O ÜLKE mi? DİLİMİN UCUNDA AMA!
 

Yönetim erbabının sevdiği deyimler kadar olmasa da bizimde kendi çapımızda gönlümüzde taht kuran sözler ve deyimler vardır. Örneğin “Bu da gelir bu da geçer ağlama” gibi. Ya da “Mevla’m gör diyerek iki göz vermiş” gibi. Bu tür deyimleri yer yer kullanan, bunların yazıya güç kattığına inanan, böyle düşünen tek kişi ben değilim, ben olamam herhalde deyip ilerleyelim! Bugünlük zehir zemberek açıklamaları bir yana bırakıp bildiğimiz, gördüğümüz, gözlediğimiz konularda yol alalım, o konulara dalalım.
 

Topbaş’ın damadı uyku apnesi kuşkusuyla ve tanısıyla salıverilince Cumhuriyet Gazetesi; “Adaleti hasta ettiler” diye bir manşet attı ya! Eksik bana göre. Sadece adaleti mi?  Ya değerleri, ya eğitimi, ya sağlığı, ya yargıyı, ya toplumu, ya kültürü? Diye uzatmayalım mı?  
 

Örneğin Adana’da 37 günde 17 cinayetin işlenmesini nereye koyup, nasıl açıklayalım? Ya da yıllarını sahneyi siyasette geçirenlerin birilerine makam ikramını nasıl yorumlayalım? Doya doya değil, doymaya doymaya okuduğumuz, hatta bi türlü doyamadığımız, her sözüyle aydınlanıp, gün geçtikçe daha çok aradığımız Atatürk’e yapılanları nasıl açıklayalım?
 

Hayata tutunmak için, akıl sağlığımızı korumak için inatla ve öfkeyle sarıldığımız işimizi bu koşullarda nasıl sürdürelim?  Bazı acıların ne denli derinlerde olduğunu bile bile nasıl görmezden gelelim? Bugün gerçek olanın yarın yalan olacağını, içerdeki arkadaşlarımızın yalnız olmadıkların ve asla unutulmadıkların niçin sık sık dile getirmeyelim?
 

Hayatın pratiğinden yola çıkarsak; meslek ahlakımızın yaz dediğini yazarak, mesleğe bakışımızın kaçınılmaz ertelenemez gereklerini yaparak, meslek büyüklerimizin yapıp ettiklerine, yazıp çizdiklerinden ilham alarak bazı şeyleri niye yerine getirmeyelim?
 

Örneğin kaos ne demek sorusuna; “bizim ekonomimize dair konuşma yetkimiz yoktur” yanıtını nasıl yazmayalım? Ya da; “İnsanlar kaça ayrılır?” sorusuna; “İkiye. Hiçbir şey bilmeyenler ve her şeyi bilen(!) şeklindeki yanıtı niçin paylaşmayalım? Ya da dayatılan her türlü koşulun bu denli kolay kabul görmesine niye şaşırmayalım?
 

Aslında Yeni Türkiye diye önümüze çıkarılan hayalin ne olduğuna ve neleri getireceğine inanmak isterdim hem de çok isterdim! Hele de TEV’in 50. yılı nedeniyle düzenlenen törende TEV Mütevelli Heyeti Başkanı Ömer Koç’un salondaki bursiyerlere hitaben yaptığı konuşmada; “Bilhassa sizlerin ümitsizliğe,  karamsarlığa, yeise kapılmamasını rica ediyorum. Büyük Atatürk’ün dediği gibi hayat mücadeleden ibarettir” şeklindeki sözlerini gençlerin örnek almasını çok çok isterdim…
 

Bazı akıllara karpuz kabuğu düşürmek gibi olmasın ama! Bizim siyasetçilerin taleplerine, hedeflerine, hayallerine zaaflarına, önerilerine efelenmelerine, dayılanmalarına akıl sır erdiremediğimiz için uyarı kabilinden yönetim erbabının aynaya daha sık bakmasını çok arzu ederdim.
 

Ve kulağa küpe olacak şekilde bir söz söyleyen Dr. Erdal Atabek’le yazıya son noktayı koyarak aradan çekilmek isterdim! “Atatürk’ü ordan burdan çekiştirenler! Atatürk’ü yenemiyorsunuz. O yattığı yerden sizi yeniyor.”

Yorumsuz…