MERAK DORUKTA…

Bu yazının tümünde aynı sorunları tekrarlama gibi bir niyetim yok. Ancak topu topu 5 mikron büyüklüğünde bir virüsün tüm insanlığı neredeyse esir aldığı,  üzerimize kâbus gibi çöktüğü, ekonomik, kültürel, sosyal yaşamın durma noktasına geldiği, bilim dünyasının tüm enerjisini etkin bir ilaç ya da aşı bulmaya harcadığı bugünlerde; Eleştiri yaparken cömert, övgü konusunda cimri olanlara sormak gerek!

Bir dekan çıkıp bulunduğu konumdan, taşıdığı unvandan, getirildiği makamdan beklenmeyen, yakışmayan bir açıklama yapıp, kamuoyu baskısını görünce istifa ediyor! Yetmiyor bir profesör çıkıp çocuklara ilişkin inanılmaz şeyler söylüyor, üniversitesiyle ilişiği kesiliyor. Bitti mi? Bu kadar mı? Unutulacak mı? Bu konuda yetkili kurum ve isimler ne düşünür, cevapları ne olur, ne yaparlar, bir daha yaşanmaması için ne gibi önlemler alırlar, ne gibi önerilerde bulunurlar? Onu biz bilemeyiz! O şahısları o makamlara layık görenler bilir!

Madem kontrollü sosyal hayata geçiyoruz birlikte düşünelim!

Sanki derdimiz azmış gibi, çözümsüz ekonomik sorunlar yetmezmiş gibi, artan işsizlik, frenlenemeyen zamlar, dizginlenemeyen dolar önemsizmiş gibi bir de başımıza virüs belası çıkınca anladık ki; Ülkede şartlar ne olursa olsun Demokles’in kılıcı hiç inmiyor. Bu modern seferberlik günlerinde bile, kavgacı, hırçın, uzlaşmaz bir anlayış hep sürüyor, neden olduğu sorunları unutturmaya çalışan siyasi irade “bendensin- değilsin” ayırımını sürdürüyor. Görünen o ve belli ki virüs, aşısı bulunana kadar bizimle yaşayacak. Koronadan sonra hayatımız nasıl olacak? Yeni normale mi geçeceğiz, ya da eski anormale mi döneceğiz? Yaşayıp göreceğiz. İyi si mi sözü daha faza uzatmadan bu konuyu bir başka yazıya bırakıp sorulara geçelim.

Tüm tersanelerin, tüm fabrikaların, atölyelerin, hava limanlarının üzerinden buldozerle geçildi mi? Evet.

Eğitimden turizme, evden işe, sanattan hayata virüsün neden olduğu ve olacağı sorunlar, yaşattığı krizlerin sosyal faturası yaşamı etkiledi mi? Görünen köy!

500 milyar dolara dayanan dış borca rağmen, düğme ve çıtçıt bile ithal ederek üreticiyi ithalatla tehdit ve terbiye eden bu arada da ithalat cennetine dönen bir ülkemiz var mı? Üreticiye sorun!

Betona boğulan kentlerde, bi yandan trafik cinnetiyle boğuşurken, diğer yandan büyüyen bütçe açığı, inmeyen enflasyonla mücadele ediyor muyuz? Çeken bilir.

“Liste uzun, bütçe kısıtlı, bayram alışverişine başlamadan param bitti!” diye yakınan yurttaşlar çok mu? Çarşı pazarın sesine kulak verin…

“Tarımda tüm Avrupa ülkelerini geride bıraktık! Bunu da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte başardık!” diyen- diyebilen, çok şakacı bir Tarım ve Orman Bakanımız var mı? Ekranda var…

Şimdi kısa bir açıklama ve bilgi notuyla yetinelim! Bakana göre tarımsal üretimimiz Hollanda, Fransa, İspanya başta olmak üzere tüm Avrupa ülkelerini geride bırakmış ya! Hollanda’nın geçen yıl sadece tarım ihracatı 105 milyar doların üzerinde olmuş. Avrupa’nın 1 numarası olan ülkemiz 18 milyar dolarlık ihracatla yetinmiş! Yaaaa!

Birinci derece sit alanları iki ara bir derede üçüncü dereceye düşülerek yapılaşmaya, yani inşaata açılıyor mu? Ya da daha güncel bir sorunla tarlada 50 kuruşa alıcı bulamayan patates, markette 6 TL’ye satıldığı için mutfaktaki yangına çare aranıyor mu? Gören varsa beri gelsin…

Haberlerde yorum istemeyen, CB’nin talimatlarını emir telakki edeceğini açıklayan, bir RTÜK başkanına sahip miyiz? Bazı şeylere inanmak büyük bir hayal gücü gerektirse de, önce konuşup, sonrada lafı eğip bükerek “yanlış anlaşıldım, maksadını aştı, sözlerim çarpıtıldı, içinden cımbızlanarak seçildi” demek moda mı? Evet…

Doğrusu hiç kimsenin aklına gelmeyen, daha doğrusu akıllara sığmayan bir sürece sıkışıp kaldıysak da yüz güldüren, göğüs kabartan gelişmelerde yok değil! Bazı konularda başı çektiğimiz malum. Dünyanın “sağlık üssü” olmaya doğru gidiyoruz.

Çam- Sakura Hastanesi’ne yönelik çağrışım notu:  CB’na göre; Türk- Japon dostluğuna yeni bir halka ekleyen ve sağlık turizminin marka eseri olan Çam- Sakura Hastanesi! Hastanenin adını duyunca aklıma geleni paylaşmadan geçemem. Çam Sakızı gibi! (artık çoban armağanını da ilave etmek size kalmış)