NİYET OKUMAK mı?
Başlıktaki sorunun yanıtını ilk tümcede vermeliyim. Son yıllarda bunun bizde en alası yapılıyor, yaşanıyor. Hele de yönetim bu konuda son derece başarılı ve mahir! Bu ne demek oluyor? Şu demek oluyor! Benden yana değilsen işin zor demek oluyor. Herkes için yapılan, herkesin gözü önünde yapılan gazeteciliğin sonu artık geldi demek oluyor. Gündem dışı konulara, havadan sudan konulara dalıp giderseniz işiniz çok kolay olur demek oluyor. Memleketin ağzını burnunu dağıtsam da bana kimse karışamaz demek oluyor! Biraz arabesk de olsa “Hastasıyız Atatürk’ün” dememek (şart) oluyor…
Yine eloğlunun en erkek egemen bakanlığı, savunma bakanlığı koltuğunu kadınlarla doldurmasını görmezden gelmek demek oluyor! Derin mevzulara girerken dikkatli olmak demek oluyor. Sözü de yazıyı da anlamsız kılan davranışlar karşısında direnmemek, ya da ucundan ucundan yasağı delerken bazı şeylere hazırlıklı olmak demek oluyor!
Özetle bazı şeylerin adını koyarken dikkatli olun demek oluyor. Niyet okuma mı, algı operasyonu mu, suçlu yaratıp- suç icat etmek mi gibi derin mevzulara hiç girmemek en iyisidir demek oluyor! Şimdilik de olsa, “bacak bacak üstüne attın, kaşının birini kaldırarak soru sordun” gibi konular henüz suç kapsamına alınmasa da o noktaya pek de uzak olmadığımızı şimdiden bilmek demek oluyor!
Biraz gerilere gidersek! Eskiden yazıp çizilenler kırgınlık, kızgınlık yaratsa da düşmanlığa yol açmazdı. Şimdilerde arı kovanına çomak sokmak, kulağa su kaçırmak olarak algılanıyor. Böylece gerçekle hayal, ciddiyetle mizah iç içe geçerek başa ciddi işler açıyor.
Geçenlerde Büyükçekmece’de konuştum. Yıllar önce okuttuğum bir öğrencimle yıllar sonra karşılaşmanın yarattığı duygusallıkla. Kalabalık ve kaygılı kadın ağırlıklı toplantıda neler mi konuştuk? Özetle; hani bazen bir yola çıkarsın, bir son durak bellersin ama varamazsın ya! Hani bazen işinin uzmanı olsan da adamın olmadığı için bir yere varamazsın ya! Tam da o durumda ve yerdeyiz dedik. Demokrasi- değişim- reform sözcüklerinin sıklıkla dillendirildiği bugünlerde eğitimden girip, işsizlikten çıktık. Ve dedik ki; batıda kızların seçenekleri; voleyboldur, baledir, tiyatro- sinema eğitimidir vb. oysa doğuda özellikle de son yıllarda hayallerin yerini ihlaller aldı. Artık başlık parası mı olur, tarla tapan mı olur, koyun kuzumu olur, berdel mi olur, kumalık mı devreye girer? Bazen de yağmurdan kaçarken doluya tutulmak mı olur? Yatılı okulda karşına çıkan taciz mi olur! Şansa kalmış…
Yine son yıllarda dayatılan bir başka gerçeğe değindik. Zekân, aklın, duygun, yeteneğin, belleğin ne düzeyde olursa olsun kısıtlanacak tek alan vardır senin özgürlüğüne, düşünme yeteneğine, hayal kurma gücüne, yarınlara inancına, umuduna direncine el koymak! Oysa senin amacın gelişmek ve değişmektir değil mi?
Çok tanıdık çok sıcak bir toplantıdan bana ne kaldı, bu toplantı sana ne öğretti derseniz! Derde derman olmak isteyenlerin birlikte çıkış yolu aradığı bir umut derim. Ulusal, evrensel, kıtasal kahraman Büyük Atatürk’e duyulan büyük özlem derim. Ve bu zorlu yolun olmazsa olmazlarını, şifrelerini de söyle sıralayabilirim.
Bir yanda sürüp giden kavgalar, çekilen acılar, verilen kayıplar, ağlayan analar, artan geçim sıkıntısı, yoksulluk içinde yaşam savaşı verenler, iş bulamayan gençler, “hukuk, yasa, adalet, ahlak, vicdan, insaf” kavramlarının içinin boşaltıldığı bir ülke…
Diğer yanda “Anneler Günü’nde” kadınların kendi anneleriyle Zübeyde Hanım’ ayırmadan, İzmir’de olanların mezarını ziyaret ederek, olmayanların duasını yollayarak kendilerini iki anneli saymaları gerçeği! Ve de Adana’da anaokulu çocuklarının ceplerine toprak doldurarak; “Atatürk’ün annesinin mezarına götürecektik” sözleri…