Kabus gibi bir yıldı…
Tıpkı yaşadığımız son yıllar gibi…Yaşam alanlarımızın sinsice, zorla, baskıyla, tehditle daraltılmasının artık açıkça tartışılmaya başlandığı bir yıldı… Ötekileştirilen aydınlık milyonların nasıl bir baskı altında olduğunun elle tutulur, gözle görülür hale geldiği bir yıldı aynı zamanda!..
Ama 2018’in diğerlerinden çok farklı bir yanı daha vardı; koca bir ülke “Tek adam yönetiminin” ağır ipoteği altına girdi!.. Memleket adeta bir “açık hava hapishanesine” dönüştü!.. Bırakın yalnızca sade yurttaşları, Türkiye’nin en değerli sanatçıları, gazetecileri, bilim insanları soruşturmalara, “terör davası” kıskacına alındı...
Üstelik açıkça, göstere göstere yapılıyordu artık; Muktedirin meydanlarda açıkça hedef gösterdiği kişi ya da kişiler, kurumlar hakkında vakit geçirmeksizin soruşturmalar başlatılıyor, iddianameler hazırlanıyor, davalar açılıyordu...
Din adamı kılığındaki yobazlar açıkça “katliam” çağrıları yapıyor, sonsuzluğa göçen bir sanatçının ardından “rahmet” dileyenler hakaret ve tehdit mesajlarına boğuluyordu!.. Hapishaneler ağzına kadar dolmuş, harıl harıl yenileri inşa ediliyor, “denetimli serbestlik” düzenlemesinden yararlananların sayısı, yalnızca 10 yıl önce bin küsur iken, artık 600 binlerde seyrediyordu!..
-Güzelim ülke, bütün insanlarını tutsak etmiş bir devasa zindana dönüşmüştü sanki!..
Güzel insanların ülkesi
Ama her aksiyon, reaksiyonunu da yaratır!..
2018, işte bu açıdan son derece yararlı bir yıl oldu… Yıllardır üzerine ölü toprağı serpilmişçesine sessiz, edilgen, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “azıcık aşım, kaygısız başım” özdeyişlerinin ardına sığınmış insanların büyük bölümü, aslında çok büyük kaygı duymaları gerektiğinin bilincine vardılar… Hayatlarının, geleceklerinin nasıl ellerinden kayıp gittiğinin ayırtına varmaya başladılar… Çocuklarının nasıl bir karanlığa yol aldığını görmenin dehşetini iliklerine dek yaşadılar...
Herkesin, her kesimin, kendisine biat etmeyen her yurttaşın hayatını darmadağın eden, hoyratlıkta sınır tanımayan bir düzenin eninde sonunda kendi hayatlarına da müdahale edeceğini gördüler...
Yurt çapında imam hatipleştirilen binlerce okulun boş kalması işte bu yüzdendi!.. Her türlü baskıya, hapishane tehdidine, polis copuna, biber gazına, plastik mermiye rağmen ormanına, suyuna, emeğine sahip çıkanların meydanları doldurması, direnmesi, Ege’deki köylü kadınların yerlerde sürüklenme pahasına çevresini, havasını, toprağını sahiplenmesi bu nedenleydi...
Yeterli miydi? Hayır! Korkunun, baskının hüküm sürdüğü iklimlerde insanlar, anasının ak sütü gibi hakkı olan, anayasayla kendilerine verilmiş haklarını kullanmakta zorlanır... Üzerlerine zorla örtülmüş “ölü toprağını”söküp atmak hiç de kolay değildir... Böylesine ağır şartlarda kendisi için, çocuğu için aydınlık bir gelecek istemek bıçağın keskin sırtında yürümek kadar zordur!.. Böylesine zalim bir düzende, bu ülkenin aydınlık insanları en azından “var olduğunu”, biat etmeyeceğini gösterdi, gösteriyor...
- 2008, yalnızca bu açıdan da olsa alkışı hak ediyor!..
Daha da zor ama ışığın var olduğu bir yıl!..
2009’da çok ama çok daha zor geçecek, biliyorum…
Ekonominin şimdiden silindir gibi ezmeye başladığı bir yıl olacağını biliyorum... Yoksulluk ve açlık sınırının on milyonları yerden yere vuracağını biliyorum... Sınırımızın hemen ötesinde emperyalist eliyle bir kanlı bataklığa sürüklenmeye çalışıldığımızı, bizi yönetenlerin vahim hatalar içinde debelendiğini de biliyorum!..
Ama bir başka şeyi de biliyorum; bu ülkenin egemenleri, onların işbirlikçileri ve sırtlarını yasladıkları emperyalistler artık “köpeksiz köyde değneksiz gezemeyecekler!.. Bu güzelim ülkenin bağımsızlığına, haysiyetine, çocuklarının geleceğine sahip çıkacak olan milyonlar, meydanın boş olmadığını kanıtlayacaklar… 31 Mart’taki yerel seçimin bir dönüm noktası olması gerektiğini, olacağını da biliyorum... Bu ülkenin vatansever insanlarının, 31 Mart’tan sonra yıllarca seçim olmayacağını, bu seçimin son derece yaşamsal olduğunu gördüklerini de biliyorum...
Eften püften davalarla sindirilmek, hayali senaryolarla suçlanarak hapishanelere doldurulmak istenen yurtseverlerin daha büyük bir kararlılıkla kaldıkları yerden devam edeceklerini de biliyorum...
Kısacası 2019, hem zor, hem de aydınlığa açılan pencere olarak tarihteki yerini alacak… Yıllardır sürekli tekrarladığım, büyük şairin şu dizeleri de olanca parıltısıyla öne çıkacak:
- Güzel günler göreceğiz çocuklar…
https://twitter.com/umit_zileli