ACAİP YAZILAR

Koronanın hangi gün biteceğini açıklıyorum

Artık içimiz dışımız korona oldu.

Şurası bir gerçek ki, bizde de dünyada da milyonlarca insan bir buçuk ayı aşkın süredir evinden dışarı çıkmıyor.

Kendi evimden biliyorum.

Küçük kızım ve eşim hiç sokağa çıkmadılar. Sadece birkaç günde bir, o da hava güneşliyse, kimseciklerin olmadığı sokağımıza çıkıp 10-15 dakikalık yürüyüşler yapıyoruz.

Uzaktan eğitim programını kendi okuluyla, kendi öğretmeni ve arkadaşlarıyla yaptığı için, kızım hayatından pek mutsuz değil.

Sadece ara sıra “Ne olur şu koronadan konuşmayın artık, çok korkuyorum” diyor yüzünü ekşiterek.

Peki bu çileyi daha ne kadar çekeceğiz?

Orasını elbette uzmanlar bilir.

Gerçi belki bu, dünya için geçerlidir ama bizde uzmanlardan çok, Erdoğan’ın vereceği karar önemli.

Çünkü koşullar ne olursa olsun, Erdoğan bir karar verecek ve o uygulanacak.

Eğer derse ki, “Tamam bu iş bitti, bayramla birlikte normal hayata dönüyoruz” aynen öyle olacak.

Nereden biliyorum da bu kadar kesin konuşuyorum?

Şuradan; Milli Eğitim Bakanı, bütün bilim insanlarının karantina sürecinin devam etmesi gerektiğini anlatırken Erdoğan’a, “Emriniz nedir efendim? Okulları açalım mı yoksa uzaktan eğitim devam mı etsin?” diye sormuştu.

Neyse ki Erdoğan, daha sağduyulu davranmış ve “Bilim Heyeti ne diyorsa öyle yapın” demişti.

İyi ki Milli Eğitim’in başına okumuş yazmış birini koymuşlar değil mi?

Gelelim esasa, korona önlemleri gerçekten ne zaman bitecek, sokağa çıkma yasakları devam edecek mi, bayramda müjde olacak mı?

Bu sorulara henüz net bir cevap yok.

En son İbrahim Kalın, “Ramazan Bayramı’nın sokağa çıkma yasağı altında geçmesi olasılığından” söz etti.

“Bu konu masada, üzerinde konuşuluyor” dedi.

Açık söyleyeyim, kim ne derse desin, benim gözüm Erdoğan’da.

Birincisi, zaten kararı o verecek, diyecek ki, “Bu iş tamamdır, normale dönüyoruz.”

Ama bu bana yetmez.

Erdoğan’ın önlemleri hafifletmesi beni kesmez.

Benim için önemli olan Erdoğan’ın, VIP karantinadan çıkması, halkın arasına karışması, sarayda yine yemekler vermesi, cuma namazına gitmesidir.

Diyelim ki Erdoğan, “önlemlerin hafifletilmesi kararı” aldı.

Ben yine bekleyeceğim.

Benim için koronanın bittiği gün, Erdoğan’ın da sokağa çıktığı gündür.

Başkası kesmez.

NOT: Bu yazıyı sosyal medyada gördüğüm şu mesajdan esinlenerek yazdım; “Bir doktor arkadaşım paylaşmış: Bırakın grafikleri, Bilim Kurulu kararlarını, tahminleri. Ne zaman ki  ‘o’ sokağa çıkar, cemaatle cuma namazı kılar, işte o gün rahat rahat çıkarsınız.

BUNU YAZMAK GEREK

Yıllardır söyleyemediklerimi söyleyen emekli generale teşekkürler

Bazen bir şeyi bilirsiniz.

Bazen bilmezsiniz ama çok sağlam bir kaynaktan duymuş olursunuz.

Bilgi sağlamdır ama kanıtı yoktur.

Bir de bilgi sağlamdır. Belki kanıtı yoktur ama yazmanın, söylemenin riski vardır.

Bu sadece hukuki risk de olmayabilir, hani “akla ziyan bilgi” diye bir tanımlama var ya.

İşte o cinsten bir bilgi birkaç yıldır hafızamda duruyor.

