zilha’sını, Sokak Kızı İrma’nın İrma’sını nasıl unuturuz? Niye unutulsun?

İrma ve Hamlet, her zaman olduğu gibi artık el eleler…