MENSUBİYET, MAĞDURİYET, MEŞRUİYET!
Sizinde başınıza gelmiştir sanırım. Lafın gelişi sorarsınız dost ve arkadaşlarınıza “nasılsın” diye! Yanıt verirler. “Türkiye gibi”, “eh işte”, “parçalı bulutlu” “bu koşullarda nasıl olunursa” vb. Ben bazen ki çok az olur şu yanıtı da alıyorum; “çok çok iyiyim”. Sorduğuma bin pişman kalakaldığım bir yanıttır bu benim için hele de günümüz Türkiye’sinde! Kendi kendime alır veririm ondan sonra. Memleket bu halde iken ve bu koşullarda “çok çok iyi olmak” Nasıl yani!
Sonrada işi irdelemeğe koyulurum. Vicdani hesaplaşmadan bihaberseniz, iyi olursunuz tabii. “Haksız olabilir miyim?” sorusu semtinize uğramamışsa çok çok iyi de olursunuz kuşkusuz. “İtaat et, rahat et” yaşam felsefenizse, sizden mutlusu zaten yoktur.“Gam ve kasavetle” tanışmamışsanız, mutluluk sadece sizden sorulur! İyisi mi hayatınızı yaşayın, gününüzü gün edin, size ne dertlerden, savaşlardan, kötü gidişattan!
Gel de burada başka hiçbir yerde görmediğim duymadığım tatta ve derinlikte olan deyimlerimizden birini anma- yazma! Kars’ta böyle rahat, gamsız, dertsiz, tasasız, vurdumduymaz olanlara; “Derdi yok” ya da “dört böbrek” denirdi. 12’den vurmak bu olsa gerek. Yaşasın yerel deyimlerimiz!
Şimdi karmaşık ve çok yönlü iç - dış sorunlarla hem de büyük sorunlarla boğuşan ülkemizde, bize dert olan, uykularımızı kaçıran, tansiyon- kalp sorunu yaşatan kısa bir ufuk turuna çıkalım mı?
Harabeye dönen Suriye iç savaşında ölenlerin sayısı 470 bini bulmuş. Mülteci sayısı 6 milyona ulaşmış. Sadece Türkiye’de 3.5 milyon mülteci varmış. Şimdi esen rüzgârdan nem kapanlara, her başarısızlıkta kahraman olup çıkanlara, mensubiyetten mağduriyete oradan da meşruiyete geçiş yapanlara ve bunu geniş kitlelere yutturanlara hatırlatmak gerekir. Bu hesap kimden sorulacak?
Bir ülke ve yöneticilerini düşünün! Suikast yapılacak diye kandırılıyorlar. Ne istedilerse verdikleri tarafından her anlamda ve her alanda aldatılıyorlar. Saflıklarına geliyor uyutuluyorlar. Bu kadar iyi niyetli, saf, masum ve kandırılmaya müsait kadroları ya batı da kandırırsa? Ne olur bizim halimiz? Bu soruya verilebilecek bir cevap var mı?
Yazılıp çizilenler, konuşulup anlatılanlar bazen “akla davet”, bazen “zihin haritasını gözden geçirme”, bazen de “zihniyet hesaplaşması” olarak algılansa yanlıştan dönmek daha kolay olmaz mı? Hani saf, masum kadroların toparlanması adına…
“Çok çok iyiyim!” yanıtını verenlere kısa bir anımsatma için özet bilgi geçmeği sürdürüyorum! Örneğin gelir uçurumumuz büyüyor. Gelir adaletsizliği giderek artıyor, halkımızın yüzde 39’u çatısı sızan evlerde, yüzde 43’ü rutubetli evlerde oturuyor. Halkımızın yüzde 67’si borçlu, bizim saf ve masum yöneticilerimiz kredi kartı borcu taksitlerini 12’ye çıkarmakla övünüyor.
Alın yanıt bekleyen bir soru daha. Alın kafaları kurcalayan bir yanıt daha. Yazarken yutkunduğunuz, okurken utandığınız, izlerken ağladığınız sorunlar bu topraklarda hükümsüzse; ülke zordaymış, ekonomi çırpınıyormuş, eğitim sürünüyormuş, sağlık can çekişiyormuş, 100 kişilik geçici kadroya 2 bin kişi başvuruyormuş, işsiz sayısı 6.5 milyonu bulmuş. Aman sende dert ettiğin şeye bak…
Nasılsın diyenlere “çok çok iyiyim” der geçersin! Ya da çok sıkışırsan “özür dilerim, aldatıldım, saflığıma geldi, farkında olmamışım” dersin. Olur biter!