AKP iktidarı hatırlarsanız, cemaatle iş birliği yaptığı, daha doğrusu pis işlerini gördürdüğü dönemde, ülkemizin en gizli bilgilerinin saklandığı Kozmik Oda’yı açmıştı.

İçine sokulan cemaatçi bir hakim, günlerce burada çalışmış ve yazıya döküldüğünde 7.5 milyon sayfayı bulan gizli belgeleri dışarı çıkarmıştı.

O sırada eski solculardan liberalliğe ve Erdoğancılığa terfi etmiş bir güruhun da desteği ile “Vesayeti bitiriyoruz, derin devleti ifşa ediyoruz” çığlıkları arasında, o belgelerin akıbetini öğrenmek mümkün olmamıştı.

Ardından cemaat, iktidardan koptu ve tasfiye edildi.

Tabii Kozmik Oda’dan çıkarılan belgeler de çoktan Türkiye düşmanlarına ulaştırılmıştı.

İşte o tarihlerde yazamadığımız bilgiler gelmişti.

Bu gizli belgeler arasında, devletin, başta PKK, IŞİD, El Kaide, DHKP-C gibi terör örgütleri içine soktuğu ajanların listesi de vardı.

Bu listenin ifşa olması sonucu 700’ün üzerinde ajanımız öldürülmüştü.

Bu öyle bir bilgiydi ki, yazmak elbette çok zordu.

Bir iki konuşmamda hafif ima ederek, en azından içimdekini dışa vurmaya çalıştım ama elbette tam anlaşılmadı.

Ancak Halk TV’de, Hulki Cevizoğlu’nun sunduğu Ceviz Kabuğu programında konuşan Emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş, bu konudaki sıkıntımızı ortadan kaldırdı.

Emekli Korgeneral Karakuş, Kozmik Oda’ya girilerek ifşa edilen 848 gizli görevlinin şehit edildiğini söyledi.

Karakuş, canlı yayında “Kozmik Oda’ya girildikten sonra devletimizin yurt dışındaki yabancı istihbarat servisleri ile terör örgütlerine yerleştirdiği (sızdırdığı) 813 yurtsever görevlimizin tamamına yakını şehit edildi” dedi.

Programdan bu yana üç gün geçti.

Çıt yok.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

MHP’liler artık çok ayıp ediyor

Siyaset sahnesinde aslında artık pek de önemi kalmayan MHP, tuhaf açıklamalar ve eylemlerle ayakta kalmaya çalışıyorlar.

Söyleyince çok kızıyorlar ama iktidara payanda olduklarından bu yana, tüm kimliklerini de yitirdiler bana göre.

Nedense siyasi söylemlerini veya tepkilerini çok garip sözlerle ve genelde küfür ve hakaretlerle göstermeye çalışıyorlar.

Geçen hafta, partinin genel başkan yardımcısı olarak bilinen bir ismin, Fatih Altaylı’ya yönelik sözlerini ele alarak, “Bunca kötü sözü bir araya getirip nasıl söylüyor, şaşıyorum” demiştim.

Daha o yazının mürekkebi kurumadan, bu kez yine MHP’nin tuhaf konuşmayı seven bir başka milletvekili, Fatih Altaylı’ya saldırdı.

Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt, küfürler etmekle kalmadı bir de üstüne Altaylı’yı ölümle tehdit etti.

Allah aşkına, Cemal Enginyurt’un şu cümlesine bakar mısınız; “Fatih Altaylı denen zavallı, gördüğüm ilk yerde düşman muamelesi göreceksin.”

Twitter üzerinden kahramanlığa soyunan Engiyurt’un yazdıkları şöyle;

“Fatih Altaylı, ‘İnanç vergisi getirilsin, -Ben inançlı değilim- diyenler ya da camileri kullanmayanlar, bu vergiyi ödemesin’ demiş. Altaylı yine kaşınmışsın. Küfür, hakaret, senin için iltifat yerine geçiyor. Sinsi bir şekilde, dinsizlik propagandası yapıyorsun. Azdınız, kudurdunuz. Fatih Altaylı, yarınki yazında ‘Cenazemi CAMİDEN kaldırmayın’ diye vasiyet et. Aksi halde, senin için hoş olmaz. Seni en iyisi yaksınlar. Toprakta bile pislik bulaştırırsın. HabertürkTV sahibi Turgay Ciner, sen ve senin başı boş havlayan itinden tiksindik. Ülkücü düşmanlığı size prim kazandırmaz. Fatih Altaylı denilen kendini beğenmiş zavallı. Bir ülkücü olarak, gördüğüm ilk yerde düşman muamelesi göreceksin.”

Pes ki pes diyorum.

Bu kadarı olmaz.

MHP’liler söylemlerine bir çekidüzen vermeli. Çok hakaret edince iyi siyaset yapmış olmuyorlar.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

İsveç’ten getirilen hastanın son durumu nedir?

Her şey saman alevi gibi ülkemizde.

Yandaş tetikçi medyanın bütün işi gücü, iktidarı parlatmak, yapılan her şeyi sanki dünyanın en iyi işi gibi göstermek.

Hele son birkaç gündür, artık belli ki haber de bulamıyorlar, “Sahra hastanesi şahane oluyor”, “Türkiye’nin büyük başarısı, DSÖ’nün gündeminde”, “Avrupa, Türkiye’yi örnek gösteriyor” gibi ipe sapa gelmez haberleri manşetlerine çekiyorlar.

Haber takipleri falan yok.

Hani dünyanın parmak ısırdığı bir operasyonla (nedense) İsveç’ten Türkiye’ye getirilen bir korona hastası vardı.

İsveç devleti, bu vatandaşımızı ölüme terk etmişti ancak saray, durumu öğrenir öğrenmez hazırlattığı ambulans uçağı göndermiş ve vatandaşımızı zulmün elinden kurtarıp getirmişti.

Peki ne oldu bu vatandaşımıza?

Tedavisi ne aşamada?

İsveç’te kalsa muhtemelen ölmüş gitmişti, peki ülkemizde iyileşiyor mu, hastaneden ne zaman çıkacak?

Dünyanın hayranlık duyduğu operasyonunun sonucunu kimse merak etmiyor mu?

Bir açıklama bekliyoruz.

OKURDAN MESAJ

Yardım almak öyle kolay bir şey değil

Korona nedeniyle herkesin işi bozuldu.

Sıkıntı çekmeyen yok gibi.

Ancak iktidar, biliyorsunuz önceliği yine zaten yardım yaptığı kitlelere verdi.

İşi bozulan, durup dururken gelirsiz kalan, işini yapamayan milyonlarca insan ise kaderini bekliyor.

İktidar şimdi bu kesime de güya yardım yapıyor.

Ancak genel inanış, bu yardımların AKP’lilere yapıldığı yönünde, çünkü AKP’li olmayıp da yardım alana pek rastlanmıyor.

Kemer’de bir otelde çalışan bir okurum, korona ile birlikte bir anda çalışamaz duruma geldiğini, iş bulduğu otelin pansiyonunda kalabildiğini yazmıştı bir süre önce.

Şimdilik buraya para ödemeyen ama yiyecek içecek için para bulamayan okurum, “Bize kimse el uzatmayacak mı?” diye yakınmıştı.

Aynı okurumdan yeni mesaj aldım.

Devletin, nihayet yardıma başlamasından umutlanıp kaymakamlığa koştuğunu anlatıyor mesajında.

Üç kere gitmiş, çünkü ilk iki başvurusunun işleme bile konulmadığını öğrenmiş.

Son gidişinde kaymakamın iyi niyetiyle 400 liralık bir maddi yardım alabilmiş.

Okurum, “Aklıma, engelli vatandaşlara sürekli yardım yapıldığı geldi, bir de bu yönden başvurmayı düşündüm. Çünkü kronik kalp rahatsızlığı raporum var” dedikten sonra eklemiş;

“Bundan sonrası trajikomik bir durum. Çünkü engelli başvurusu için ikamet ettiğim yerde olmam gerekli. Asıl yerleşim yerim Kuşadası, ben Kemer’deyim. Gitmek istesem bile gidemiyorum.”

Korona nedeniyle yurdun dört bir yanında ne dramlar yaşanıyor aslında, haberimiz bile olmuyor.

https://twitter.com/can_atakli_